Kadına şiddet yoktur, güçlünün güçsüze şiddeti vardır. Şiddet muktedir olan varlığın, güçsüz olan varlıklara uyguladığı genel bir davranış şeklidir. Orman kanunları böyledir. Güçlü olan aslan, güçsüz olan tilkinin elinden yiyeceğini alır, güçlü olan tilki de, kedinin elinden yiyeceğini alır. Aslanın elinden kimse bir şey alamaz, çünkü en güçlü aslandır. O nedenle ormanların kralıdır denir. Erkekler de fizik olarak kadınlardan güçlü olduğu için kadına şiddet uygular. Kadınlar da güçlü olduğu için çocuklarına şiddet uygular. Güçlü kadınlar, güçsüz kadınlara şiddet uygular, hatta zaman zaman güçlü kadınlar, kendilerinden güçsüz olan erkeklere şiddet uygularlar. Abi ve abla olan çocuklar da kardeşlerine şiddet uygular.
Peki, güçsüzler güçlülere şiddet uygularlar mı? Güçsüz denilen kişi, güçlüye şiddet uygulamayı başarmışsa, o andan itibaren güçlü olmuş demektir. Şiddet uygulayan her kişi uyguladığı kişiye göre güçlü demektir. Bir ülkenin en güçlü kişisi, o ülkenin başında bulunan yöneticisidir. En güçlü olmayan, iktidar olamaz, bir grup iktidarı yıkmışsa, yıkılan iktidar söylemlerinde haklı bile olsa, kendini yıkan grubun karşısında güçsüz demektir. Güçsüz olan, güçlü olan grubu yönetemez. Bir grup, başka bir grubu yönetiyorsa, yönettiği gruba göre güçlü demektir. Hiçbir güçlü grup, kendinden daha güçsüz bir grup tarafından yönetilmek istemez. Yönetmek ise güçlü olmayı gerektirir.
Kadına olan şiddeti ortadan kaldırmak ya da genel bir amaç olarak, güçlünün güçsüze uyguladığı şiddeti ortadan kaldırmak için en güçlü olanın, yani ülkedeki iktidarın, toplum içindeki güçsüzlerden yana olması gerekir. Zaten iktidarlar bunun için vardır. En güçlü grup olan iktidarın, kendisinden daha az güçlü olan gruplar ile onların altındaki güçsüzler arasındaki problemlerde en son sözü söyleyerek, çözüm üretir.
Devlet güçlüleri değil, güçsüzleri korumak için vardır. Güçsüz kendi hakkını savunacak gücü gösterebilse idi, o zaman güçlü olmuş olurdu. Hakkını savunabilen güçlü, savunamayan güçsüzdür. Devlet hakkın savunamayanların hakkını savunan en güçlü teşkilatın adıdır. Genel olarak güçsüz grup olarak kabul edilen kadınların ve çocukların haklarını savunmak, onları tehlikelere karşı savunmak devletin varlık sebebidir. Ancak devlet güçsüzlerin hakkın savunurken, kendisinden daha az güçlü olan gruba haksızlık yaparsa, güçlüyü güçsüz duruma düşürmüş olur. En tehlikeli nokta burasıdır. O zaman devletin adaleti sorgulanır. Ezilenler, devlet gücü sayesinde, ezen konuma geçtiği zaman toplumda huzur kalmaz.
Dört çocuğum var, ikisi küçük, ikisi büyük. Çocukların birbirlerine vurması kesinlikle yasak, büyükler küçüklere ne yaptıracak ise ikna ederek yaptıracak, diye kural koydum. Sonra baktım ki, küçükler büyüklere vurmaya başladı, kendini güçlü hisseden çocuk, büyüklerine vuruyor, hakaret ediyor. Mahkeme kuruyorum, ama suçlu olana cezam olmadığı için, sözüm geçmiyor. Müthiş bir kargaşa var. Yeni bir kural koydum. Sebep ne olursa olsun, vuranı cezalandırmak. Bir baktım ki, herkes bana şikâyete geliyor. Şikâyetleri zamanında çözmez isem büyükler tekrar eski yöntemlerine dönüyor. Niye böyle yaptın diyorum, o da bana vurdu ağzını eğdi, salak dedi, gibi bir sürü sebep söylüyor. Küçükleri savunuyorum derken, büyükleri kendime isyankâr yapıyordum az daha… En son uygulamam, büyük küçük fark etmez, herkes kurala uyacak, zamanında bana ulaşılacak, benim görüşlerim uygulanacak dedim. Ne kadar uygulayabiliyorum, bilmiyorum. En azından şimdilik bana isyan yok. Şiddetsiz hayat var.
