Ülkemizde her yılın son günlerine yakın, asgari ücret gündemin en önemli konularından biri haline gelir. Çalışma hayatındaki milyonlarca insan, yeni yılda alacakları maaşın ne kadar olacağını merak eder. Türkiye’de asgari ücret, yalnızca çalışanların değil, ülke ekonomisinin kaderini etkileyen bir unsur. Bu yazımda da, asgari ücretin günümüzde nasıl bir ekonomik anlam taşıdığını, çalışanların üzerindeki etkilerini veya çözüm önerilerini ele alacağım.

Türkiye’de asgari ücret, maalesef hayatın pahalılaşmasına bağlı olarak eriyor. Market fiyatlarından kiralara kadar pek çok temel gider, asgari ücreti fiilen yetersiz kılabiliyor. Bu noktada asgari ücret, yaşanabilir bir gelir olmaktan çok, insanların zorlukla geçindiği bir destek haline geliyor. Bu tür sebeplerden asgari ücretin artması sizce çözüm mü? Asgari ücretin sabit kalıp, enflasyon ve vergilerin düşürülmesi veya piyasadaki tüm ürünlerin sabit bi fiyatın dışına çıkılmamaksızın limitlendirilmesi (serbest piyasaya sınır) durumu ayrıca çözebilir mi?

Türkiye’de yüksek enflasyon, asgari ücretin gerçek değerini sürekli olarak aşındırıyor. Asgari ücretin yıllık zamları, çoğunlukla bir önceki yılın kayıplarını telafi etmeye yönelik oluyor. Ancak enflasyon hızla arttığında, yeni belirlenen ücretler kısa sürede yetersiz kalıyor. Son yıllarda döviz kurunun yükselmesi ve ithalata dayalı ekonominin getirdiği baskılarla temel tüketim ürünleri hızla pahalandı. Böylece alım gücü düştü ve çalışan kesim, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanmaya başladı.

Asgari ücret, yalnızca geçim derdindeki bireyleri ilgilendirmiyor; aslında toplumdaki gelir dağılımını, refah düzeyini ve sosyal dengeyi de etkiliyor. Gelir dağılımının dengesiz olduğu ülkelerde asgari ücretlinin yaşam kalitesi düşerken, üst gelir grupları ile arasındaki uçurum daha da artıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, sosyal huzursuzluk ve güvensizlik gibi toplumsal sorunların da zeminini hazırlıyor. Dolayısıyla, asgari ücretin adil bir şekilde belirlenmesi sadece çalışanları değil, tüm toplumu ilgilendiren bir mesele.

Türkiye’de asgari ücretin artışından ziyade istikrarlı ve sürdürülebilir bir ekonomi ile gerçek anlamda sürdürülmesi gerekiyor. Peki, bu nasıl sağlanabilir?

Enflasyonla Mücadele: Yüksek enflasyon asgari ücreti fiilen değersizleştirdiğinden, enflasyonun kontrol altına alınması öncelikli olmalı. Fiyat istikrarının sağlanması, ücretlerin gerçek anlamda değer kazanmasını sağlar.

Vergi Yükünün Azaltılması: Türkiye’de asgari ücretliler üzerindeki vergi yükü oldukça yüksek. Asgari ücretten alınan verginin düşürülmesi ya da tamamen kaldırılması, çalışanların alım gücünü arttırabilir.

Refah Payı Uygulaması: Asgari ücretin enflasyona göre değil, refah payı gözetilerek arttırılması gerektiği sıkça dile getirilen bir konu. Böylece ücret artışı, yalnızca fiyatlar üzerinden değil, çalışanların refah düzeyini de göz önünde bulundurarak yapılabilir.

Kurumlar ve Sivil Toplumun Katılımı: Asgari ücretin belirlenmesi sürecine işçi sendikaları, işveren temsilcileri ve bağımsız ekonomistler aktif olarak katılmalı. Sivil toplumun bu süreçte daha fazla yer alması, belirlenen ücretin toplumun geneli tarafından kabul edilebilirliğini de artırır.

Sonuç olarak Türkiye’de asgari ücretin geleceği, ülkenin ekonomik istikrarı ve sosyal refahıyla doğrudan bağlantılı. Bu ücret, sadece çalışanların değil, toplumun genelinin ekonomik durumunu gösteren bir aynadır. Asgari ücretin geçinmeye mi yoksa yaşanabilir bir hayat sağlamaya mı yeteceği, ülkenin ekonomik politikalarının ve enflasyonla mücadelesinin başarısına bağlı. Gelecekte asgari ücret, yalnızca çalışanların temel ihtiyaçlarını değil, onların refahını artıran ve toplumsal huzura katkı sağlayan bir araç haline dönüşebilir mi? Bu sorunun cevabı, yalnızca ekonomi yönetiminde değil, toplumun her kesiminde bulunuyor.