Serbest muhasebeci mali müşavirlerin, muhasebe ve
müşavirlik hizmeti verdikleri mükelleflerin SGK e-bildirge
şifresini vekâletname ile aldıkları, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun
vekâletname ile şifre alan meslek mensuplarını sisteme işveren
vekili olarak tanımladığı; ödenmeyen primlerle ilgili olarak
işveren vekili oldukları gerekçesi ile meslek mensuplarına borç
tebligatları yaptığı şikâyetleri
bulunmaktadır.
E-Sigorta ile ilgili düzenleme; “bilgi ve
belgelerin Kuruma verilme usulü ile zorunluluk hali” başlığı
altında Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 5 inci maddesinde,
ayrıca İşveren Uygulama Tebliğ’inde yer almıştır.
SGK mevzuatımızdaki işveren deyimi, esasen işveren
vekilini de kapsamaktadır.( 5510 S.Y. 12. Madde) Bu anlamda,
işveren vekili Kanunda belirtilen tüm yükümlülüklerden dolayı
işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen
sorumludur.
İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen
hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir.
İşveren vekili ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlanan geçici iş
ilişkisi kurulan işveren, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden
dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen
sorumludur.
6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu Madde2/1-e. İşveren vekili: İşveren adına işletmenin
bütününü yönetenleri, ifade eder.
Bu tanımlamalardan 5510 Sayılı Yasa açısından
işveren vekili olmanın şartlarını şu şekilde
sıralayabiliriz:
1- İşveren vekili olmanın ilk şartı, işveren adına ve hesabına
hareket etmektir.
2- İşveren vekili olmanın diğer şartı, işin veya görülen hizmetin
bütününü yönetim görevi olmalıdır.
İşveren vekili olmak için bu iki şartın birlikte
bulunması gerekir. SGK nezdinde bazı iş ve işlemler yapmak için
vekâletname verilmiş olması işveren vekili sayılması için yeterli
değildir. Zira vekâletname ile verilen yetki çerçevesinde bazı
işlemler yapılabilir. Konuyla sınırlı yetki verilmesi söz
konusudur. Oysa işveren vekili olmak için işin veya görülen
hizmetin bütününü yönetim görevi olması
gerekir.
Yargıtay da İş Kanunu ile ilgili önüne gelen bazı
uyuşmazlıklarda İş Kanunu anlamında işveren vekilliğinin ne anlama
geldiğine kararlarında değinmiştir.
“İş güvencesinden yararlanamayacak işveren
vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden
işveren vekilleri ile yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü
yöneten genel müdürler ile yardımcıları iş güvencesi hükümlerinden
yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, iş yerinde genel müdür
veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına iş
güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan,
kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü
yönetip yönetmediğidir; bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak
gerekir”.(YARGITAY 22. Hukuk Dairesi ESAS NO:
2011/17687KARAR NO: 2012/10207)
işveren vekili sayılırken; işletmenin değil de
işyerinin bütününü sevk ve idare edenlerin 4857 sayılı Kanun 18.
Madde anlamında işveren vekili sayılabilmesi için ilave olarak,
işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisini haiz olması şartı
aranır.”(Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO: 2011/17687 KARAR NO:
2012/10207)
Bu açıklamalardanda anlaşılacağı gibi; bazı iş ve
işlemler yapabilmek için vekalet almış kişilerin işveren vekili
kabul edilerek sorumlu tutulması mümkün değildir.
Nitekim Sosyal Sigortalar Kurumunca yayınlanmış
olan İşveren Muamelatı El Kitabında, “ İşveren vekilliğini Borçlar
Kanununun 386. Maddesine müsteniden bir vekâlet akdi ile üzerine
alan kişiye, işyerindeki işin işveren namına yönetimi yetkilisi
verilmiş olmadıkça 506 sayılı kanunun tarifine uygun bir işveren
olmadıkça 506 sayılı Kanunun tarifine uygun bir işveren
niteliğinden bahsedilmeyecektir.
