Suçlular korunmasın, facianın üzerine sünger çekilmesin, kimsenin
gözünün yaşına bakılmasın.
Lakin bu facia bahane edilerek yeni Gezi’ler de yapılmasın.
Gezi’nin ne olduğunu Ukrayna’da gördük. Orada Geziciler kazandı ve
ülke parçalandı.
Soma faciasında kimlerin suçu varsa üzerlerine gidilsin ama bu
facia sivil bir darbeye alet edilmesin.
Soma faciasında şimdi birinci madde suçluların, vazifelerini ihmal
edenlerin cezalandırılmasıdır.
Dikkatler dağıtılmasın.
Birileri bu dikkat dağıtma, dikkatleri başka konular üzerine çekme
işini çok iyi beceriyor.
Bir siyasî iktidar, bir halk kendi beşerî cüz’î iradesiyle
suçluları bulup cezalandırması yatay çözümdür.
Devlet, hükümet, halk bunu yapmazsa dikey Küllî İrade devreye
girer.
Ortada büyük suçlar vardır.
Kömür madeninin güvenliği sağlanmamıştır.
Zaman zaman teftişe gelen müfettişler madene inip gerekli
kontrolleri yapmadığı, güvenlik ve âsâyiş berkemaldir raporları
verip gittiği iddia edilmektedir.
Muhalefetin Soma madeni ile Meclis’e verdiği inceleme yapılsın
önergesi çoğunluk tarafından reddedilmiştir.
Bunca insanın canı gitti, bunca yetim, dul, gözü yaşlı anne baba,
akraba… Bunların ahı yerde kalmaz.
Tekrar ediyorum: Zulme uğrayanların ahları yerde kalmaz. Çeşit
çeşit tokatlar, silleler iner…
Soma konusunda adalet yerine getirilmezse, hadisenin üzerine sünger
çekilirse büyük tokatlara, büyük sillelere hazır olalım.
Gözyaşları, feryatlar, beddualar büyük silahlardır. En âciz
insanların beddualarına en güçlü kişiler ve kurumlar dayanamaz.
Âcizlerin, biçarelerin, mazlumların gecenin okları adını taşıyan
silahları vardır. Cenab-ı Hak ihmal etmez imhal eder (mühlet tanır)
ama hiçbir suç cezasız kalmaz.
İsim vererek kimseyi suçlamıyorum. Sadece suçluların bulunup
cezalandırılmasını istiyorum.
Bunca vatandaşımız öldü. Bunun elbette suçluları vardır.
Bu faciada ihmal vardır… Vazifelerini ihmal edenlerin cinayetle
suçlanması gerekir.
Soma konusunda adalet yerine getirilmezse depremlere, yangınlara,
kazalara, belalara, tokatlara, belalara hazır olalım.
Ya adalet, ya da sille tokat felaket… Seçim bize aittir.
(İkinci yazı)
Türkiye’nin Niçin bir Uçak Sanayii Olmadı?
CUMHURİYET’in ilk yıllarında Türkiye’nin uçaklar, gemiler,
otomobiller, makinalar yapan bir sanayi ülkesi olması iç ve dış
düşmanlarımız tarafından kasıtlı olarak haince baltalanmıştır.
İdealist zenginlerden Nuri Demirağ uçak üreten bir fabrika kurmuştu
ama ülkemizin, devletimizin ufuklarını genişletecek o teşebbüs
kasıtlı olarak iflas ettirilmişti. Emperyalist devletler Türkiyenin
bir sanayi ülkesi olmasını kesinlikle istemiyorlardı. Birkaç şeker,
un, makarna, sardalya konservesi, çikolata, domates, turşu ve reçel
fabrikası kurulabilirdi ama ondan öteye geçilemezdi.
Merak eden okuyucularım internetten Nuri Demirağ uçak fabrikasını
kim kapattırdı, bu fabrika niçin kapatıldı kelimeleriyle ararlarsa
hayli enteresan ve ibretli yazılar bulacak, N. Demirağ’ın ürettiği
yolcu uçaklarının, açtığı Hava Okulunun fotoğraflarını
göreceklerdir.
Türkiye böyle haince kösteklenirken, bir başka Asya ve doğu ülkesi
olan Japonya, akıllara durgunluk veren bir hızla sanayileşiyor;
uçaklar, zırhlı savaş gemileri, uçak gemileri, makinalar, optik
aletler üretiyordu.
