Keşke kabul edilmiş ve en kısa zamanda araştırma yapılmış olsaydı
da bugünkü facia meydana gelmeseydi.
Bu son hadiseden sonra Sinop’ta yapılacak nükleer santrali
düşünüyorum. Kömür madeninin güvenliğini koruyamayan bizler o
korkunç tesisinkini koruyabilecek miyiz? Ya koruyamazsak?
Türkiye’nin, Karadeniz çevresinin, Ortadoğu’nun işi bitiktir.
Muhalifler bu faciayı siyasileştirecek ve iktidarı alabildiğine
tenkit edeceklerdir.
İktidar kendisinde hiçbir suç ve kabahat görmeyecektir.
Medya alabildiğine geniş, yoğun bir acı edebiyatı yapacaktır.
Bütün dünya acımıza katılmış… Papa bile dua etmiş… Dost ülkelerde
bayraklar yarıya inmiş, yas ilan edilmiş…
Yüzleri kırış kırış olmuş ağlayan nineler dedeler.
Ağlayan, acılar içinde kendilerini yerden yere atan eşler,
kardeşler.
Ağlayan çocuklar.
Ağlayan halk…
Ya Rabbi ne boş işlerle uğraşıyoruz… Profesörün biri tatlı ölüm
demiş, onu protesto ediyor birileri.
Çamurlu çizmem sedyeyi kirletmesin diyen yaralı işçi…
Avucundaki kağıtta “Oğlum hakkını helal et” diyen mevta…
Fazilet gibi gösterilen “Birkaç gün boyunca şarkı söylememek ve
dans etmemek ” kararları.
Niçin şöyle bir karar alınmıyor:
Üyelerinin dörtte biri muhalefet milletvekillerinden, dörtte biri
iktidar milletvekillerinden, dörtte biri haysiyetli uzmanlardan,
dörtte biri de gerçek âqillerden ve ziyalılardan oluşan fevkalade
yetkilerle donanmış bir tahkikat heyeti kurulsa ve bunlara âdil bir
rapor hazırlatılsa…
Sanırım biz bunu yapamayız.
Pamukova’daki hızlandırılmış tren kazasında yüzden fazla
vatandaşımız ölmüştü ve tren makinistinden başka suçlu
bulunmamıştı.
Kışın Kayseride cereyan korkunç otobüs kazasının suçluları bulundu
mu?
İstanbul on küsur yıldan beri depremini bekliyor. Tedbir alınıyor
mu?.. Hazırlık yapılıyor mu?...
ABD’de otomobil sürerken telefonla konuşanlardan 150 dolar ceza
alınıyor…
Almanya’da otomobilin kontağına basmadan önce emniyet kemerini
takmayan şoför ve yanındaki 70 euro ceza ödüyor.
Bizde öyle mi?
Allah maden faciasında ölenlere rahmet eylesin. Yakınlarına sabır
versin.
Cümlemize de yeterli miktarda akıl fikir vicdan ihsan buyursun.
(İkinci yazı)
Alternatifsiz Türkiye
TIBBEN anlaşılıp açıklanamayan iyileşmeler vardır. Alexis Carrell
bunlardan birini “Lourdes’a Seyahat” adlı kitapçığında anlatır…
Ölümü beklenen nice hastanın âniden birdenbire iyileşip ayağa
kalktığı görülmüştür.
Allahtan ümit kesilmez… Lakin tıbbın ümit kestiği hastalar
vardır.
Bizdeki bazı hastalar böyledir. Onlardan ümidi kesen tıp ilmi
değil; strateji, tarih felsefesi, derin düşüncedir.
Din tefekkürü de bazı toplumlardan ümitsizce bahs eder.
Kural şudur: Âdil olan kâfir bir devlet ayakta durur; adaletsiz bir
İslam devleti yıkılır.
Türkiyemizde karma bir düzen vardır.
Kemalizm temeli üzerine kuruludur. Terkibinde Kripto Yahudilik
vardır, Türk milliyetçiliği vardır, muhafazakarlık, devrimcilik… M.
Kemal, Yunus Emre, Âkif, Nazım Hikmet, biraz mehter davulu tozu
vs…
Türkiye macununun içinde neler yoktur ki… Batıcılık, Latincilik,
Laikçilik, İslamcılık…
1923’te kurulan Cumhuriyet başlangıçta, Halifesi, hükümetinde
Şer’iye Vekili olan bir İslam Cumhuriyetiydi. Sonra bir yığın
boyaya girdi.
Bu sistemin, bu düzenin bu haliyle yaşaması zordur.
Beş ayı geçen bir zamandan beri yaşadığımız Cemaat-İktidar sıcak
savaşı, Türkiyedeki karma düzenin sonuna geldiği intibaını
veriyor.
Bugünkü biraz Atatürk, biraz İslam, biraz Yunus, biraz Âkif, biraz
Nazım, biraz laiklik ile buraya kadar.
Bu karma düzenini yerine koyacağımız bir alternatifimiz var mı?
Bendeniz böyle bir şey göremiyorum.
Demokrasi mi?.. Onun canına okumadık mı?
İslam mı?.. İslam düzeni vasıflı Müslümanlarla kurulur, nerede
onlar?
Evrensel insan hakları mı?
Millî kimlik ve kültür mü?
1928’den önce basılmış Türkçe roman ve hikaye kitaplarını
okuyamayanların millî kimlik ve kültürüyle köy olmaz, kasaba
olmaz.
Allah hiçbir ülkeyi, devleti, toplumu alternatifsiz bırakmasın.
