Evet, görüldüğü gibi İsrailoğulları daha ilk günden bu yana nankör,
bozguncu ve laf anlamaz bir kavim olduklarını göstermişlerdir.
Örneğin Musa aleyhisselam daha Mısır’da iken İsrailoğullarından
biri ile Kıptilerden birinin kavga ettiğini görmüş,
İsrailoğullarından olan bu şahıs Musa aleyhisselamdan yardım
istemiştir. Musa aleyhisselam bu durum üzerine Kıptilerden olan
şahsa vurmuş ve Kıpti yere düşüp ölmüştür.
Bu Kıpti Firavunun sarayında kıdemli bir yere sahipti ve olayı
araştırmaya başladılar ancak kimin yaptığını öğrenemediler. Ertesi
gün Musa aleyhisselam tekrar dışarı çıktığında dünkü
İsrailoğullarından adamın başkasıyla tekrar kavga ettiğini görünce
kendisine çıkışmış bu adamda tutup Musa dün şu adamı öldürdün bugün
de beni mi öldüreceksin deyince Musa aleyhisselamı ifşa etmiş oldu.
Yani İsrailoğullarının karekteri bozuk, böyle de satıcı bir toplum.
Kuran-ı Kerimi açtığınız zaman daha ilk sayfasının ilk suresinde
Allah, Yahudilere lanet eder. (Bkz. Fatiha Suresi) Yüzlerce ayette
de bunların zulümlerinden, peygamber katili oluşlarından, bozuk
karekterlerinden, Müslümanlara olan düşmanlıklarından, uslanmaz bir
millet olduklarından, Allah’a karşı nankör ve saygısız
olduklarından, dünyaya ve mala sevdalı, ölüm korkusu had safhaya
ulaşmış birer ödlek olduklarından bahseder ki bunu Kuran-ı Kerimi
okuyan her Müslüman bilir. Kaldı ki yaklaşık 1 asırdır Filistinli
ve çevre ülkelerin Müslümanlarına çektirdikleri ortadadır ve bu
yeni yaşanan bir olay değildir.
Eğer birileri bugünkü yaşanan olayları sanki yeni patlak verdiğini
sanıyorsa ve hala yapılanların zulüm olduğunun farkında değilse hiç
şüphesiz bu Kur’an-ı anlamadığımızın delilidir. İsrail, insani bir
destek, bir yardım almadan bu zulümleri yapamayacağını yani
arkasında batının olduğunu da bilmiyorsak bu derin bir gaflette
olduğumuzu gösterir. “Yahudiler: 'Allah'ın eli sıkıdır'
dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı
lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak
eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun
taşkınlıklarını ve inkârlarını arttıracaktır. Biz de onların
arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik.
Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu
söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise
bozguncuları sevmez.” (Maide, 64) Bu ayetlerden
Yahudilerin başka bir saygısız yönlerini görüyoruz.
Yukarıda da değinildiği üzere Allah’ın onca nimetine rağmen hâşâ
Allah’ı cimrilikle suçlayabilecek cüreti gösterebiliyorlar. Ayeti
dikkatlice okuduğumuzda bir müjdeyle de karşılaşıyoruz. Rabbim ne
buyuruyor: “Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş
alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa
çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” Evet,
elhamdülillah demek ki bu yakmış oldukları savaş ateşi de
biiznillah sönecektir. Ve ayet açık bir şekilde Yahudilerin
bozgunculuk çıkarmak için çalıştıklarını ve Allah’ın bozguncuları
sevmediğini bildirmektedir. Bugün Yahudileri birlik ve beraberlik
içerisinde oldukları vahametine de kapılmamak gerekir çünkü
Rabbimiz: "Sen onları toplu halde sanırsın, oysa kalpleri
dağınıktır." (Haşr, 14) buyurmaktadır.
Hıristiyanlarla olan samimi pozları da bizleri aldatmasın çünkü:
“Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar bir şey üzerinde
değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey
üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı
okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi
dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi
şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (Bakara 113)
Yani hıristiyanlarla olan dostlukları da aslında her din mensubu
diğerini kullanıyor olduğunun bilincinde hareket ederek dostluk
kuruyor. Aslında ne hıristiyanlar yahudileri ne de yahudiler
hıristiyanları asla sevmez. Hepsi birbirini kullanmakta, işleri
bittiğinde birbirlerine karşı da düşman kesileceklerdir.