Örneğin; işverenin sadece iş ve sigorta
müşavirliğini yapmak, ilgili yerlerde bu işleri takip etmek,
itirazlarını hazırlamak gibi işler için kendisine umumi veya hususi
vekâletname verdiği kişi mezkûr tarife uygun niteliğe sahip
değildir. Zira burada mesleki ihtisasa giren belli bir işin
vekâleten yapılması şart koşulmuş olup, işyerindeki işi tümüyle ve
işveren gibi yönetme görevi verilmemiştir.” denilerek, işverenlerin
sigorta işlemlerini yapmak için vekâletname düzenledikleri meslek
mensuplarının işveren vekili sayılamayacağı açık bir şekilde de
ifade edilmiştir.
Zira 01.09.2012 tarih, 28398 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan İşveren Uygulama Tebliği 2.3.1 maddesinde
E-Sigorta uygulamasına başvurulması, sözleşme düzenlenmesi ve şifre
zarfının teslimi konusunda işveren vekili ve vekâletname ile bu
işlemleri yapacak olan kişiler ayrı ayrı
değerlendirilmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında, E-Sigorta uygulamasına
başvurulması, sözleşme düzenlenmesi ve şifre zarfının teslimi
konusunda verilen özel yetki içeren vekâletnameler işveren vekili
olmak için yeterli değildir; bu nedenle sınırlı olarak bazı
konularda, işveren nam ve hesabına işlem yapma yetkisi veren
vekâletnameye dayanarak e-sigorta sözleşmesi imzalayan ve şifre
zarfını teslim alan kişilerin işveren vekili olarak sorumlu
tutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.
Ancak SGK tarafından hazırlanan matbu E-Sigorta
sözleşmesinde, sözleşmeyi işveren adına vekaleten imzalayan
kişileri de sorumluluk altına sokan hükümler yer
almaktadır.
SGK E-sigorta sözleşmesin 1. Maddesinde “Yetkili
kişi :Tüzel kişilerde, şirketi temsil ve ilzama; gerçek kişilerde,
işveren nam ve hesabına işlem tesis etme yetkisini haiz ve
işverence yetkili kılınan kişi ileişverence Kuruma internet
ortamında bildirge ve belgeleri verme yetkisi verilen serbest
muhasebeci veya mali müşavir ünvanlarına sahip kişiyi, ifade eder”
hükmü yer almaktadır.
Ayrıca sözleşmenin 6. Maddesi “İşverenin
sorumluluğu, kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresinin teslim alındığı
anda başlar. Kullanıcı kodu veya kullanıcı şifresinin, işverenin
yetki verdiği yetkili kişiye teslimi de işverene teslimi
hükmündedir.
Kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresinin işveren
ve/veya yetkili kişi dışındaki kişiler tarafından kullanılması
yasak olup, kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresinin her ne şekil ve
suretle olursa olsun, üçüncü kişiler tarafından kullanılmasından
doğacak her türlü hukuki, mali ve cezai sorumluluk işverene aittir.
Bu nedenle işveren, kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresinin üçüncü
şahısların eline geçmesini engelleyecek her türlü önlemi almakla
yükümlüdür.
İşveren, yetkili olarak Kuruma bildirdiği kişinin
yetkilerini iptal ettiği taktirde, durumu derhal ilgili üniteye
yazılı olarak bildirmekle yükümlüdür. Bu bildirimin Kurum
kayıtlarına giriş anına kadar yapılan işlemlerden doğacak hukuki,
mali ve cezai sorumluluk işverene aittir.
Sözleşmede yer alan e-Bildirge hizmetlerinden
yararlanması için kendisine kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresi
verilen yetkili kişi doğabilecek her türlü zarardan işveren ile
birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Kurum, internet kullanıcı kodu ve kullanıcı
şifresi verilen yetkilinin, yetkisinin sona erdiğine dair ilgili
üniteye işveren tarafından yazılı olarak bildirim yapılmadığı
sürece, yetkili kişinin, gerçek veya tüzel kişiyi temsile ve ilzama
yetkili olduğunu kabul eder.
