Türkiye'nin Arabistana, İrana benzemesi için çalıyormuşuz…
Yalandır, iftiradır. Biz Türkiyenin din hürriyeti konusunda eski
Osmanlıya, bugünkü ABD’ye ve İngiltereye benzemesi için
çalışıyoruz.
Türkiyenin Müslüman çoğunluğuna, ABD’de Amish’lere verildiği kadar
hürriyet ve serbestlik verilmesini istiyoruz.
Karşıtlarımız Stalin rejimine taraftar. Bizim şu iki Şef’in
zamanındaki gibi olmasını istiyorlar. Arnavutluk’un eski diktatörü
Enver Hoca’nın din siyasetini isteyenler de var. Enver Hoca ne
yapmıştı? 1966’de Anayasaya din ve iman yasaktır maddesini
koydurmuş, bütün camileri kiliseleri sinagogları kapatmış, bir
ikisi dışında hepsini yıktırmış, namaz kılmayı oruç tutmayı ibadet
etmeyi çocukları sünnet ettirmeyi ölüleri dinî törenle gömmeyi
yasaklamıştı.
Din hürriyeti olacaksa İngilteredeki, ABD’deki, Norveçteki gibi
olmalıdır.
Laik devlet dine karışmamalıdır.
Resmî ideoloji dine karışmamalıdır.
Devlet Müslümanların medreselerine, tekkelerine, vakıflarına,
Ayasofyaya karışmamalıdır.
İngilterede, ABD’de laiklik yok. Laiklik temel bir insan hakkı
değildir, bir değer değildir. Esas olan din hürriyetidir.
Devlet hem laik olacak, hem de resmî bir Diyanet dairesi, yüz bine
yakın camii, binlerce İmam-Hatip lisesi; hepsi de devlet memuru
olan bir imamlar, müezzinler ordusu olacak. Böyle saçmalık olur
mu?
Diyanet bağımsız olmalıdır. İslam Vakıfları bağımsız Ümmet
teşkilatına verilmelidir. Cumhuriyet tarihinde yapılan vakıf
yağmasına karşılık Ümmete tazminat ödenmelidir.
Devlet ve rejim bir asırdan beri din konusunda yaptığı zulümleri,
hatâları, tahribatı telafi etmelidir.
Devlet İslamla barışmalıdır.
İslam düşmanlığı, ırkçılık gibi bir insanlık suçudur.
Müslüman kadın ve kızlar başlarını örterse bunu kimse
karışmamalıdır.
Dindar ana babaların küçük kızlarının başlarını örtmesine de
karışılmamalıdır.
Başörtüsüne İngiltere, ABD, Avusturya ve daha nice medenî ülkede
olduğu gibi hoşgörüyle bakılmalıdır.
Müslümanlara, M. Kemal’in ölümünden sonra fabrike edilmiş ve İslam
diniyle bağdaşmayan kemalist ideoloji empoze edilmemelidir.
Bugünkü haliyle Kemalizm bâtıl bir anti-İslam dinidir, mutlaka
özelleştirilmelidir.
Okullardaki mecburî din dersleri aslında bir aldatmacadır. Baş
tarafında tam sayfa kalpaklı fotoğraf, karşısında bir sayfa
beyanname yer alıyor ama besmele yok, içlerinde Dine Şeriata aykırı
cümleler, paragraflar… Siz kimi kandırıyorsunuz?
Ayasofya Müslümanlara iade edilmelidir.
İslam medreseleri ve tasavvuf tekkeleri açılmalıdır.
Müslümanlara, bütün öğrencilerinin beş vakit namazı cemaatle
kılmaları mecburî olan İslam mektepleri açma hürriyeti
verilmelidir.
Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı önlenmelidir.
Müslümanların birleşip tek bir Ümmet olmalarının önündeki faşist
engeller kaldırılmalıdır.
Müslümanlara, kendisine biat ve itaat edecekleri bir İmam-ı Kebir
seçmeleri hürriyeti tanınmalıdır.
Evet, ABD’deki Amish’lerin hürriyeti gibi bir din hürriyeti
istiyoruz.
