Türkiye’de bazı mihrakların özellikle Müslümanları siyasete
bulaşmamaları konusunda yapmış oldukları propagandaları ve
Müslümanlar üzerindeki sonuçlarını gördük. Siyasetten uzaklaşma
telkinlerinden sonra gördük ki Müslümanların büyük bir bölümü
siyasetten kendilerini soyutladılar.
Bu durum Müslümanların Türkiye’de dini vecibelerini yerine getirme
konusunda büyük sıkıntılar yaşamalarına neden oldu. Yasaklar
getirildi… Ancak, Müslümanların kahir ekseriyeti siyasetten uzak
durduğu için ve siyasetle uğraşan Müslüman kesim bu sebeple çok
zayıf kaldığından bu yasakların önüne geçilemedi. Bundan ders
alınmışa benziyor ki yavaş yavaş bu zihniyetin kaybolduğunu
görüyoruz.
Müslümanlar anladılar ki Türkiye’de Siyasetsiz hedefe varmak,
okyanusu yüzerek geçmeye benzemektedir.
Siyasetten uzaklaştırılan Müslümanlar şunu iyi bilmelidir ki İslâm
dini başlı başına siyasi bir dindir. Peygamber efendimiz en büyük
devlet başkanı, en büyük ordu komutanı, en büyük hâkim ve en büyük
dini lider olarak gelmiş geçmiş en büyük siyasetçidir. Tabii ki
bahsettiğimiz siyaseti politika ve zalim siyaset anlayışıyla
karıştırmamak lazım. Siyaset konusunda İslâm bilginlerinin
söylediklerini paylaşarak asıl konumuza geçelim.
1-) İmam Gazali: “En üstün meslek siyasi meslektir. Yani
idareciliktir.”
2-) İbn-i Abidin (Kitabul Hudud-Hadler. Siyaset ele alınmıştır.):
“Siyaset halkı dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşâd etmekle
onların salah ve menfaatine çalışmaktır.”
3-) “Öyle ise siyaset düşüncesinden ve hizmetlerinden uzaklaşmaya
çalışan bir Müslüman ya İslâm’ı anlamayacak kadar şuursuz ve
sorumsuz bir insandır. Veya İslâm’ın hükmünü savunamayacak kadar
korkaktır.” (Allah Erinin Ahlak ve Kültürü; Said Havva sf:
591-592)
4-) “…İşte bütün bunlara siyasi cihad ismi verilir. “Ben siyasete
miyasete karışmam” diyen bir Müslüman;
a-) Ya İslâm’ı anlamamıştır,
b-) Veya ahmak bir korkaktır.” (Her Müslüman dininin görevlisidir.
Din Görevlisinin El Kitabı/ Mevlüt Özcan sf:… 687-690- Sabır
Yay.)
5-) “Din siyasetten ayrılmalıdır diyenler meselelere batıl
Hıristiyan gözüyle bakanlardır. İslâm da böyle bir şey yoktur.
Çünkü din bizatihi siyasettir. Dine inanıyoruz dedikleri halde
dindarlığı; dine göre olması gereken hayat tarzını sırtta bir
kambur gibi görenler kafirlerin hallerine özenenlerdir. Din
siyasetten ayrılmalıdır safsatasını İslam’ı kastederek koro halinde
söyleyenlerin gayeleri kendilerini batıl ideoloji bezirganlarına
sevdirmektir.” (Mehmet TALU)
6-) “…Hadid suresinin 25. ayetinde geçen hadid (demir) kelimesinden
maksadın siyasi kuvvet olduğu müfessirlerce beyan edilmiştir.
(Mevdudi, İslamda hükümet. Sf; 181 Hilal Yay.)
7-) Sait Nursi: “Yavuz Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihd-i
İslâmdaki fikrini kabul ettim. Şimdi işte ben bu ittihadın
efradındanım. Ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim.
Yoksa, sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim.”
İslâm’i kesimde siyasete karşı olarak en çok kullanılan iki söylem
vardır. Birincisi; “Siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım” söylemi…
İkincisi ise; “Siyaset tağuti düzenin bekasına çalışmaktır, şirktir
ve müşrikliktir” söylemi… Şimdi bu iki söylem üzerinde kısaca
duralım.
1-) Siyaset şer midir?