İşveren veya yetkili kişi, kullanıcı kodu veya
kullanıcı şifresinin çalınması, kaybolması veya unutulması gibi
hallerde, bu durumu Kurumun ilgili ünitesine derhal yazılı olarak
bildireceğini kabul ve taahhüt eder.
Bu bildirimin Kurum kayıtlarına giriş anına kadar
yapılan işlemlerden doğacak hukuki, mali ve cezai sorumluluk
işveren ve yetkili kişiye aittir.” Hükmünü
taşımaktadır.
SGK bu sözleşmeye dayanarak, sözleşmeyi imzalayan
ve şifre zarfını teslim alan yetkili kişi olarak tanımlanan
kişileri, şifre kullanılarak yapılan muvazaalı işlemler sonucunda
kurumun zarara uğratılması halinde işverenle birlikte sorumlu
tutabilir. Ancak bu, kanunda tanımlanan işveren vekilliğine dayanan
bir sorumluluk değil, sözleşmeye dayanan ve sözleşmede tanımlanan
sınırlar içinde kalan bir sorumluluk
olmalıdır.
Ancak, E- Sigorta sözleşmesi, matbu olarak
hazırlanmış, imzalayan kişilerin üzerinde müzakere edemediği,
değiştirme imkânı olmayan, Kurum’un hazırladığı şekilde imzalanmak
zorunda kalınan bir sözleşmedir.
Bu açıdan yeni 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 20.
Maddesinde düzenlenen( Eski Borçlar Kanunu’nda bu yönde bir hüküm
yoktu) “Genel İşlem Koşulları” yönünden bu sözleşmenin
değerlendirilmesi de yapılmalıdır.
Genel İşlem Koşulları Türk Borçlar Kanunu 20/1.
Maddesinde, “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken
düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak
amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu
sözleşme hükümleridir.” Şeklinde
tanımlanmıştır.
20/4: “Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler,
sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından
verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları
sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.” Hükmünü
içermekte olup, bu hüküm gereği, sözleşme ve koşullarını hazırlayan
tarafın kamu tüzel kişisi olması uygulama farklılığı
doğurmayacaktır.(20. Madde gerekçesi) Bu durumda bir kamu tüzel
kişisi olan Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hazırlanan
sözleşmeler için de Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan genel işlem
koşullarına ilişkin kurallar uygulanacaktır.
Türk Borçlar Kanunu 21. Maddesi’nde “Karşı tarafın
menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına
girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa,
bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların
içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu
koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem
koşulları yazılmamış sayılır.” düzenlemesi yer
almaktadır.
E-Sigorta sözleşmesinde vekâletname ile sözleşme
imzalayan kişiler yetkili kişi kabul edilmekte ve sözleşmenin 6.
Maddesi’nde de müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları hükmü
yer almaktadır. Sözleşmeyi özel vekâletname ile imzalayan kişilerin
bu sözleşme maddelerini reddetme seçeneği bulunmayıp, önceden
kurumun tek taraflı hazırladığı sözleşme imzalanmak
zorundadır.
Bu halde TBK 21. Maddede aranan ve geçerlilik
şartı olan koşulların gerçekleşmediğini söylemek
mümkündür.
Bu nedenle sözleşmenin aleyhe hükümlerinin
yazılmamış sayılması söz konusu olabilecektir. Ancak bu
kendiliğinden doğacak bir sonuç olmayıp, ancak dava konusu
yapılması ve mahkemenin karar vermesi halinde söz konusu
olabilecektir. Bu hususta bu güne kadar bir yargı kararı ile
karşılaşılmamıştır. Zira yeni Türk Borçlar Kanunu 1 Temmuz 2012
tarihinde yürürlüğe girmiş ve söz konusu hükümler de eski kanunda
olmayan düzenlemelerdir.Av. Esma
Gülbenk