Tarihte bunun birçok örneği vardır. “De ki: "Ey yahudiler!
Bütün insanlar bir yana, yalnız kendinizi Allah'ın dostları
olduğunuzu iddia ediyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz, ölümü
dileyin bakalım. Dünyada yaptıklarından dolayı, ölümü asla
istemezler. Allah, zalimleri çok iyi bilendir. (Cuma, 6-7)
Evet, burada da yahudilerin kendilerinin Allah’ın dostu olarak
gördükleri belirtilmektedir. Ancak Rabbimiz çok ince bir detayı
bizlere göstermektedir. Madem iddianızda doğrusunuz ölümü temenni
edin. Kendileri de biliyor ki bu kadar günah işlemiş, zulüm yapmış
bir topluluk olarak sonlarının rüsvaylık olduğunu biliyorlar. Ve bu
dünyada zenginlikler içerisinde yaşadıklarından ve onların dünyada
yaptıklarından ötürü Allah subhanehu ve teala ölümü asla
istemeyeceklerini bildirmektedir.
Ölümü istemeyen ölümden korkan kimselerdir. Ölümden korkanlar da en
korkak insanlardır. Konuyu daha iyi kavrama açısından şu ayetler de
meseleye ışık tutacaktır: “De ki: "Eğer Allah katında
ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve)
doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."
Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı
onu (ölümü) hiç bir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah,
zalimleri bilendir. Andolsun, onları hayata karşı (diğer)
insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun.
(Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması
onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını
görendir.” (Bakara, 94-96) Bu da gösteriyor ki aslında bu
kadar güçlü bir teknolojiye sahip İsrail yeryüzündeki en korkak
millettir. Ancak pohpohlamayla, batıdan destek alarak cesaret
gösteriyorlar ama yine de küçücük Filisitinli bir Müslüman çocuktan
bile ödleri kopar biiznillah. Yahudilerin herhangi bir insani
destek almadan bu işleri yani bu zulümleri yapamayacağının delili
olarak Kuran-ı Kerimimizden Ali İmran suresi 112. ayete bakmamız
yeterli olacaktır.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Her nerede bulunurlarsa
bulunsunlar -Allah'ın ipine ve insanların ipine (ahdine) sığınanlar
başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah'tan
bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu.
Bu, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere
öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) Bu, isyan etmeleri ve haddi
aşmaları dolayısıyladır.” (Ali İmran, 112) Yani, "Onların
dünyada yaşadıkları en ufak bir güvenlik bile kendileri tarafından
kazanılmamıştır; aksine, başkalarının yardımları ve nezaketi
nedeniyle güvenliğe sahip olmuşlardır.
Onlar bunu, ya Allah adına Müslüman devletlerden ya da başka
nedenlerle gayri-müslim devletlerden almaktadırlar. "Eğer bazı
durumlarda biraz politik güç kazanmışlarsa bunu bile kendi
çabalarıyla değil, başkaları sayesinde elde etmişlerdir. (Tefhimul
Kur’an) Evet, her nerede olurlarsa olsunlar onlara zillet damgası
vurulmuştur. Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar zelil
olacaklardır. Allah’a kulluktan çıktıkları için, Allah’ın dinini
terkettikleri için Allah’ın horluk, hakirlik damgasını yiyen bu
alçaklar kıyamete kadar Allah’ın dininin hâkim olduğu Müslüman bir
topluluğun, Müslüman bir devletin vesayetinde yahut başkalarının,
başka insanların hâkim olduğu bir devletin himayesinde ancak
varlıklarını sürdürebileceklerdir. Hep birilerinin emrinde,
birilerinin vesayeti altında yaşamak zorunda kalacaklar.
Çünkü daha önceleri Allah’ın kendilerine gönderdiği peygamberler
eşliğinde Allah’a iman edip, Müslüman olup sonradan İslam’dan
çıktıkları için Allah’ın gazabına uğradılar. Musa aleyhisselamla
birlikte iman ettiler. Davud ve Süleyman aleyhimusselamlar
döneminde dünyanın en üstün, en şerefli toplumu haline geldiler.
