Bir önceki makalemizde verilen bilgiler doğrultusunda bugünkü modern tıbbın temellerini Allah’ın (cc) insanlara rahmeti gereği göndermiş olduğu peygamberlerin atmış olduğunu görmekteyiz. Gösterilen her bir mucize de insanlar için birer ilham kaynağı olmuş ve bu doğrultuda çalışmalar sürdürülerek günümüze kadar gelinmiştir. Hz. İsa (as) binlerce yıl önce ölmüş olan bir insanı dahi Allah’ın (cc) izniyle diriltecek mucizeler göstermiştir. Bugün bundan ilham alınarak defibrilatör cihazı ile anlık kalp krizlerinde ilk müdahale yapılarak kalbin tekrar çalışması sağlanabilmektedir. Doğuştan kör olanlar göz nakli ile tekrar görebilmektedir. Aşı ile birçok hastalık konusunda insanların bağışıklık kazanması sağlanmıştır. Bu, Allah’ın (cc) kullarına rahmetidir. Hiç şüphesiz bu ilimlerde çok ileri seviyelere gelindikçe başka bir gerçeğe daha ulaşmaktayız. Bu ise kâinatın tesadüfen olmadığı, arkasında sonsuz bir güç, kudret ve ilim sahibi bir varlığın olduğu gerçeğidir. Yıllardır bilimsel birer gerçektir diye insanlığın aldatıldığı materyalizm ve darwinizm, tıp konusunda ileri teknolojik buluş ve gelişmeler neticesinde çürütülmüştür. Bu ise bizi bu kâinatın bir yaratıcısı olduğu gerçeğine götürmektedir ki bu yaratıcı Allah (cc)’dur.
e) Modern Tıp ve İdeolojik Tabuların Yıkılışı
Hayat, hayattan gelir. Bugün bu bilimsel olarak da ispatlanmıştır. Teleskop ve elektron mikroskopunun bulunmasıyla materyalizm ve evrim teorisi gibi hayali kanıtlara ve sahte verilere dayalı ateist felsefeler çökmüştür. Fosil kayıtları, atomdan tutun moleküllere, proteinlerden tutun DNA’ya, hücreden tutun organlara, gezegenlerden tutun yıldızlara ve galaksilerden tutun uzay boşluğuna kadar her şey belirlenmiş bir düzen ve kendi kendilerine tesadüfen var olmayacak bir yapı ve kompleksliğe sahiptir.
20. yüzyılın bilimsel bulguları, gerçekte canlılardaki pek çok sistem ve organın, basite indirgenemez olduklarını ortaya koymuş durumdadır. "İndirgenemez komplekslik" adı verilen bu olgu, darwinizm'i yıkmaktadır.
New York Üniversitesi kimya profesörü ve DNA uzmanı Robert Shapiro, sadece basit bir bakteride bulunan 2000 çeşit proteinin rastlantısal olarak meydana gelme ihtimalini hesaplamıştır. (İnsan hücresinde ise yaklaşık 200.000 çeşit protein vardır.) Elde edilen rakam, 10 üzeri 40.000'de 1 ihtimaldir. (Bu sayı, 1 rakamının yanına 40 bin tane sıfır gelmesiyle oluşan akıl almaz bir sayıdır.) (Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, New York, Summit Books, 1986. s.127)
Cardiff Üniversitesi'nden, Uygulamalı Matematik ve Astronomi Profesörü Chandra Wickramasinghe bu rakam karşısında şu yorumu yapar: “Bu rakam (10 üzeri 40.000) Darwin'i ve tüm evrim teorisini gömmeye yeterlidir. Bu gezegenin ya da bir başkasının üzerinde hiçbir zaman (hayatın doğabileceği) bir ilkel çorba olmamıştır ve yaşamın başlangıcı rastlantısal olarak gerçekleşemeyeceğine göre, amaçlı bir aklın ürünü olmalıdır.“ (Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 148)
500 amino asitli ortalama bir protein molekülünün uygun çeşit ve sıralamada dizilmeleri ihtimalinin yanı sıra, içerdiği amino asitlerin hepsinin yalnızca sol-elli olması ve bu amino asitlerin her birininde yalnızca peptid bağı kurması ihtimali 10 üzeri 950’de 1 ihtimaldir. Yani 1'in yanına 950 sıfırın gelmesiyle oluşan ve aklın kavrama sınırlarının çok ötesindeki astronomik bir sayıda, "1" ihtimaldir. Bu yalnızca kağıt üstündeki bir ihtimaldir. Pratikte ise, böyle bir olayın gerçekleşme ihtimali "0"dır. Matematikte, "10 üzeri 50'de 1" veya daha küçük bir ihtimal, istatistiksel olarak gerçekleşme ihtimali "0" olan bir ihtimal olarak tanımlanır. 500 amino asitlik bir protein molekülünün tesadüfen oluşma imkansızlığı bu boyutlara varırken, isterseniz zihninizi imkansızlığın daha ileri boyutlarıyla biraz daha zorlayalım: Hayati bir protein olan "hemoglobin" molekülünde yukarıdaki örnek proteinden daha fazla, 574 tane amino asit bulunur. Şimdi bir de şunu düşünün: Vücudunuzdaki milyarlarca kırmızı kan hücresinden yalnızca bir tanesinde, tam "280.000.000" (280 milyon) hemoglobin bulunur. Oysa bırakın bir kırmızı kan hücresini, onun tek bir proteininin dahi deneme-yanılma yöntemiyle meydana gelebilmesi için dünyanın ömrü yetmemektedir. Tek bir protein molekülü oluşturabilmek için amino asitlerin, dünya kurulduğundan beri art arda, hiç vakit kaybetmeden deneme-yanılma yoluyla birleşip ayrıldıklarını farzetsek bile, yine de 10 üzeri 950'de bir ihtimali yakalamaları için gereken süre dünyanın bugüne kadarki ömründen fazladır. Yukarıda hesapladığımız ihtimaller, proteinlerin rastlantısal olarak oluşumunun imkansız olduğunu göstermektedir. Ancak olayın çok daha önemli ve evrimciler açısından içinden çıkılmaz bir yönü vardır. Gerçekte doğada bu ihtimallerin deneme süreci bile başlayamaz. Çünkü doğada deneme-yanılma yoluyla protein üretmeye çalışan bir mekanizma yoktur.
Evrimcilerin "insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik" konusunda kullandıkları bir diğer örnek ise insanda 46, şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayılarının yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer evrimcilerin kullandığı bu mantık doğru olsaydı, insanın şempanzeden çok daha yakın bir akrabası olması gerekirdi: "Patates"! Çünkü patatesin kromozom sayısı insanınkiyle aynıdır 46.