Kötü ve bozuk düzenin haram rantları ve kirli nimetleriyle beslenen
birtakım İslamcılar bu yazımdan hiç mi hiç hoşlanmayacaktır. Çok
tabiî karşılarım.
(Üçüncü yazı)
Deveye Hendek Atlatmak
Lisanımızda “deveye hendek atlatmak kadar zor ” tabiri vardır.
Zamanımızda bir kısım Müslümanlara laf anlatmak deveye hendek
atlatmaktan bin kere zordur.
Müslüman bir genç, liseye veya üniversiteye gidiyor, “milli eğitim
bakanlığı bedava Osmanlıca kursları açtı. Hemen yazılın, bin yıllık
milli yazımızı öğrenin…” derseniz, aradan birkaç ay geçtikten
sonra, Osmanlıca kurslarına yazıldınız mı diye sorarsanız,
yazılmamıştır.
Yine Müslüman imanlı bir gence beş vakit namaza başlamasını
söylersiniz size donuk gözlerle bakar namaza başlamaz.
Gıybet etme derseniz, o hiç tınmaz her gün birkaç saat gıybet
eder.
İnsanı manayı yükselten bütün teklifleriniz temennileriniz
tavsiyeleriniz yerine getirilmez.
Velhasıl, böylelerine güzel faydalı bir iş yaptırmak deveye hendek
atlatmaktan zordur.
On sekiz yaşında, lise sona giden bir genç. Elbette, yaşı itibari
ile birikimli ve tecrübeli değildir.
Altmış yaşında kültürlü birikimli tecrübeli olgun biri ona şöyle
yap, şöyle yapma, şunu öğren diye nasihat ettiğinde onun bu
nasihatleri tutması gerekir. Tutmazsa ileride pişman olacaktır ama
iş işten geçtikten sonra…
Genç bir insan için faydalı öğütleri tutmamak çok büyük bir
kayıptır, zarardır.
Aklı çalışan zeki bir genç faydalı öğütleri tutar.
Allah’ın kitabı Kuranı kerim kurtarıcı öğütlerle doludur.
Resulullah Efendimizin (salat ve selam olsun Ona) Sünneti ve
hadislerinde binlerce öğüt vardır.
Muteber ve güvenilir din kitaplarımız öğütler hazinesidir.
Bu öğütleri tutmayan kişi akıllı görünse de ahmaktır. Yahut aklı
vardır, şeytana uymaktadır.
Ülkemizde artık çeşitli konularda yekûn tirajı milyonları bulan on
binlerce çeşit din ve nasihat kitabı vardır. Bunlar yayınlanır,
satılır ama içlerindeki nasihatler kabul edilip hayata
uygulanmaz
Bu nasihat kabul etmezliğin, idraksizliğin, şuursuzluğun kaynağı
nedir.
Sanıyorum, ülkemizde yaygın bir haram yeme vardır.
Çocuk temiz ama babasının bilerek veya bilmeyerek haram kazancı var
çocuk da onu yiyor. Haram yemek insanın basiretini bağlar, aklını
köreltir.
Bir sebep de harama bakmanın yaygın hale gelmesidir.
Bir gencin selim aklı olacak ve o “oğlum, kızım, imandan sonra
İslam’ın ikinci temel şartı beş vakit namazdır, onu dosdoğru kıl”
denilecek, o da bu öğüdü dinlemeyecek. Olacak şey değil.
Bir soru: Ülkemizde Müslümanlara önemli konularda gereği gibi
nasihat edilmekte midir? Maalesef edilmiyor.
Hangi konularda nasihat edilmelidir:
1. Tashih-i itikat, yani inançların doğru olması.
2. Beş vakit namazın kılınması
3. Her Müslümanın ilmihalini öğrenip içindeki bilgileri hayata
uygulaması
4. Allah ile olan bütün ibadet ve işlerde ihlaslı olmak
5. Yaratıklara karşı adaletli insaflı olmak
6. Kötülükle çok emreden nefsini en büyük düşman bilmek.
7. Meşrep farklılıkları da olsa bütün müminleri kardeş bilmek
8. Ahlaklı ve faziletli bir Müslüman olmak
9. Kur’anın sünnetin şeriatın emrettiği şekilde dosdoğru olmak
10. Âlim, arif hayırlı bir Müslüman olmaya çalışmak.
Tağutî şer kuvvetleri Müslümanları bozmak için gece gündüz
çalışıyor. Hakiki İslam hizmetkârlarının, insanları ıslah hususunda
onlardan daha fazla çalışması gerekir.
Kuru nasihatlerin etkisi olmuyor. Onların içine aşk şevk samimiyet
ihlas ilave etmek gerekir.
Okullarda mecburi din kültürü dersleri var. Bunların bir faydası
oluyor mu? Bu derslerde namaz dinin direğidir, her Müslüman
kılmalıdır deniliyor ama bu öğüdü dinleyen var mı?
Keşke bir “Halka Nasihat Vakfı “ kurulsa, her vasıta ile tesirli
nasihatler edilse. Yüzlerce konuda broşürler kitapçıklar, afişler,
levhalar, TV ve radyo yayınları…
Bu nasihatlere cemaatçilik, tarikatçılık, meşrepçilik, holiganlık,
militanlık karıştırılmasa.
Yapılan yayınlar ihlasla yapılsa. Müslümanların parası, imkânı,
hürriyeti, unu yağı var ama bu hizmet helvasını kim pişirip
kotaracak.
Hizmet etme durumunda bulunan sorumlu bilenler büyük vebal
altındadır.