Hukuk asgarî ahlaktır… Ahlaka taban tabana aykırı tarafları olan
hukuk da vardır…
Ahlaksız bir hukuk sistemi, hukuktur ama şeklî ve cesûrî bir
hukuktur…
Dünyada bir değil, birçok hukuk sistemi vardır…
Bir tek medeniyet değil, on küsur ayrı medeniyet olduğu gibi…
Bu medeniyetlerin ortak tarafları vardır ama birbirine zıt
tarafları da vardır.
İslam’ın kendi ahlakı, kendi hukuku vardır.
Bir kimse, ben Müslümanım, namazımı kılarım orucumu tutarım ama
İslam hukukunu ve ahlakını beğenmiyorum ve istemiyorum derse onun
Müslümanlığı en azından eksiktir; bir açıdan o Müslüman bile
değildir.
İslam ahlakı ve hukuku Kur’an ve Sünnet yani metluv ve gayr-i
metluv vahiy üzerine kuruludur.
İslam ahlakı ve hukuku denilince Ehl-i Sünnetin ahlakı ve hukuku
anlaşılır.
19’uncu asrın ortasından bu yana Müslümanları İslam ahlakından ve
hukukundan koparma konusunda planlı ve programlı bir faaliyet
sürdürülmektedir.
Bunun bir adı laikliktir, diğer bir adı sekülerizm veya
dünyeviliktir.
Kur’anda “Kısasta sizin için hayat vardır” buyrulmaktadır.
Kur’an, Sünnet ve Şeriat zinayı ağır bir suç ve ahlaksızlık olarak
göstermekte, yasaklamakta, recme kadar giden ağır cezalar
vermektedir.
Kur’an, Sünnet, Şeriat ribanın büyük günah ve haram olduğunu
bildirmektedir.
İslam dini rüşvet almayı da vermeyi de haram kılmıştır.
İslam’da gelirin, kazancın, servetin helal olanı ile haram olanı
vardır.
Laik ve seküler sistemlerde helal ve haram kavramı yoktur.
İslam hukukunda ve ahlakında, laik hukuk ve ahlak sistemlerinin
caiz gördüğü bazı muameleler kötü ve bâtıl görülmektedir.
Eskiden İslam karşıtları Müslümanları laikleştirmeye,
dünyevileştirmeye çalışıyordu.
Şimdi bu misyon bir kısım tatlısu Müslümanlarına, yarı mühtedilere
verilmiştir.
Kur’an Allah’ın kesin hükümlerinin bazısını kabul eden, bazısını
reddedenleri kınamaktadır.
İslam bir bütündür. Bu bütünün içinde akaid, temizlikler,
ibadetler, muamelat, ukubat (cezalar), eğitim, ahkâm-ı sultaniye,
hukuk sistemi, ahlak sistemi vardır.
Bütünün zarurî parçalarını inkar edenler bütünün tamamını inkar
etmiş gibi olur.
İslam dünyasını laikleştirmek, sekülerleştirmek isteyenler, Kur’an,
Sünnet ve Şeriat İslamlığının yerine Pakistanlı Prof. Fazlurrahman
İslamlığını (Tarihsellik, Tatiliye) getirmek istiyor. Fazlurrahman,
Kur’andaki üç yüz küsur muhkem ayetin tarihsel olduğunu ve bugün
geçerli olmadığını iddia ediyor. Yine, nice sahih ve mütevatir
hadisi de inkar ediyor.
Müslüman halkı laik ve seküler hale getirmek, fıkıhsız ve Şeriatsiz
bir İslam türetmek isteyen reformcu, değişimci, yenilikçi,
Fazlurrahmancı ilahiyatçılar Kur’an ayetlerini Ehl-i Sünnete aykırı
şekilde tefsir ve te’vil ediyor. İşi o kadar ileriye götürmüşlerdir
ki, Peygamberimizin hâdislerini, AB ve Batı medeniyetinin,
hukukunun, ahlakının norm ve standartlarına göre ayıklamışlar ve
yeni bir hadis külliyatı hazırlamışlardır.
İslam dünyası çok vahim bir tahrif suikastı karşısındadır.
Ehl-i Sünnet Müslümanları bu tahrif, reform, light İslam,
Fazlurrahmancılık cereyanını durdurmazsa büyük bir çöküş
olacaktır.
İslam’ı bilenler, icazetli Ehl-i Sünnet alimleri, fakihleri,
şeyhleri; fıkhı, Şeriati, İslam ahlakını ve İslam hukukunu müdafaa
etmezlerse sille yiyebilirler.
