En güzel surette yaratılan insana, misafir olduğu bu dünyada verilmiş olan en önemli emanet bedenidir. Beden için dikkat edilmesi gereken en önemli olan şey ise zarar verecek her türlü fiilden ve dış etkilerden onu muhafaza etmektir.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği akıl sahibi olmasıdır. Akıl sahibi insanda şu dört meziyet vardır;
1- Doğruyu-yanlıştan ayırabilme meziyeti. Bu meziyetten ilimler doğmuştur.
2- İyiyi-kötüden, güzeli-çirkinden ayırabilme meziyeti. Bu
meziyetten dinler doğmuştur.
3- Faydalıyı-zararlıdan ayırabilme meziyeti. Bu meziyetten
ekonomi doğmuştur.
4- Adaleti-zulümden ayırabilme meziyeti. Bu meziyetten siyaset
ve hukuk doğmuştur.
Diğer canlılarda bu kıymetli meziyetler yoktur. Bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kullanabilirse o insana o derecede akıllı diyoruz. Mutluluk ve huzur için akıl tek başına yeterli değildir. Nitekim bir insan gecenin zifiri karanlığında bir ormanda yalnız başına kalsa ve kurtulmak istese etrafı da ormanlık olsa bu ormanın içinde ve arkasında ne var ne yok karanlıktan dolayı bilemeyecektir. Nereye giderse kurtulabilecek? Bunu nasıl tayin edebilecektir? İnsanın aklı var; onunla göğe bakacak, yıldızlardan (Büyük Ayı), (Küçük Ayı) görecek. Bunlar vasıtasıyla diyelim ki Kuzey Doğu tarafını tespit edebildi. Ancak yönleri tespit ettikten sonra hangi yöne giderse kurtulacak, bunu aklıyla bulması mümkün değildir. Acaba kuzeye gitse o cihette bataklıklar, timsahlar, aslanlar, uçurumlar var ise kuzeye gitmesi ne işe yarayacaktır? Ne taraf emindir, ne tarafta tehlikeler vardır bunu bilecek olursa ancak o zaman kendini kurtarabilir. Bunu ise yanlızca aklıyla bilemez. Bunun bilinebilmesi için; etrafta ne var, bu ormanın içinde ve arkasında kendisi için iyilik mi var, yoksa kötülük mü var, işte bunu gösteren bir pusulaya ihtiyaç vardır. Dünyada da mutlak mutluluğa bir pusulamız olmadan ulaşmamız mümkün değildir. Bu bakımdan bakıldığında insanlar için mutlak mutluluğa ulaşma pusulası peygamberlerdir.
Diğer canlılarda bu kıymetli meziyetler yoktur. Bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kullanabilirse o insana o derecede akıllı diyoruz. Mutluluk ve huzur için akıl tek başına yeterli değildir. Nitekim bir insan gecenin zifiri karanlığında bir ormanda yalnız başına kalsa ve kurtulmak istese etrafı da ormanlık olsa bu ormanın içinde ve arkasında ne var ne yok karanlıktan dolayı bilemeyecektir. Nereye giderse kurtulabilecek? Bunu nasıl tayin edebilecektir? İnsanın aklı var; onunla göğe bakacak, yıldızlardan (Büyük Ayı), (Küçük Ayı) görecek. Bunlar vasıtasıyla diyelim ki Kuzey Doğu tarafını tespit edebildi. Ancak yönleri tespit ettikten sonra hangi yöne giderse kurtulacak, bunu aklıyla bulması mümkün değildir. Acaba kuzeye gitse o cihette bataklıklar, timsahlar, aslanlar, uçurumlar var ise kuzeye gitmesi ne işe yarayacaktır? Ne taraf emindir, ne tarafta tehlikeler vardır bunu bilecek olursa ancak o zaman kendini kurtarabilir. Bunu ise yanlızca aklıyla bilemez. Bunun bilinebilmesi için; etrafta ne var, bu ormanın içinde ve arkasında kendisi için iyilik mi var, yoksa kötülük mü var, işte bunu gösteren bir pusulaya ihtiyaç vardır. Dünyada da mutlak mutluluğa bir pusulamız olmadan ulaşmamız mümkün değildir. Bu bakımdan bakıldığında insanlar için mutlak mutluluğa ulaşma pusulası peygamberlerdir.
Allah (cc) insanı yeryüzünde yalnız ve başıboş bırakmamıştır.
