Yerin onlarca metre altında, aydınlıktan, kalabalıktan, seslerden uzakta ekmek parası uğruna saatlerini harcayan madenciler, emekçiler. Kiminin kızı üçünde, kimi gelmiş 70 'ine, kimi oğluyla omuz omuza, kimi dostuyla bir ömrü harcamış kara koridorlarda.
Yerin onlarca metre altında, aydınlıktan, kalabalıktan, seslerden uzakta ekmek parası uğruna saatlerini harcayan madenciler, emekçiler.
Kiminin kızı üçünde, kimi gelmiş 70 'ine, kimi oğluyla omuz omuza, kimi dostuyla bir ömrü harcamış kara koridorlarda.
Belki bir ihmal onca canı hayattan kopardı. Belki bir ihmal babasız, abisiz, kocasız bıraktı.
Yerin altında yerin üstü için hayaller kuranlardı onlar.
Kiminin emekliliğe 1 ay kalmıştı, memleketine gidip hayvan beslemeyi düşüyordu. Çünkü yorulmuştu. 70'inde çapa sallamak, kazmak, nefes almak zorluyordu. Bahçesinde oturmaktı hayali. Ne yat ne kat ne villa. Sadece oturmak.
Kimi kardeşiyle girmişti sınava, uğrunda canını vereceğinden habersizdi. Kazanmıştı, sonunda bir işinin oluşu mutlu etmişti. Ama mutluluğu yarım kaldı.
Kiminin kızı cenaze başındaki yaka fotoğrafından tanıdı babasını. Annesine gösterip babam dedi, ne yazık ki artık hep fotoğraftan görecekti.
41 can, 41 nefes, 41 hayal, 41 emek, 41 alın teri, 41 yürek…
Bir haftadır gaz var diyen bu işçilerin sesini niye kimse duymadı? Neden hiçe sayıldı?
Bir can değil 41 can nasıl böyle kenara atıldı?
İş güvenliği, iş ahlakı, vicdan, merhamet... Nerede?
Eskiden işçinin alın teri kurumadan verilirdi parası, şimdi nereden kessem de cebime kalsa olmuş patronların kafası.
Onların yüzleri kara, onları canından edenlerinse yürekleri.