Tek parti diktatörlüğünün sömürgeci devletlere boyun eğerek ülkeyi
sanayileştirmemesi bizi çok geri bıraktı. Türkiyenin şu anda yüzde
yüz millî ve yerli bir otomotiv, bilgisayar, optik aletler,
fotoğraf makineleri sanayii yoktur.
Bırakın Japonya’yı, kalkınmaya bizden çok sonra başlamış ve
imkanları bizden az olan Güney Kore sanayii gücünde ve çapında bir
sanayimiz bile yoktur. Onlar harıl harıl bilgisayarlı cep
telefonları üretip dünyaya satarken, biz harıl harıl o oyuncakları
yekun olarak milyarlarca dolar ödeyerek satın alıyoruz. Onlar
üretiyor, biz satın alıyoruz. Niçin Güney Kore kadar
olamıyoruz?
Bizim de sanayiimiz var ama başka sahalarda. Yatak yorgan sanayii,
mobilya sanayii, yabancı markalı ve patentli taklit otomobil
sanayii, lüks yatlar sanayii…
Japonyanın en güçlü iş adamlarından Toyota’nın sahibi Tokyo’da 75
metre karelik bir dairede otururken, İKEA’nın dolar milyarderi
sahibi on beş senelik eski bir Volvo ile gezerken bizim süper
zenginlerimiz saraylarda oturuyor, özel uçak ve helikopterlerle
seyahat ediyor, bin türlü israf ve lüks sergiliyor.
Şimdi soruyorum: Son yetmiş seksen yıl içinde azim ve gayret
edilmiş olsaydı yüzde yüz millî ve yerli bir otomotiv sanayii
kuramaz mıydık? Biz de Kore gibi bütün dünyaya KENDİ MİLLÎ (montaj
değil!) otomobillerimizi ihraç edemez miydik? Bizim de, orta halli
ve orta çapta bir uçak sanayiimiz olamaz mıydı? Biz de bütün
dünyaya Türkiye bilgisayarları, Türkiye cep telefonları, Türkiye
optik aletleri ihraç edemez miydik?
Bu saydıklarım kesme şeker, reçel, bisküvi, yatak yorgan, kanepe
koltuk, makarna ve lokum sanayiinden daha önemli ve faydalı değil
midir?
Yıllardan beri en büyük sektörümüz konut işidir. Dağları taşları
apartmanlarla doldurduk. Birileri bu yoldan yekun olarak yüz
milyarlarca, belki de bir trilyon dolar kazandı. Varımızı, yoğumuzu
lüks meskenlere, mobilyaya, keyifli bir hayat sürmeye harcadık.
Birinci sektörü inşaat ve konut olan bir ülke iflah olmaz, sağlıklı
şekilde kalkınamaz.
Almanyadan ibret alamadık. İkinci dünya savaşından feci şekilde
yenik çıkan, kayıtsız şartsız teslim olan, iki devlete ayrılan,
yıllarca işgal altında kalan, büyük şehirleri yangın yerine dönen,
on beş milyon işe yarar evladını kurban veren, trilyon dolar
tazminat ödeyen o ülke kısa zamanda toparlandı, yaralarını sardı,
dünyanın en güçlü sanayii kurdu. Dışarıdan milyonlarca işçi getirdi
ve sanayide, ihracatta, kalitede dünya birincisi oldu. Bugünkü
Almanya’yı gören tarih bilmez bir kişi, İkinci Dünya savaşının
galibinin bu ülke olduğunu zanneder.
Binlerce yıl önce eski Fenikeliler, ilkel gemilerle Akdeniz’in bir
ucundan öteki ucuna gider, Cebelitarık boğazını geçer ve Afrika
sahillerinde ticaret yaparmış.
Venediklilerin, Cenevizlilerin binlerce kilometre uzaklarda ticaret
kontuarları varmış.
Biz ise, Türkiye Cumhurbaşkanı, Türkiye Başbakanı niçin kaliteli ve
yüzde yüz millî yerli otomobillere binmiyor diye düşünmüyoruz,
sormuyoruz.
Selimiyeleri, Süleymaniyeleri inşa edenlerin torunları niçin
Porsche’ler, Bugatti’ler, Jaguar’lar gibi vasıflı otomobiller
üretemiyor?