Soğuk savaşın Ortadoğu’ya geri dönüşü
Bundan birkaç ay önce yazdığım bir yazıda ABD’nin, Başkan Obama döneminde Ortadoğu’da takip edilen bekle-gör politikasına uzun süre katlanmayacağını belirtmiştim. Nitekim son dönemde meydana gelen gelişmeler de bizi yanıtmadı. Zira, Waşington’un, Obama’nın sebep olduğu güç boşluğunun Rusya ve İran tarafından doldurulmasına seyirci kalmayacağı ve buna karşı yeni bir stratejik kurgu geliştireceği kuvvetle muhtemel bir vakıa idi. Bu durum muvacehesinde ABD’nin yeni yol haritasına stratejik bir zemin oluşturmak için Başkan Trump’ın temsilcileri Şubat ayında Ortadoğu turlarına başlamışlardır. Çok geçmeden Mayıs ayının son haftasında bu sefer bizzat Başkan Trump’ın kendisi Ortadoğu startejisini şekillendirmek üzere bölgeye arzı endam etmiştir.
Başkan Trump’ın ilk yurtdışı gezisini Ortadoğu’ya yapması, Soğuk Savaş Tarihi uzmanlarının da malümu olduğu üzere, aslında Cumhuriyetçi Parti’nin klasik bir dış politika pratiğidir. Başkan Eisenhower’den tutun da Baba-Oğul Bush dönemlerine kadar benzer süreçler tekerrür etmiştir. Bu ziyaretler bir taraftan yeni Amerikan bölgesel staratejisinin işaret fişeklerini teşkil ederken diğer taraftan da bazı ilkleri meydana getirmişlerdir. Ayrıca, Cumhuriyetçi Parti’nin destekçileri olan bazı petrol ve silah şirketleri, medya kartelleri yaptıkları bağışları da telafi etmek için ABD Başkanlarının bölge ziyaretlerini dört gözle beklerler. Başkan Trump’ın ziyareti de bu gerçeği değiştirmedi. Zira ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapan Trump, 110 milyar doları askeri alanda olmak üzere toplam 480 milyar dolarlık anlaşmalara imza attı. Ayrıca, bu ziyarette bir ilk de gerçekleşerek, Başkan Trump Riyad semalarından Telaviv’e uçmuş oldu.
Peki bu ziyaretlerin stratejik izdüşüm ve jeopolitik şifrelerini nasıl okumak gerekir. Buna baktığımızda, Suudi Arabistan’la ağır silah satışlarını da içeren geniş hacimli bir anlaşma yapılması Ortadoğu’da kopması muhtemel bir fırtınanın ayak seslerine işaret etmektedir. ABD, Suudi Arabistan’ı neden silahlandırıyor ya da Riyad neden silahlanmayı tercih ediyor. Bunun sebebini yine Başkan Trump’ın açıklamalarında bulmak mümkün. Başkanın Suudi Arabistanı ziyareti esnasında İran’ı bölge için bir tehdit olarak gördüğünü açıklaması ve bunu gerek Riyad gerekse de Telaviv’in tasdik etmesi bölgede kopacak fırtınanın işaret fişeği olarak görülmelidir.
Bundan başka, Trump’ın bölgeyi ziyareti yeni bir bölgesel stratejik aks’ın da ortaya çıkışını gösterdi. Eski düşmanların dost, dostların da hasım olduğu yeni bir bölgesel eksenden bahsediyoruz. Böylece Başkan’ın ziyareti esnasında ABD, Suudi Arabistan, İsrail ve körfez emirliklerinden oluşan jeopolitik bir oluşumun da ilk nüveleri teşkil edildi. Eski dost ve müttefik olan Türkiye şimdilik seyirci durumunda. Zira, Türkiye-ABD ilişkileri Rakka operasyonu ve PKK-YPG’nin Amerika tarafından silahlandırılması dolayısıyla pek iyi değil.
Diğer taraftan bölgede Esad rejiminin destekçisi olan İran, Rusya ve arkalarında Çin var. Tüm bu ülkelerin de Suriye’de savaşan muharip güçleri ve destekledikleri gruplar var. Böyle bir kombinasyonda büyük güçler arasında bilerek yahut kaza ile atılacak bir kurşun ya da bir bomba cehennemin fitilini ateşleme potansiyetli taşımaktadır. Bu durum ise, artık Soğuk Savaşın olanca şiddet ve gaddarlığıyla Ortadoğu’ya geri dönmesinden başka birşey değildir.
İçinde bulunduğumuz Yeni Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin gerek iç ve gerekse de dış şartları oldukça farklılaşmıştır. Ne klasik Soğuk Savaş dönemindeki Türkiye-ABD ilişkileri ne de o zamanki Ortadoğu şartları mevcut değildir. Yeni dönemde Türkiye’nin siyasetini, ali menfaatleri ve bölgesel denge politikalarıının icrasında göstereceği mahareti belirleyecektir. Uzun ve derin olan bu mevzuya önümüzdeki süreçte de devam edeceğiz.