Yukarıdaki olaydan yola çıkarsak, erkeklerin hakları da kadınları savunmak için elinden alınmamalıdır. Erkeklerin hakları elinden alınınca, şiddet bataklığına giriyorlar. Kapanmaz yaralar açılıyor.
Bu günkü sistem erkeklerin haklarını elinden alacak kadar, kadının haklarını savunan bir sistemdir. Örnek bir kurgu anlatayım. Aşağıda anlatacağım olaylar gerçek hayatta asla olmayacak olaylardır. Sadece bir film senaryosu olarak kurguladım. Gerçekte olma ihtimali bile yok.
Kadın erkekten, ayrılmak istiyor. Zorluk yok hemen ayrılıyor. Erkek kadından ayrılmak istiyor. İşte o zaman hayatı kaydı erkek denen zavallının. Kadının babası var, kardeşleri var, amca, dayı, hala ve teyze var. Eşinden ayrılan kadın aç kalır diye, anlaşamayıp boşandığı eşine diyorlar ki , “sen bak”. Dünyaya gelmesine sebep olan anne baba kızına bakmak zorunda değil, ama anlaşamadığı boşandığı eşi bakmak zorunda. Neden, çünkü dul bıraktı. Efendim dul bırakmak kastı ile mi evlendi bu erkek, bu kadınla. Hayır. Ama anlaşamayınca, cezayı erkek çekmeli. “Gül gibi kadın, anlaşsın efendim.” Zorla da olsa sevsin. Adam alıyor 1500 lira maaş, versin yarısını kadına, geri kalan 750 lira ile yeni bir hayat kursun. Böyle bir şey olabilir mi. Hayır olamaz. Çünkü yeni kadın da en az 1500 lira ile geçinirim diyor. Erkek bunu düşünür, boşanmayı aklından bile geçiremez. Yaşamaya mecburdur anlaşamadığı kadınla… Sonra artık evde kavgalar başlar, şiddet başlar, en son polis gelir, evden adamı atar. 1500 TL maaş alan zavallı erkek sokakta yatar. Aradan aylar geçer, kadın devletin gücünü almıştır eline… Üç durumdan biri gerçekleşir böyle bir vakanın sonunda…
Birinci sonuç, kadın erkeği boşar, erkek 750 lira ile yeni evlilik yapamaz, zinanın peşine düşer, ahretini kaybeder. İnançları zedelenir. Namusluların namusuna göz koyan bir namussuz olur. Kadın da aldığı nafakayı kaybetmemek için resmi evlilik yapmaz. Gayri resmi, dini bir nikâh yaparak yeni yuva kurar. Karı koca eski eşten alınan nafakayı çatır çatır yer. Erkek bunu ispat edemez. Nafakayı efendi efendi öder. Eve baskın yaptıracak olsa, kadın başka şehirden evlenir. Oraya da sık sık gidip kontrol ettiremez. Dini nikâhla evlilik yapıldığını bilir, ama bir şey yapamaz. Ben kazanıyorum, onlar yiyor diye kafayı yer, kadına ve yeni erkek eşe şiddet uygular veya öldürür. Hapse girer ve hem dünyası hem de ahreti mahvolur.
İkinci sonuç; kadın erkeği boşamaz, döner sırtını yatar. Erkek sabreder, en sonunda sabrı biter, başka bir kadına meyleder. Kadın da aldatıldım der hem nafaka, hem tazminat alır ve ayrılır. Adam yeni kadınla evlenir, karı koca çalışırlar eski kadına olan nafakaları öderler. Ömürleri borç ödemekle geçer. Hele bir de çocukları varsa, hain baba olur. Ömrü çocuklarına olan üzüntü ile geçer. Çocuklarını kaybeder. Üzüntüden hastalıklara yakalanır ve ölür.
Üçüncü sonuç, ne kadın boşar, ne de erkek aldatır. Kadının egemenliğinde başına geleceklerden kokarak yaşamaya razı olur. Mutsuz ama evli, örnek bir eş olarak yaşamaya devam eder.Dördüncü sonuç, Hasan Harakani hazretlerinin aslan kıssası ile polyannacılık oynayarak mutlu bir hayat sürer.
Senaryolar çok ama yukarıda anlattığım olaylar ancak filmlerde olur mu diyorsunuz. İnşallah filmlerde olur diyorum. Gerçek hayatta yaşanmaz inşallah.
Zavallı kadınlar için de bir yazım olacak, merak etmeyin….