Şeyh Nâzım Kıbrısî Hakkanî Hazretleri bu fani alemden bâkî aleme
intikal etti. Kendisini yakinen tanırdım. Büyük hürmetim vardı.
Şeyh Efendi vefat ettikten sonra ajanslar şöyle bir haber verdiler:
“Avrupa krallıklarından birinin veliahtı olan prens özel uçağıyla
Kıbrıs’taki askerî üsse gidecek ve Şeyh Efendi’nin yakınlarına
taziyede bulunacakmış. Bu haber gerçekleşmedi ama bilenler o
prensin Şeyh Efendi’nin delâlet-i ve vesateti ile ihtida etmiş
olduğuna dair rivayetleri hatırlayacaklardır.
Şeyh Efendi, Şeriata sımsıkı bağlı bir tasavvuf büyüğüydü. Beş
vakit namaza çok önem verirdi. Her abdest tazelediğinde iki rekat
şükür namazı kılardı.
Avrupai elbise giymez, külah üzerine taylasanlı nakşî sarığı
sarardı. Diğer giyim kuşamı da hep İslâmî idi.
Sünnet-i Seniyyeye uygun sakalı vardı.
Sağlığının müsait olduğu zamanlarda bütün dünyayı dolaşır, gittiği
yerlerde görüştüğü kimselere nasihat ederdi. Nice gayrimüslimin
hidayetine vesile olmuştur.
Vehhabileri sevmezdi. Vehhabiler de onu sevmezlerdi.
İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan müritlerine ayrı renklerde
sarıklar giydirirdi.
Birkaç sene önce İtalya’da, şeyhliği kendinden menkul bir kimse
Şeyh Nâzım aleyhinde ağır bir yazı kaleme almıştı. Okumuş, üzülüp
taaccüp etmiştim. Sonra bir de ne göreyim, o Şeyh, Siyonizm ve
İsrail taraftarı ve hayranı bir kimseymiş! Müslüman
siyonistmiş.
Şeyh Efendi’nin nefesi kuvvetliydi. On küsur sene önce Beykoz
Akbaba köyünde Şeyh Efendi’nin bulunduğu evin bahçesinde zayıf,
nahif ihtiyar bir kadın görmüştüm. Kanserden hastanede yatıyormuş,
doktorlar çok az ömrü kaldığını söylemişler. Yakınları Şeyh
Efendi’ye rica etmişler “Efendim ne olur gelin hastamız için
okuyun, dua edin” demişler. Şeyh Efendi, çok merhametli idi.
Kırmamış, hastaneye gitmiş, kadıncağıza okumuş. Hasta birdenbire
düzelmiş, bu işe doktorlar da şaşmış kalmış.
Mehdî Hazretlerinin zuhurunu beklerdi.
Yaptığı binlerce sohbet taransa, nasihatleri, istikbâle ait
görüşleri kitaplar haline getirilse ne iyi olur.
Bir sohbetinde bir gün gelecek, bütün elektrikli ve elektronik
aletler çalışmayacak demişti. Duyunca pek mana verememiştim. Sonra
bir makale okudum. Güneş’te dehşetli patlamalar manyetik fırtınalar
olacakmış ve Dünya’nın elektrik sistemini altüst edecekmiş. Son
yüzyıl içinde buna benzer hadiseler olmuş.
Şeyh Efendi, ehl-i sünnet itikâdına ve fıkhına çok önem
verirdi.
Osmanlı saltanatına ve hilafetine bağlıydı. Hânedan-i Âl-i Osmanı
severdi.
Tarihini unuttum, Flash TV’de kendisi ile bir röportaj yapmıştım.
Çok beğenilmiş, defalarca tekrarlanmıştı.
Bir Müslüman için bir tek insanın hidayete gelmesine bile vesile
olmak ne büyük bir başarı ve mazhariyettir. Şeyh Efendi, binlerce
Hristiyanın, ateistin, gayrimüslimin hidayetine vesile olmuştur. O
Müslüman etti demiyorum, vesile oldu diyorum.
Şeyh Efendi, arada bir bendenize zarf içinde bir miktar para
gönderirdi. Bendeniz de fakirlere dağıtırdım. Vefatından sonra has
müritlerinden Ferruh Bey dostum geldi, cüzdanından bir zarf
çıkarttı. Size vermeyi unutmuşum, Şeyh Efendi ölümünden önce
vermişti dedi. Açtım baktım, içinde bir miktar para. Bir iki fakir
öğrenciye harçlık vereceğim, sevabı Şeyh Efendi’ye…
Sahih itikâda, namaza, imana, Kur’ana, Şeriat-ı Garra-i
Ahmediyye’ye, Tarikat-ı Muhammediye’ye hizmet etmek ne büyük bir
saadettir. Şeyh Nazım Efendi Hazretleri’ni hayırla yâd ediyor,
Cenâb-ı Hakk’tan rahmet diliyorum.
