Akıl ile ruh arasında bağlantı vardır. Akıl, ruhtan bir yansımadır. Nefis ise bedenden bir yansımadır. Nefis hayata ruh gözüyle değil, madde gözüyle baktığı için, “insana hazzını yükseltmeyi emreder, zevkine ve keyfine bak diye telkinlerde bulunur.” Halbuki ahlak, ruhun bir isteğidir.
Akıl ile ruh arasında bağlantı vardır. Akıl, ruhtan bir yansımadır. Nefis ise bedenden bir yansımadır.
Nefis hayata ruh gözüyle değil, madde gözüyle baktığı için, 'insana hazzını yükseltmeyi emreder, zevkine ve keyfine bak diye telkinlerde bulunur.'
Halbuki ahlak, ruhun bir isteğidir.
Beden, ahlakı değil, zevki ve keyfi öne çıkarır. Hiç kimsenin bedeni, 'ben ahlaklı olmayalım' diye bir kuralı ve hedefi esas almaz.
Beden, her zaman keyfi ve zevki öncelik olarak görür. Hiç kimsenin nefsi 'iyiliği ve doğruluğu, hakkaniyet ve adaleti arzulamaz.'
Özetle belirtmek gerekirse, herkesin nefsi, kötülüğü ve bencilliği arzular.
Yusuf Suresi 53. ayeti hatırlayalım: (Yusuf dedi)'Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.' İnsanın nefsi açıkça ve ahmakça kötülüğü emreder. Bunu dizginlemek için insan aklı vardır. Ve insanın aklı da öz olarak iyiliği, ahlakı, doğruluğu, adaleti, hakkaniyeti, yardımseverliği, hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı emreder. İnsan nefsine uyarsa ahlakın dışına çıkar. İnsan aklına uyarsa ahlakın içinde kalır.
İnsanın aklına uyması için iz'an gereklidir. İz'an aynı zamanda ruh demektir. İz'an ruhsal hususlara odaklanmak ve görünmeyen şeyleri görmektir. Tabi o görme şekli gözün görmesi değildir, gönlün görmesidir.
Evet, hayatı yalnız akıl ile anlamaya çalışmayın, asıl olarak iz'an ile anlamaya çalışın. Hayatı yalnız gözünüzle görmeyin, ruhunuz ve iz'anıznızla da görün.
Akıl, Dünyada yaşananların ilim tarafına kabiliyetlidir. Halbuki Dünya'da ilim olduğu kadar, ondan önce ve daha önemli olarak, hikmet de var.
Akıl, ilmi bilse de hikmeti anlamaz. Dünyadaki yaşanan hadiselerdeki hikmeti anlamak için iz'an gerekir. İlim için akıl, hikmet için iz'an şart. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Ne ilim hikmetten ayrılır, ne de akıl iz'andan ayrılır
Akıl, Dünyada görünen ve somut şeyleri anlamaya kabiliyetlidir.
İz'an ise Dünyada görünmeyen ve soyut şeyleri anlamaya elverişlidir. Akıl ile ahireti anlamak mümkün değildir, ahiret ancak iz'an ile anlaşılır. Akıl fizik aleminin (görünen şeylerin) sırlarını anlar ve fizik bilimini inkişaf ettirir. Gayb (metafizik) aleminin sırlarına ancak iz'an ve irfan ile vasıl olursun.
Akıl, kader mevzunda çaresizdir ve işin sırrını çözemez. Aklın bataklığına saplanan kişi, "kader var ise ben niye sorumluyum" diye sorar. İz'an ile hareket eden kişi, "kader ve takdir var, ancak bundan önce de tedbir var diye düşünür.'
Akıl ve iz'an sahibinin düşüncesi şudur: "Tedbirin ardından gerçekleşen kaderdir."
Birisine dua ederken, "Allah akıl versin" demeyin. "Allah akıl ve iz'an versin" diye dua edin. Akıllı insan, yalnız bu Dünyasını, bu Dünyadaki maddiyatı, bu Dünyadaki kazancını düşünür. Bu Dünyadaki azığı için kaygılanır. Halbuki, hem akıllı ve hem de iz'an sahibi olanlar, "hem bu Dünyayı, hem ahireti, hem maddiyatı, hem maneviyatı, hem Dünyadaki kazancını ve hem de Ahiretteki kazancını düşünür ve hem bu Dünya ve hem de Ahiret için azık biriktirir.
Akıl, menfaat odaklıdır. Akıl, hep maddeyi ve ondan menfaatlenmeyi düşünür.
Akıl, maddedeki menfeatin sebebi ve hikmetini düşünmez ve yalnızca faydalanmak ister.
İz'an ise, maddedeki menfaatin sebebi ve hikmetini araştırır. "Bu verilen nimetlerin bir sebebi ve hikmeti olmalıdır" diye sorar ve araştırır.
Sırf aklıyla hareket eden kişi, aldığı her şeyi kar sayar. Halbuki aklı ve iz'anı ile hareket eden kişi, aldığı şeylerin sorumluluk da getirdiğini hesaba katar.
Şeytan, aklına güvenir. Akıldan sonra iz'ana ihtiyaç duymaz. Şeytan, akıldan sonra iz'ana ihtiyaç duysa idi, "Adem'e secde ederdi." Ve bu sayede kurtulanlardan olurdu. Biz ise akıldan sonra iz'ana müracaat eder ve kurtuluruz. Sırf aklına güvenenler asla kurtulamazlar.
Bir tespite göre, Kur'an-ı Kerim'de 75 ayette akıldan bahsedilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de "akıl sahipleri" şeklinde onlarca hitap vardır. Kur'an-ı Kerim'de "akıl sahipleri" denildiğinde de elbette kastedilen akıl ve iz'andır.
Mesela, Zümer Suresinde "gerçek akıl sahipleri" diye bir tanımlama mevcuttur. Buradan dahi anlıyoruz ki, önemli olan basit akıl değil, gerçek akıldır. Gerçek akıl ise, ancak iz'an ile birlikte olur.
Kur'an-ı Kerim'de "akıl sahipleri" şeklinde ibare bulunan o ayetlerden birkaçını burada hassaten belirtelim:
Bakara Suresi 269. ayet: "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl ve iz'an sahipleri düşünüp ibret alırlar." Sa'd Suresi 29. ayet: "Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı ve iz'anı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik." Zümer Suresi 18. ayet: "O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir.'
Yüce Rabbim bizleri akıl ve iz'andan (ikisinin bir bütünü olan ruh'tan) ayırmasın. Amin.
Not: 'Ruhsuz insan' deriz ya bazen. İşte o dediğimiz insan, akılsız ve iz'ansız insandır.