Düşmanlarımız, “divide et imperia” (böl ve hükm et) prensibiyle
hareket ederken, onlara doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
yardımcı olanlar haindir.
Mü’min kardeşlerini sevmeyenler, onlara acımayanlar, imkanları
olduğu halde onlara yardım etmeyenler hem gafil, hem haindir.
Kur’an, Sünnet, hikmet ve icmâ; mü’minlerin tek bir Ümmet olmasını
emr ederken, böyle bir Ümmet oluşması için çalışmayanlar gafil üstü
gafildir.
Tarih, birliklerini yitiren Müslümanların esir, zelil, rezil ve
rüsvay olduğunu açıkça gösterdiği halde; hâlâ birleşmekten bahs
etmeyenler, ittihad-ı İslam için çalışmayanlar gafil kere
gafildir.
Hiç Ümmet demeyen, mütemadiyen (devamlı olarak) cemaat ve parça
holiganlığı yapanlarda eski cahiliyet zihniyeti vardır.
Bütün ulema, fukaha, meşayih, ağabeyler, üstadlar, reisler,
ziyalılar Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme biatlı,
irtibatlı, itaatli olmaya ve onun sünnetine uymaya mecburdur.
Kendilerinde böyle biat, irtibat, itaat şuuru olmayanlar, Sünnet
yolundan gitmeyenler onun gerçek varisleri, vekilleri ve halifeleri
değildir.
Ümmet halinde olmayan mü’minler, çobansız kalmış bir sürü gibi
kurtların kurbanı ve maskarası olur.
İmanî, islamî, Kur’anî, şer’î hizmetleri zengin olmaya, şahsî
prestij elde etmeye, topluluk holiganlığına âlet edenler haindir,
münafıktır, fasık ve facirdir.
Mukaddesat hizmetleri ihlasla yapılır, ihlaslı olabilmek için de
nefsaniyeti aradan çıkartmak gerekir.
Resulullah Efendimiz, Allahü Teala hazretlerinin, sırf Kendi
rızasını kazanmak temiz niyetiyle yapılmayan ibadetlerin,
cihadlardın, hayır hasenatın, hizmetlerin kabul etmeyeceğini sahih
hadisinde beyan buyurmuş, Ümmetini uyarmıştır.
Allah katında tek hak, makbul, geçerli dinin sadece İslam olduğunu
inkar edenlerin, İslam’dan başka hak dinler de vardır, onların
bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir bozuk itikadına sahip
olanların, hayır ve hasenat gibi görünen işleri gerçekte hayır ve
hasenat değildir.
Müfessirlik icazeti olmayan cahillerin ve kötü niyetlilerin, re’y
ve heva ile yaptıkları Kur’an tercümeleri, mealleri ve tefsirleri
Kur’ana hizmet değildir ve böyle tercüme, meal ve tefsirleri okumak
caiz değildir.
Ümmet birliğinin kurulması, Ümmetin başına ‘âdil, âbid, râşid,
muktedir, muttaqi, muhlis, bir İmamın seçilmesi, mü’minlerin bu
zata biat ve itaat etmesi için çalışmak keyfimize kalmış, canımız
isterse yaparız, istemezse yapmayız bir iş değildir. Her Müslüman
Ümmet birliğini ve İmameti istemeye ve bu iki temel değer için
gereği gibi çalışmaya mecburdur.
İmamlık makamına talip olmak haramdır.
Matlub olsa, ehliyeti yoksa kabul etmek yine haramdır.
(İkinci yazı)
Nereye Gitti o Kelimeler Kavramlar Değerler?
ZENGİN ve engin medenî Türkçenin kelimeleri, kavramları, terimleri…
Bunların çoğunu yitirmiş vaziyetteyiz. HİKMET veya bilgelik, bu
kelime ve değeri kullanıyor muyuz? Hikmet bize hava gibi, su gibi,
ekmek gibi lazımdır. Siyasette hikmet… Ülke idaresinde hikmet…
Ailede hikmet… Maarifte (eğitim) hizmet… Dinî hizmetlerde
hikmet…
EHLİYET… LİYAKAT… KİFAYET… Bu kavram ve değerlerin de pabuçları
dama atıldı… Pabucu dama atılmak da ne demek?
MÜRÜVVET, ah mürüvvet…
FÜTÜVVET… Bunun mânasını bilen kaç kişi çıkar?
Başkanlıkları, makam ve mevkileri, memuriyetleri, işleri,
hizmetleri ehliyetli kişilere vermeyen bir toplum ne olur?
(Türkiyeye bakınız.)
EMR-İ MÂRUF ve NEHY-İ MÜNKER ne demektir? Dinen bir farz-ı kifâye
olan bu değere dikkat etmeyen Müslüman bir toplum ne olur?
ADALET, İNSAF… Adaletin sadece yargıyla, mahkemelerle ilgili bir
değer olduğunu düşünmek ne büyük bir cehalettir. Adalet ve insaf
her yerde olmalı.
AHLAK ve KARAKTER terbiyesi… Aaaa o da ne demek?
Ya İFFET, ya İFFET… Adı anılmıyor şimdi iffetin. Öyle ya, Ceza
Kanunu’ndan zina suçu çıkartıldı ya…
UHUVVET… MEVEDDET… Nereye gitti onlar?
İTTİHAD… VİFAK… TESANÜD… Bunlar da ne ki?..
ÜMMET… ŞERİAT… HİLAFET… ŞÛRA…
ZİYALI kişiler beyaz atlara binip ötelere gittiler.
Makam-ı mualla-i Hilafet ve Saltanat…
Eski Darü’l-Muallimat’a ne oldu?
Hademe-i Hayrat’ı Din görevlileri yaptılar.
Beyefendi adam oldu, hanımefendi kadın.
Küçük beyefendiler velet.
Yaşlı beyefendiler moruk.
Eski Meclis-i Mebusan’da sin kefli küfür edilir miydi?
Zat-ı Şahanenin 1922’de nesli kurudu.
Halife-i Rûy-i zemin 1924’te, apar topar Çatalca’dan trene
bindirilip kovuldu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, İstanbul’da yayınlanan bir dergide
şöyle bir karikatür görmüştüm: Bir mahkeme salonu… Kürsüde fesli
hakim, sanık mevkiindeki terbiyesiz velede soruyor: Babanı bir
kurşunda öldürmüşsün… Velet şımarık ve küstah bir eda ile, “Evet
maziye ait her şeyi yıkacağız!..” cevabını veriyor.