İnsana bilmediklerini peygamberleri vasıtasıyla öğretmiştir. İlk
insan Hz. Âdem (as)’dır. Hz. Âdem (as) ve çocukları yeryüzünü Allah
(cc) adına imar edecek halifeler olarak yaratılmıştır. Hz. Âdem
(as)’a her şeyin ismi ve özelliği Allah (cc) tarafından
öğretilmiştir. Bu bilgiye melekler dahi sahip değildir ve bu
bakımdan insanlar meleklerden daha üstündür. Tabii ki yapacağı
günahlarla hayvanlardan bile daha aşağı seviyelere de düşebilir.
Ama bilenen şudur ki yaratılmışlar içerisinde en üstün canlı
insandır.
b) Nasıl Öğrendik
İnsana bilmediklerini Allah (cc) rahmeti gereği peygamberleri yani elçileri vasıtasıyla öğretmiştir. Tarımdan tutun madenciliğe, ulaşım araçlarından tutun tekstile, ticaretten tutun tıbba kadar her şey peygamberler aracılığıyla insanlara öğretilmiştir. Örneğin Hz. Âdem (as) ilk ziraat mühendisi ve çiftçi idi. Hz. Şid (as) dokumacı idi. Hz. İdris (as) iğneyi ilk icat eden bu bakımdan terzilerin- konfeksiyoncuların-örücülerin öncüsüdür. Ayrıca yazıcıdır. Hz. Nuh (as) marangozların, gemicilerin, denizcilerin öncüsüdür. Hz. Hud (as) tüccar idi. Hz. Salih (as) sürülerle develer yetiştirirdi. Sütlerini hem içer, hem de satıp dünyalığını temin ederdi. Hz. Davud (as) demiri işleyen, zırh yapan ve düzenli ordular kuran hükümdar peygamberlerdendir. Hz. Süleyman (as) emir, hükümdar idi. Bakır madenini ilk defa işleyen O'dur. Hz. Lokman (as) doktorluk ve eczacılık mesleğinin bilinen en eski ve en önemli şahsiyetidir. Hz. İsa (as) marangoz ve avcıydı. Aynı zamanda doktorluk görevi de yapmıştır.
Mucize; Peygamberlik iddiasında bulunan ve inkârcılara meydan okuyan zatın bu iddiasının doğruluğunu tasdik etmek için, Hak Teâlâ’nın, onun vasıtasıyla izhar ettiği ve inkârcıları bir benzerini ‘mislini’ yapmaktan aciz bırakan, sihir, büyü ve göz boyama aldatmacalardan uzak tabiat kanunları ve adetler üstü harikulade hadiselerdir. Yukarıda bazı meslekleri belirtilen elçiler, kendi dönemlerinde insanlar arasında en revaçta olan uğraş alanlarından mucizeler göstermişlerdir. Örneğin Hz. İsa (as) döneminde tıp revaçta idi. En büyük başarıları yaraları iyileştirmek ve baş ağrısını giderecek günümüz lisanıyla ilaçlar üretilebilirken, Hz. İsa (as) Allah (cc)’ın izniyle ölmüş olan insanları diriltecek mucizeler göstermiştir. Doğuştan körleri ve alaca hastaları iyileştirecek mucizeler göstererek insanları bir tek Allah’a imana davet etmiştir.
c) Hz. İsa (as) ve Tıp
Hz. İsa (as), tarihi kaynaklara ve onları inceleyen uzmanlara göre MÖ 7-6 yılları arasında doğup yaşadığı tahmin edilen Allah (cc)'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisi yani peygamberidir. Allah (cc)'ın üstün özelliklerle lütufta bulunduğu, sonsuz cennet yurduyla müjdelediği bu değerli elçisinin getirmiş olduğu hak din, bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte dejenerasyona uğramış ve aslından saptırılmıştır. Allah (cc)'ın Hz. İsa (as)'a vahyettiği İncil de aynı şekilde ismen mevcuttur, ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları çeşitli bozulmalara uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz. İsa (as) ile ilgili gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün değildir. Hz. İsa (as) hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz yegâne kaynak, Allah (cc)'ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği Kur’an-ı Kerimdir. Kur’an-ı Kerim'de, Hz. İsa (as)'ın doğumu, hayatı, bu süre içinde karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu ve daha birçok konudan bahsedilmiştir. Doğumundan Allah (cc)'ın Katına alınışına kadar bütün hayatı mucizelerle dolu olan Hz. İsa (as)'nın yaşadığı ve Allah (cc)'ın izniyle gerçekleştirdiği mucizeler, Kuran'da şu şekilde haber verilmektedir: “Allah (cc) şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) "Gerçek şu ben size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur içine üfürürüm o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49)
Hz. İsa (as)'nın ayetlerde bildirilen mucizeleri; babasız olarak doğması, beşikte iken konuşması, Allah (cc)'ın kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kur’an-ı Kerim’i bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca hastalığını iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i "Ahmet" ismiyle haber vermesi sayılabilir.
