İSLAM insanlara akıl hürriyeti ve güvenliği veriyor. Bu devirde, bugünkü düzen ve sistemde akıllar gerçekten hür müdür?
Akıl geliştirilebilir veya körleştirilebilir.

Bir görüşe göre akıl eğitimi daha anne karnında doğmadan başlar.

Çocuk altı aylıkken akıl eğitimi almaya başlayabilir veya akılsızlık eğitimi.

Anlamaya, biraz konuşmaya başlayınca sıkı aile eğitimi başlar… Ana okuluna gönderilirse, orada iyi veya kötü bir eğitim alır.

Sonra ilköğretim okulu, ardından lise.

İdeal lise eğitiminde genç hem sağlam ve doğru bilgiler elde eder; hem de ahlak ve karakter terbiyesi alır.

Bir ülkeyi ülke yapan yolları, barajları, hava meydanları, asma köprüleri, gökdelenleri değil, okulları ve bilhassa liseleridir.

Okullar ve liseler akılları iyiye, doğruya, güzele yönlendiremiyorsa felaketler, âfetler, kaos, anarşi, fitne, fesat, krizler, çürüme, dağılma, tefessüh, bozulma başlar.
Aklı en fazla geliştiren âlet ve vasıta yazılı, edebî, zengin lisandır.

Cebir, geometri, fizik, kimya gibi derslere çok önem verip de, yazılı ve edebî lisanı ihmal eden bir eğitim sistemi ülkesini intihara götürür.

Olgun, medenî, hayırlı insanlar cebir ve geometri ile değil, ince ve derin lisanla düşünür.

Anadili Türkçe olan biri, lise tahsili yapmış olmasına rağmen edebî Türkçeyi iyi bilmiyorsa iyi yetişmemiş demektir.

İngilizler Shakespeare’i, Almanlar Goethe’yi, İspanyollar Cervantes’i, Fransızlar Voltaire’i okuyup anlayabilirler. Türkiyelilerin de Fuzulî’yi okuyup anlamaları gerekir. Cumhuriyet eğitimi onlara bunu kazandırmamışsa, o eğitim bir bukağıdır ayaklarda.

Üç beş yüz kelimelik günlük iletişim Türkçesi ile eğitim için; bunca okula, öğretmen ordusuna, eğitim tantanasına, bütçedeki milyarlara lüzum yoktur.

Lisan ve edebiyat bozulunca her şey bozulmaya başlar.

Türkiyede Türkçe bozulursa dinî hayatta ve uygulamada da bozukluklar başlar.

Lisanı ve edebiyatı zayıf olan güçlü bir medeniyet düşünemiyorum.

Asıl lisan konuşulan değil, yazılı zengin lisandır.

Lisan ve edebiyat zenginliğini yitiren bir toplum güzel mimarî eserler de veremez.

Lisan ve edebiyat bozulunca hukuk sistemi de bozulur, yozlaşır.

Doğru dürüst mantık okumamışların, derin mantık kültürüne sahip olmayanların hazırladıkları kanun metinleri dökülür.

Osmanlının eski sultanileri ve idadilerinden İstanbul beyefendileri yetişiyordu.

Sultan Abdülhamid zamanında lise tahsili yapmış olup da el yazısı kargacık burgacık olan bir tek kimse gösterilemez. Hepsi de inci gibi, hattat gibi rik’a yazısı yazarlardı.

İyi liseler gerçek medeniyet yuvaları ve merkezleridir.

Kötü liseler genç nesilleri bozma fabrikalarıdır.

İyi liselerde hikmet=bilgelik, kibarlık, nezaket, âdâb-ı muaşeret, mürüvvet öğretilir.

Kötü liselerde en zeki, en kabiliyetli, en değerli, en istidatlı gençler harcanır.

Cebir geometri fizik kimya ile adam olunmaz, mühendis teknokrat olunur.

Adam olmanın, medenî olmanın, iyi ve vasıflı insan olmanın yolu edebiyattan, tarihten, felsefe derslerinden, sanat tarihi ve kültüründen, din ahlak ve karakter terbiyesinden geçer.

İngiltereyi İngiltere yapan kurumlardan biri Eton Kolejidir.

1440’da kurulmuş o kolejde halen her sabah derslere başlamadan önce okulun şapelinde ibadet etmenin mecburî olduğunu biliyor musunuz?

Fransa maarifindeki (eğitim sistemindeki) lise bitirme ve bakalorya imtihanlarıdır o ülkeyi düşüncenin, araştırmanın zirvelerine yükselten.

1928’den önce bin yıldan fazla kullanılmış millî yazı ile basılmış ve yazılmış kitapları okuyamayan nesiller maalesef harcanmıştır.

Türkiyede bir gün Kemalist eğitimin dışında gerçek İslam liseleri açılırsa, iki alfabe ile tedrisat yapacaklardır: Osmanlıca ve Latince.

Bugünkü kuşa çevrilmiş sade, duru, arı, ahenksiz Türkçe ile medeniyet olmaz. Yeni islamî eğitimde 1920’lerin zengin Türkçesi öğretilecek ve kullanılacaktır.

Hüseyin Rahminin, Halid Ziyanın romanlarını, Ömer Seyfeddinin hikayelerini orijinal metinlerinden okuyup anlayamayanlar eğitim kurbanı, eğitim kazazedesidir.
El yazısı okunaklı, düzgün, estetik olmayan bir münevver veya ziyalı kişi düşünemiyorum.

İyi, güçlü, sağlam lise tahsili yapmış kimse halinden anlaşılır. Bilgisinden, kültüründen, bilgeliğinden, ahlak ve faziletinden, doğruluğundan, vefasından, mürüvvetinden…

Osmanlı liselerinin hepsinde, vakit namazlarını mektep camiinde veya mescidinde okul imamının ardında topluca cemaatle kılmak mecburi idi. (Bu mecburiyeti 1912’de Jön Türk rejimi kaldırmıştır ama yine de okul camileri açık kılmış, okul imamları bulunmuş, yüzde yüz olmasa da cemaatle namaz kılınmıştır. Lise mescidleri, liselerin resmî imam kadroları 1924’te kaldırılmıştır. Devrim!..)
Kışlalarda da böyle idi.

Laikçilik geldi, her şey bozuldu.

Bir ülkede aile ve eğitim sistemi sağlam değilse her şey bozulmaya mahkumdur.

Eğitim bozulup mekteplerde doğru dürüst ahlak ve karakter terbiyesi verilemeyince rüşvet, irtikâb, ihalelere fesat karıştırmak, haram yemek, emanetlere hıyanet etmek, anarşi, kaos başlar. İçki, fuhşiyyatın=azgınlıkların, beyinsizliklerin her türlüsü… İnsanlar birbirinin meleği değil, kurdu olur.

Beyim elif ile A arasında çok uçurumlar vardır ama siz anlamazsınız…

Elifi mertek sananlara laf anlatmak çok zor…