İngilteredeki Müslümanların sahip olduğu gibi geniş bir din
hürriyeti.
İsveç, Norveç, Avusturya’da ve başka medenî ülkelerde olduğu
gibi.
Fransadaki bazı yasaklar bizi bağlamaz. Onlar insan haklarına
aykırıdır. Kaldı ki, Fransada Katolik liselerinde ve diğer özel
okullarda başörtüsü serbesttir.
İsveçte bir Müslüman kadın polis üniformasının üzerine başörtüsü
takabiliyor da, bizde böyle bir şey niçin olamazmış?
Müslümanlar ilhamlarını dinsiz diktatörlerden değil, Allahın
Kitabından, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetinden ve
Şeriattan alırlar.
1923’te kurulan Cumhuriyet, başlangıçta bir İslam cumhuriyeti idi.
Anayasanın ikinci maddesinde “Devletin dini İslamdır”
yazılıydı.
İstanbulda, Dolmabahçe sarayında, Ankara Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilmiş bir Halife vardı, her Cuma selamlık alayı ile
namaza gidiyordu.
Hafta tatili Cuma idi.
Mahkemelerde Mecelle ile hükm ediliyordu.
Lakin 1924’te Halife kovulmuş ve İslam aleyhinde halkın kabul
etmediği karakuşî reformlar yapılmıştır.
Referandum yapılmış olsaydı, halk Ayasofyanın camilikten çıkartılıp
müzeye çevrilmesini ister miydi?
İslama karşı yapılan bütün devrimler insan haklarına, din ve vicdan
hürriyetine, adalete, hukuka, akl-ı selime (sağduyuya), millî
kimlik ve kültüre, demokrasiye, millî menfaatlerimize
aykırıdır.
Japonyada böyle devrimler yapılmış olsaydı, o ülke bugünkü kadar
kalkınmış olmazdı.
İsrail’de hafta tatili cumartesi de bizde niçin Cuma değil?
Çin, Japonya, Hindistan kendi millî yazılarıyla okuyup yazıyorlar
da, biz Türkiyeliler niçin bin yıllık millî alfabemizin
cahiliyiz?
Ana dili Türkçe olan on milyonlarca vatandaşımız, niçin 1928’den
önce dikilmiş Türkçe mezar taşlarını okuyamıyor?
Resmî ideoloji yobazları küçük Müslüman kızların başörtüsü ile
okuyabilmeleri hürriyetine saldırıp duruyorlar. Hangi hakla?..
Uluslararası sözleşmelerde, anne babanın, küçük çocuklarını kendi
dininde yetiştirme hakkı yazılıdır, bunu niçin kabul
etmiyorlar?
İngilterenin bir bölümünde, kolejlerde her sabah, dersler
başlamadan önce okulun kilisesinde ayin yapılıyor, dua ediliyor.
Bunu niçin görmüyorlar?
Türkiyenin Müslüman çoğunluğunun temel haklarına, din inanç ve
inandığı gibi yaşamak hürriyetine çıkanlar iki kimlikli Kriptolar
ve onların kendilerine benzettikleridir.
Onlar faşisttir… Onlar hürriyet düşmanıdır…
Onlar dıştan sözde Müslümanmış gibi görünürler ama özde Müslüman
değildirler.
Onlar iç sömürgecilerdir.
Müslümanlar vasıflı, güçlü, birlik halinde, medenî olmazlarsa
onlarla başa çıkamazlar, onları sindiremezler, haklarını ve
hürriyetlerini elde edemezler.
Onların, çoğunluğun haklarını tanımalarını beklemek safdillik
olur.
Onlar Cumhuriyeti kendi renklerine boyamak istiyor.
Onlar kuru lafla engellenemez.
Müslümanların onlardan daha cesur, daha gözü kara olması
gerekir.
Onların ideolojileri evrensel değerler üzerine kurulmuş
değildir.
Din hürriyeti ise evrensel bir değerdir.
Biz Müslümanlar haklıyız ama hakkımızı söke söke alacak gücümüz
yok.
Dıştan onlar, içten içimizdeki yarı mühtediler, münafıklar belimiz
büküyor.