Sovyetler Birliği’nin dağılışından ve Marksizmin çöküşünden sonra
ABD, AB, uluslararası emperyalizm ve kapitalizm, Siyonizm,
sömürgeciler en büyük düşman olarak İslam’ı ve Müslümanları
görmekte ve İslam dinini kendi menfaatlerine, emellerine göre
değiştirmeye; kendilerine zarar vermeyecek ılımlı, cihadsız, suya
sabuna dokunmayan, uysal, evcil, laik, seküler, etliye sütlüye
karışmayan, ayıklanmış beşerî bir İslam türetmeye
çalışmaktadır.
Müslümanların ilim ve imkan sahipleri, Kur’ana ve Sünnete, yani
vahye dayalı İslam’ı korumakla mükelleftir. Bu vazife ve
hizmetlerini yerine getirmezlerse enkazın altında kendileri de
kalacaktır.
Sekülerleştirme, yani hukuksuz ve ahlaksız light bir İslam türetme
cereyanı eski Haçlı Seferleri’nden ve Moğol istilasından
beterdir.
**
(İkinci yazı)
Binanın Çatlayan Duvarları
Dünyadaki ve Türkiye’deki birçok büyük kötülüğün sebebi
“Paranoyaklığı bırak… Korkma bir şey olmaz, bir şey olmaz…”
zihniyetidir.
Bu umursamaz, uyuşturucu zihniyet, tehlikelere karşı çare ve çözüm
üretmez, tedbir almaz.
Evin duvarlarında çatlaklar oluşur… Bu çatlaklar ev ve duvarlarının
ağzıdır, dilidir. Umursamayanlar, bir şey olmaz diyenler ne yapar?
Bu çatlakları sıva ile doldururlar, duvarların ağzını tıkarlar. Ev
bağıramaz, tehlikeyi haber veremez hale gelir. Sonunda ne olur?
Bina çöker yıkılır. Umursamazlar da enkazın altında kalır. Evdeki
masumlarla birlikte. Yakın tarihimizde Türkiye binasının her
yerinde çatlaklar oluşmuş, yapının her köşesinden çıtırtılar
iniltiler duyulmaya başlanmıştı.
Bu konuda istihbarat raporları hazırlanmıştı ama…
Birkaç yazar sütunlarından feryad etmişlerdi ama…
Birkaç akademisyen uyarılar yapmışlardı ama…
Sonunda çatlaklar büyüdü ve bina ve içindekiler büyük bir tehlike
karşısında kaldı.
Bu dünyada ölümden başka her şeyin ilacı, çaresi, çözümü
vardır.
Siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî krizlerin de çareleri
vardır.
Askerî veya sivil darbe teşebbüslerini önlemek mümkündür.
Bugünkü Türkiye’de çok büyük kötülükler, duvar çatlakları, temel
kaymaları görülmektedir. Bunların bazısını sayıyorum:
En geniş manasıyla adaletsizlik. Bunun ilacı, çaresi, çözümü
adalettir.
Siyasette kirlilik. Bunun çaresi şeffaflık ve temizliktir.
Eğitimde çöküş ve iflastır. Bunun çaresi gerçek ve vasıflı, lafla
değil, özde millî ve güçlü eğitimdir.
Sosyal barışın ve millî mutabakatın yok olmasıdır. Bunun çaresi
müsbet çeşitlilikleri muhafaza ederek tek bir Ümmet
oluşturmaktır.
Kokuşmadır. Bunun çaresi kara, kirli, necis, haram gelir ve servet
birikimini izale etmektir.
Bedevilik kültürüdür. Bunun çaresi medenî kültürdür.
Ladiniliğin ve sekülerliğin toplumu kanser gibi sarmış olmasıdır.
Bunun çaresi gerçek İslam ahlakını topluma hakim kılmaktır.
Tefrika, bölünmüşlük, parçalanmışlık, çekişme ve tepişmedir. Bunun
çaresi birlik, ittihad, vifak, tesanüd, ve uhuvvettir.
İsraf, tebzir, lüks ve konfor, gösteriş, kibir cinnetidir. Bunun
çaresi kanaattir.
Kötülükleri, fitne ve fesat yangınlarını körükleyen, ateşin ve
alevlerin üzerine su yerine neft döken müfsid medyadır. Bunun
çaresi, kötü medyayı izale edip, onun yerine vatansever,
ahlaksever, hakka hizmet eder bir medya getirmektir.
Türkiye’de, yukarıda saydığım on konu ve maddede bir ıslah,
derlenme, toparlanma, temizlenme var mıdır?