Zirve noktasında Allah’a kulluğu yaşadıkları bu dönemde, Müslüman
oldukları bu dönemde Allah kendilerine çeşitli nimetlerini
yağdırdı. Ama Süleyman aleyhisselamdan sonra Allah yolundan,
peygamber yolundan sapıp Yahudileştiler, Hristiyanlaştılar. Allah
düşmanı kâfirlerle işbirliği yaparak Allah’ın kendilerine rahmet
kapısı olarak gönderdiği peygamberlerini öldürdüler. Kitaplarını
tahrif edip bozdular. Müslümanlığı bırakıp Yahudilik ve
Hristiyanlık diye kendi kendilerine oluşturdukları bir dinin, bir
yolun peşine takıldılar. Bu yüzden Allah’ın gazabına uğradılar.
Uzun bir süre böyle devam ettikten sonra tek bir ümitleri, tek bir
kurtuluş ışıkları kalmıştı. O da kitaplarında okudukları,
peygamberlerinden duydukları ahir zaman Nebisini
aleyhissalatuvesselam beklemekti. O geldiği zaman Ona iman edecek,
Onun safında yer alacak, Onun getirdiği son kitaba iman edecek ve
maruz kaldığımız bu zilletten, bu gazaptan kurtulacak, tarihteki
eski izzet ve şerefimize tekrar kavuşacağız diyorlardı. Ama işte
şimdi bekledikleri bu elçi ayaklarının dibine kadar gelmişti. Lakin
bu fırsatı değerlendiremediler. İçlerinden samimi olanlar bu elçiye
evet deyip kurtulurken, ötekiler iman etmeyerek kıyamete kadar bu
zillet ve meskenete mahkûm oldular.
Tabii şu anda benim bu anlattıklarımı dinleyenlerin içinde tarihi
bilmeyenler bunu anlayamıyorlar. Hani nerede yahu bu adamların
zilleti? diyorlar. Şu anda biz mi zelil, onlar mı? diyorlar.
Tabii tarih bilinmezse bunu anlamak zordur. Şöyle geçmişi bir
gözden geçirin. Son yüzyıla gelinceye kadar bu adamlar nasıl bir
hayatın içindeydi dersiniz? Yüzyıllar boyu Müslümanların egemenliği
altında cizye vererek bir hayat yaşamadılar mı bu adamlar?
Müslümanların köleliğinde bir hayat yaşamadılar mı? Son yüzyıldır
Müslümanların yokluğundan istifade ederek böyle kendi kendilerine
bir hayat yaşamaları sizi niye aldatır bilmem? Bu yahudilerin şu
anda dünyanın her bir yerine dağılmalarının sebebi sizi hiç
düşündürmüyor mu? Niye dağıldı bu adamlar tüm dünyaya? Dünyanın her
yerinde, değişik toplumlar içinde, değişik eziyetler içinde yıllar
yılı bir hayat yaşadılar. İşte Rabbimiz ayetinde bunu anlatıyor.
Hep başka devletlerin vesayeti altında yaşadılar. Ya Müslümanların
adam oldukları dönemlerde Müslümanların vesayeti altında yahut ta
diğer devletlerin egemenliği altında bir hayat yaşadılar. Niye
böyle oldular? Allah’ın ayetlerini terkettiler, Allah’ın İslam
dinini terkettiler, peygamberlerinin yolunu terkettiler. İşte bu
adamların zillet ve meskenetlerinin sebebi, gazap ve azap içinde
bir hayatın adamı olmalarının sebebi budur.
Evet, işte böyledir. Bir topluluk Allah’a inandığını iddia edecek,
Allah’ın kerim elçisi Hz Musa aleyhisselama iman ettiğini, Ona
gönderilen Tevrat’a inandığını iddia edecek, sonra da inandık
dedikleri kitabın ve peygamberin yolunu, dinini terkedecek Yahudi
olacak, Hristiyan olacak. Böyle bir toplum zilleti haketmez mi?
Gelelim şimdi onların zilletini unutturacak bir konuma düşmüş olan
bizlere. Arkadaşlar, nasıl ki kitabı ve peygamberi terkeden, kendi
heva ve hevesleri istikametinde bir hayat yaşayan bu Yahudi ve
Hristiyanlar zillete mahkûm olmuşlarsa, elbette aynı yola giren,
Allah’a, Allah’ın son elçisi Hz Muhammed asa ve Ona gönderilen
Kur’an’a iman ettiklerini iddia ettikleri halde kitaptan ve
peygamberden habersiz bir hayat yaşayan günümüz Müslümanları da
aynı zillete düşmüşlerdir. Aynen Yahudi ve Hristiyanlar gibi
Allah’ın ayetlerini örterek, örtbas ederek, gündemlerinden
düşürerek, Allah’ın elçilerine ilgisizlikleri sebebiyle öldürerek
bir hayat yaşayan, adları Müslüman olduğu halde başka başka
isimlerle çağrılan, gruplaşan Müslümanlara da aynı yasa geçerli
olacaktır.