Sait Nursi hazretlerinin tek parti döneminde siyasetin şer ve
kötülüklerini gördüğünden Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a
sığınırım demesi üzerinden müntesiplerinin takındığı tavır. Dikkat
edilmelidir ki üstad siyasetten Allah’a sığınırım dememiştir.
Siyasetin kötülüğünden Allah’a sığınırım demiştir. Bu bağlamda
siyasette olduğu gibi daha birçok şeyde şer, yani kötülük vardır.
Bizler bunlardan da Allah’a sığınırız. Eğer bir şeyin kötülüğünden
Allah’a sığınmak ondan tamamıyla soyutlanmak ise mesela;
“Kadınların şerrinden Allah’a sığınırız” diye dua ediyoruz. Üstad
da özellikle sabah namazından sonra “Allahumme ecirnâ min şerrin
nisa-min belainnisa-min fitneti nisa” diye dua etmiştir. Şimdi bu
mantığa göre bizim annemiz, kız kardeşimiz, teyzemiz, nenemizde
dâhil diğer bütün kadınlardan uzaklaşıp kesinlikle ilgilenmememiz
gerekir. Peki, böyle midir? Kesinlikle hayır. Sadece bunların
fitne, bela ve kötülüklerinden Allah’a sığınılmaktadır.
Üstad siyasetle uğraşmıştır. Siyaset gibi daha birçok şeyde şer
vardır. Bu bakımdan bizler Müslüman olarak bu şerlerden de Allah’a
sığınmalıyız. Ama bu demek değildir ki üstad siyasetle
uğraşmamıştır. Siyasetle uğraşmıştır hem de en iyi şekilde. Mesela
o dönemlerde Halk partisine karşı Demokrat Partiyi desteklemiştir.
Hasta yatağında olduğu halde oy kullanmak için oy sandığını eve
getirtmelerini istemiştir. Getirilmeyince o hasta haliyle gidip
oyunu kullanmıştır.
Yine ölümüne yakın bir zamanda son Şeyhü-l İslâm, Mustafa Sabri
Efendi sürgün edildiği Mısır’dan üstada şöyle bir haber
yollamıştır. Haberi üstada getiren şahıs; “Mustafa Sabri efendinin
size selamı var” deyince, üstad hasta olduğu halde yerinden
doğrulup “Ve âleykumusselâm” demiştir. Daha sonra kendisine;
“Mustafa efendinin; “Bu kadar büyük bir tebaanız var neden siyasi
bir parti kurmadıklarını” sorduğunu” söylüyorlar.
Sait Nursi hazretleri; “Kendilerinin farklı bir kategoride hizmet
ettiklerini belirterek eğer şeyh efendi bir parti kurar ise beş yüz
bin kişilik öğrencimle onun yanında ve destekleyicisi oluruz”
demiştir.
Görüldüğü gibi Sait Nursi Hazretleri geçmişte Demokrat Parti'yi
Halk Partisi'nin iktidara tekrar gelmemesi için ve Demokrat
Parti'nin Halk Partisi'ne karşı bir set durumunda olduğu için
desteklemiş ve oyunu Demokrat Partisi'ne vermiştir. Yani en çok
hangi Parti İslâm'a yakınsa oyunu ona vermiştir. Durum bu iken Sait
Nursi’ye bağlı olanların bu olayı yanlış anlamaları ya da bilinçli
bir şekilde çarpıtmaları üzülecek bir durumdur.
Son tahlilde; bizim için ölçü Sait Nursi değildir. Kur’an ve
Peygamber Sünnetidir. Eğer gerçekten Sait Nursi bu söylemi
tamamıyla siyasetten uzaklaşmak manasında söylemiş ise bu büyük bir
hatadır. “Bugünün en büyük farzı İslâm Birliğidir” diyen bir
kişinin bu işi siyasetsiz yapması mümkün müdür? Ayrıca İslâm’da
Hilafet makamı ve bu makamın gerekleri olan uygulamalar, İslâm
Devleti ve yine bunun gerekleri, İslâm’ın hukuki boyutu, hadler
dediğimiz cezai uygulamalar, tüm bunlar siyaset ile olacak
işlerdir. İslâm başlı başına siyasi bir dindir. İslâm’dan siyaseti
çıkardınız mı % 90’nın bitirdiniz demektir. Bu ise cinayettir.
2-) Siyaset şirk midir?