Aslen Anselmo Turmeda adında bir İspanyol papazı iken, bilahare İslamiyet’i kabul eden muhtedi Abdullah Tercüman'ın, Hıristiyanlığı, çürüten «Tuhfetü'l-Erib Fi'r-Reddi Ala Ehli's-Salib» isimli eserinde geçen şu bilgi dikkat çekicidir. “Peygamberimizin peygamberliğine ait en kuvvetli delillerden biri de, dört İncil sahibinin: [Hazret-i İsa'nın (as) göğe çıkışı anında Havarilere: «Ben babam ve babanıza, Allah'ıma ve Allah'ınıza gidiyorum. Size benden sonra PARAKLIT adında bir peygamber geleceğini müjdelerim» demiş olduğunda] ittifak etmeleridir. Bu mübarek ad Yunancadır. Arapça tam karşılığı ise «AHMED» dir. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde (Saf Süresi altıncı ayetin-de) İsa (A.S.) aleyhisselamın [Benden sonra bir peygamber gelecektir. Onun ismi Ahmed'dir. Onu size müjdeleyiciyim.] dediğini, haber vermektedir. Latince olan İncil’de “PARAKLITOS” tur. Benim İslâmiyet’i kabul edişime bu ad sebep olmuştur.”
Hz. İsa (as)'nın gösterdiği tüm bu mucizelere ve Allah (cc)'ın vahyiyle yaptığı tebliğe rağmen kavmin büyük bir bölümü inkârlarını sürdürmüştür. Kuran'da örnekleri verilmiş diğer kavimler gibi, o dönemin inkârcıları da Hz. İsa'nın yaptıklarının büyüden başka bir şey olmadığını söyleyerek, onu büyücülükle itham etmişlerdir:
“Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.” (Saff Suresi, 6)
Yine Kur’an-ı Kerim'de bildirildiği gibi Hz. İsa (as) Yahudiliği ortadan kaldırmak için değil, bu şeriatın aslında doğru olduğunu vurgulamak ve içine eklenmiş olan hurafeleri temizleyerek, dini aslına döndürmek için gönderilmiştir. Ayrıca Allah (cc) onu, çeşitli Yahudi tarikatları arasındaki tartışmaları açıklığa kavuşturmakla da görevlendirilmiştir. Kur’an-ı Kerim'de şöyle bildirilmektedir: (Hz. İsa) "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa (as) döneminde mucizevi birçok tıbbi tedaviler
uygulamış olup, bu durum İncil’de de yer almıştır. Tıp; insanları
hastalıklara karşı korumaya, hastalıkları iyi etmeye, hastaların
acılarını dindirmeye çalışan bir bilim dalı olup, insanlığın
başlangıcından günümüze hayatın her alanında ihtiyaç duyulan bir
bilim dalıdır.
Peygamberlere gönderilen suhuf ve kutsal kitaplarda tıp bilgileri de yer almaktaydı. Yunanlıların Hermes dedikleri filozofun, Hz. İdris (as)’den sonra yaşadığı ve bildirdiği sağlık bilgilerini Hz. İdris (as)’a gönderilen kutsal suhuftan aldığı söylenmektedir. Yine Hz. Davud (as) zamanında yaşayan halk arasında Lokman hekim olarak bilinen Hz. Lokman (as), meşhur batılı hekim Calinos’tan bin sene önce yaşamıştır. Batıda bilinen ilk tıp alimi Hipokrat’tır. M.Ö. 460-377 yılları arasında yaşayan ve aynı zamanda filozof olan bu Yunanlı hekim, zamanının büyücülük ve yanlış inançlarına karşı çıkmıştır. Kendi adını taşıyan bir okul kurmuş olup, batıda tıbbın babası kabul edilmiştir. Devam edecek inşallah…