(İkinci yazı)
Birlik Rahmet Tefrika Azaptır
MÜSLÜMAN ismi taşıyan bazı kişilerin İslama çok âdice
saldırdıklarını görüyoruz.
Bunlar, İslamdan dönmüş eski Müslümanlar mıdır?
İçlerinde belki böyleleri vardır ama yüzde bir nispetinde bile
değildir onlar.
İslama saldıranlar Kriptolardır. Yahudi Kripto, Haçlı Kripto.
Onların iki kimliği vardır. Dıştan dinsizleşmiş Müslüman, asıl
kimliği ise Yahudi veya Haçlı.
Müslümanlar bunlara karşı İslamı gereği gibi koruyamıyor.
Çünkü Türkiye Müslümanları tek bir Ümmet oluşturmuyor. Kriptolar
onları bin parçaya bölmüştür. Bölünmüşler kendilerini
koruyamaz.
Müslüman kesim, Kriptoların inkılapları ve dolapları yüzünden
şifahî kültür çukurlarına düşmüştür. Şifahî kültürlüler kendilerini
ve dinlerini koruyamaz.
Çoğunluğu oluşturan Müslüman kesimde tefrika, fitne fesat, nifak
şikak vardır; ittihad, birlik, medenî kültür yoktur. Bu
durumdakiler kendilerini koruyamaz.
Sünnî Müslümanlar o hale gelmiştir ki, birleşmemek konusunda sıkı
bir ittifak içindedirler.
Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da olanlardan ibret alınmamaktadır.
Müslümanlar böyle param parça, darmadağınık olmakta devam ederlerse
halleri Suriye ve Mısır Müslümanlarından daha kötü olur.
1912’de de böyleydi. Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan
Osmanlı devletine saldırdı ve koskoca Rumeli birkaç haftada
elimizden çıktı.
Müslümanlar tek bir Ümmet olmazlar, râşid ve âdil bir İmam’a biat
ve itaat etmezlerse onları zillet, esaret, yenilgi
beklemektedir.
Hiçbir islamî cemaatin, tarikatın, grubun, hizbin, fırkanın “Biz
kendi vazife ve hizmetlerimize bakarız, Müslümanların tamamı bizi
ilgilendirmez” demek lüksüne, şansına sahip değildir.
İşlerini istişare=şûra ile görmeyen bir İslam toplumu perişan ve
pişman olmaya mahkumdur.
Batıdaki Müslümanın ayağına diken batsa, doğudaki Müslüman onun
acısını kalbinde duymalıdır.
Ben (A) tarikatına mensubum, (B) tarikatı beni ilgilendirmez demek
intihardır.
Müslümanın mensubiyet kimliği Ümmet-i Muhammed (Salat ve selam
olsun ona) birliği içinde olmaktır. Ana kimlik budur.
Cemaat, tarikat, vakıf, dernek, grup kimlikleri alt-kimliktir.
Mü’minlerin günah ve kusurları yüzünden birbirlerine soğuk
bakmaları, düşman olmaları korkunç bir gaflettir.
Hiçbir Müslüman bozuk ve sapık düzenlere güvenmesin. Onlara
güvenilmez.
Hiçbir Müslümanın İslam düşmanı kafirleri ve münafıkları dost ve
velî edinmeye hakkı yoktur.
Mü’minler birbirlerinin dostu ve velisidir.
Sahih itikadı ve beş vakit namazı yitiren bir İslam toplumu
kurtulamaz, necat ve felah bulamaz, izzet ve haysiyet içinde
yaşayamaz.
Yıllardan beri şöyle bir davet bekliyorum: “M. Şevket Eygi bey…
Müslümanların tek bir Ümmet olması için müzakereler yapılacaktır.
Filan tarih ve saatte bu toplantıya katılmanızı bekliyoruz…”
Böyle bir davet yok, müzakere yok… Bin kadar cemaat, tarikat,
fırka, hizip, grup var. En ufak bir birleşme, Ümmetleşme
teşebbüsü=girişimi yok.
Ümmet birliği yok, kaos ve anarşi var.
Birlik yok, İslamcılıklar Protestanlığı var.
Hadîs-i şerifi hatırlatıyorum: Birlik rahmettir, tefrika
azaptır…