Şirk olup olmaması kişinin tutumuna bağlıdır. Eğer (hâşâ)
Allah’tan, peygamber efendimizden daha önde tutarsa, daha çok
severse ve buna benzer fiillerde bulunursa bu siyaset değil ne
olursa olsun şirk olur. Bu konuda harici zihniyetli bazı
Müslümanlar siyaset şirktir, siyaset tağuti düzenin bekasına hizmet
etmektir gibi söylemlerle birçok Müslümanı siyasetten
uzaklaştırmıştır. Bunun fıkhi boyutuna girmeyeceğim. Bu konuda en
çok kullandıkları söylem Türkiye’nin Dar’ul Harb olduğudur. Bu
konuda İmam Şafî Hazretlerinin; “Bir yer Dar’ul İslâm olduktan
sonra artık darul küfür olmaz” sözü olayı noktalamaktadır.
Son tahlilde; bu konuda çok keskin çizgileri olan ve itiraz kabul
etmeyen radikallerinde Hüda Partisi diye bir parti kurduklarını son
dönemde hepimiz gördük. Ne oldu da??? Hani şirkti siyaset, hani
şerdi, hani tağuti düzenin bekasına çalışmaktı. Madem düşmanın
silahıyla silahlanmak gerekiyordu da yıllarca Müslümanları neden
kandırdınız? Bu vebalden nasıl kurtulacağınızı sanıyorsunuz.
Milyonlarca Müslümanı şirkle, küfürle, (bilmem ne kadar cehenneme
götürecek haslet varsa onlarla) itham ettiniz. Değer miydi? “Bir
adam farklı milletlerden dört kişiye bir miktar para verdi. “Bu
para ile işinize yarayanı alın!” dedi. Dört kişiden biri; “Bu
parayla engür alalım” dedi. Öbür arkadaşı Arap idi. “Aksilik etme!”
dedi. “Ben engür istemem, ineb isterim.” Onlardan birisi Türk idi.
“Ben ineb istemem, üzüm isterim.” dedi. Rum olan bir başkası:
“Bırakın bu lafları! Bu para ile istafil alalım.” dedi. (İstafil
Rumca, ineb Arapça, engür de Farsça üzüm demektir). Derken dört
kişi birbirleri ile çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü adların
anlamından haberleri yoktu. Onlar ahmaklıklarından, birbirlerine
yumruk atıyorlardı. Çünkü bilgiden bomboş, bilgisizlikle dolu
idiler. Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsa
idi onları uzlaştırır, barıştırırdı. Onlara derdi ki: “Ben bu para
ile hepinizin istediğini alırım. Hiç bir ard düşünceye kapılmadan,
hile yoluna sapmadan gönlünüzü bana verirseniz, bu paranız
istediğiniz şeylerin hepsini yapar. Bu paranızla dördünüz de
murâdınıza erersiniz. Dört düşman uzlaşır, birleşir.”
Aslında siyaset konusunda söylenenlere baktığımızda Müslüman
kardeşlerin durumu bu dört adamın durumuna benziyor. Her kesin
istediği aslında aynı şey. Nedir peki bu? Tabii ki İslâm Şeriatı…
Ancak kavramlar içerisinde bocalayıp durmaktayız. Her neyse
radikallerde Hz. Yusuf (A.S.)’ın metodunu kavramışa benziyor. Ama
bir fakla!!! Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlar. Bu defa
kendileri Müslümanları ikiye bölmüş gibiler. Ayrıca siyaset şerdir
diyenler ile siyaset şirktir diyenlerin Ak Parti içerisinde bir
araya geldiklerini de müşahede ediyoruz. Hatta dün mücahit olanlar
mütahit olmuşlar. Bugün ise her şeye müsait olmuşlar gibi… Ayrıca
siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım diyenlerin yanında,
tuttukları parti bir övülse, onlar on över. Eleştirmeye kalkışsanız
sizinle çok ciddi bir mücadeleye tutuşurlar. İşin içinden
çıkamayınca da topu üstada atarlar; üstad siyasettin şerrinden
Allah’a sığınırım demiş, deyip işin içinden sıyrılırlar. Bu tamda
bahsi geçen siyasettir. Çelişki işte… Yazık…
Değer miydi yıllarca Müslümanları kandırmaya? Eğer bu tavrınızı
30-40 yıl önce gösterseydiniz, Türkiye’miz ve İslâm ülkeleri çok
daha müreffeh bir seviyede olmayacak mıydı?