İstanbul, tarihi boyunca farklı kültürlerin, dinlerin ve etnik kimliklerin iç içe geçtiği, her köşesinde çeşitliliği barındıran bir şehir olmuştur. Ancak bu çeşitliliğin en görünür olduğu yerlerden biri, belki de İstanbul tramvaylarıdır. Her gün biçok insanın kullandığı bu ulaşım aracı, bir yandan şehrin dinamik yapısını gözler önüne sererken, diğer yandan toplumsal sorunların da bir mikrokozmosu haline gelmektedir.

Bugün 16.25 civarında Karaköy'den, Zeytinburnu tarafına giderken bir kadın yolcunun yanına bir kadın turist oturdu. Herşey de o an itibariyle başladı. Kadın yolcu insanları rahatsız edici bir ses tonuyla; yanımdan kalk! benim yanımda sen oturamazsın diyerek zorla turist kadını yanından kaldırdı. Yan taraflarda oturan vatandaşlar; terbiyesizlik yapma burası senin mi, yanlış yapıyorsun vs. diyerek araya girse de netice değişmedi en sonunda araya giren vatandaşın biri kendi koltuğunu turiste verdi. Sözlü tartışmaların devam ettiği alanda kadın yolcunun aynı şeyleri sürekli tekrarlaması ve aksi fikirde olmaması üzerine, anlaşamayacağını düşünen bazı vatandaşlar üslup ve yanlışlara mahal vermemek adına ayrı tarafa geçti.

İnsanlar arasındaki bu ayrımcılık, sadece tramvayda değil, hayatın her alanında kendini gösterir. Ancak tramvayda yaşanan bu ırkçılık, bir yandan bu sorunun farkına varmamız için bir fırsat, bir yandan da çözüm üretmemiz için bir çağrı olabilir. Çünkü toplumsal barış, her şeyden önce insanın insana saygı göstermesiyle başlar. Ayrımcılık ve ırkçılık, sadece hedef alınan bireylerin değil, tüm toplumun zarar gördüğü ciddi bir sorundur. Bu sorun, toplumsal uyum ve barışı tehdit eden, önyargılara dayalı ve uzun vadede kalıcı etkiler bırakan bir olgudur. İnsanların kültürel, etnik ya da dini kimlikleri nedeniyle dışlanması, yalnızca bireysel hak ihlalleriyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda toplumsal yapıyı da zedeler, toplumun birleşik gücünü zayıflatır.

Sonuç ve çözüm olarak; Eğitim, farkındalık oluşturma, medya ve toplumsal diyalog gibi araçlar, ayrımcılıkla mücadelenin öncelikli unsurları olmalıdır. Her birey, birbirine saygılı, eşit ve adil bir toplum için sorumluluk taşımalıdır. Bu mücadele, sadece yasal düzenlemelerle değil, toplumun her kesiminde ksbul görecek bir kültür değişikliğiyle sağlanabilir. Ayrımcılık veya ırkçılık, toplumların geleceği için engellenmesi gereken ve zamanla büyüyebilen bir sorundur. Bu mücadelede herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi sadece bugünün değil, daha adil bir yarının da temelidir.