Onlar için de elbette zillet ve meskenet damgası vurulacaktır. Ve
işte vurulmuştur da. İşte şu anda adı Müslüman olan bu toplum,
hangi peygamberi diri tutuyor da hayatında? Hangi kitapla amel
ediyorlar şu anda? Hayatlarında kimin kitabı hâkim? Allah’ın kitabı
mı? Başkalarının kitabı mı? Allah’ın yasaları mı? Başkalarının
yasaları mı? Peygamberlere mi sarılıyorlar? Peygamberleri mi
dinliyorlar? Yoksa peygambere alternatif olarak ortaya çıkmış önder
ve örnekleri mi? Elbette böyle yaşayan Müslümanlar da zilleti
haketmiş olacaklardır. Zira sosyal yasalar asla değişmez. Bu
yasalar önceki toplumlar için neyse sonrakiler için de öyledir.
Allah’ın toplum yasalarında, sosyal yasalarında bir değişiklik
bulamazsınız. (Besairul Kuran) İsra suresini okumuşuzdur.
Ancak ilk ayetlerini herhalde hızlı geçmiş olmalıyız ki orada
Rabbimizin mucizesi ve müjdesini fark edememişiz. Rabbimiz İsra
suresi 4 ve 8. ayetleri arasında şöyle buyurmaktadır:
“Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik: "Muhakkak siz
yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük
bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Nitekim o
ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça zorlu olan kullarımızı
üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip
araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü. Sonra onlara
karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla
yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık. Eğer iyilik
ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük
ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman,
(yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma
soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs)e
girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler.'
Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa)
dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya)
döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri
kıldık.” (İsra, 4-8) Subhanallah!
Evet, Rabbimiz bu ayetlerin son kısmında ne buyurmaktadır:
“Eğer dönerseniz, Biz de döneriz.” Siz
bozgunculuk yapmaya dönerseniz, Biz de dünyada sizi ezdirmek için
döneriz. Bunun yanı sıra âhirette siza azâb ve cezayı da
hazırlarız. “Ve Biz, cehennemi kâfirler için bir
zindan kılmışızdır.” Kaçınılması imkânsız bir
zindan, tutuklanma ve oturma yeri kılmışızdır. İbn Abbâs
der ki; âyette yer alan “hasiran” kelimesi, zindan
demektir. Mücâhid ise; orada tutuklanırlar, anlamını verir. Ondan
başkası da bu anlamı vermiştir. Hasan ise; bu kelimenin, sevgi ve
hazırlanmış yatak anlamına geldiğini söyler. Katâde der ki:
İsrâiloğulları tekrar bozgunculuğa döndüler ve Allah onların
üzerine bu sefer Muhammed Aleyhisselâm'ı ve ashabını musallat
kıldı. Boyun eğerek elleriyle ödedikleri cizyeyi onlardan
Müslümanlar alır.
Allah’u â’lem. Bugün Yahudiler yine bozgunculuk çıkarıp, zulüm
işlemektedirler. Peki, Rabbim ne buyuruyor: “Fakat siz
(bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve
cezalandırmaya) döneriz.” Elhamdulillah! Demek ki bu
zulümler bir şekilde sona erecek. Bu Allah’ın kesin bir vaadidir.
Bunlar yani Yahudiler ne zaman bozgunculuğa dönerlerse Rabbim:
“Biz de sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya döneriz”
buyurarak biz Müminlere müjdeler vermektedir. Peki, Yahudiler hiç
akıllanmaz ve uslanmazlar mı? Hiadeyet onları da bulmaz mı? Hiç
şüphesiz aklını başına alıp hidayeti hak ederlerse Rabbim onlara da
hiadayet verecektir. İlahi zillet, lanet ve azaptan kurtulmak
istiyorlarsa İslam dinin kabul edip Müslüman olmaları gerekir.
Çünkü: “Allah indinde din İslam’dır” (Ali İmran, 19) ve: “Kim
İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez.”
(Ali İmran, 85) buyurmaktadır Rabbimiz. “Şayet onlar da,
sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş
olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve)
aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O,
işitendir, bilendir.” (Bakara, 137) Ve âhıru da'vâ hum
enil hamdulillâhi rabbil âlemin.