GEÇENLERDE yazmıştım.
“Sükût-u Lisan Selâmet-i İnsan” başlığı ile yayınlanan yazı beklediğimden daha fazla ilgi gördü. Farklı bir açıdan “Sessizlik Eğitimi ve Kalbin Halveti” serlevhasıyla neşredilen daha önceki bir yazı yine alaka görmüştü. İlginç karşılanan arkadaşımın dedesine ait şöyle bir hatırasını aktarmıştım o yazıda:
“PALTOSUNUN iç cebinden kendi tülbentini çıkarıyor ve özenli bir ciddiyetle başına örtüyor. Sadece göz işaretiyle onlardan da aynı şeyi yapmalarını emrediyor.
Kemal-i ciddiyetle herkes aynı şeyi yapıyor ama kimse bunun ne anlama geldiğini bilmiyor.
Ne kadar süreceğinden habersizler.
Amacın ne olduğuna dair en küçük bir bilgileri ve tahminleri de bulunmuyor.
Diz üstü kıpırdamadan sadece önlerine bakarak bir nevi “Nazar berkadem” yapıyorlar.
Ne oturuşlarını bozabiliyorlar ne bakışlarını sağa sola kaydırabiliyorlar ne de kalplerinde kaynayan soruları yanlarındakine çok istemelerine rağmen sorabiliyorlar. Tam bir sükût halindeler.
Bu “Sessizlik eğitimi” tam üç saat kesintisiz olarak sürmüş ve haftada iki kez olmak üzere bir yıl süresince devam etmiş.”
…
KONUŞUYORUZ ama muhteva noksanlığımız var. İçerik yok. Lisanın rayihasını barındırmıyor. Keyif vermiyor. Zenginleştirmiyor. Yaralarımızı sarmıyor. Kalkındırmıyor. Şifa sunmuyor.
Çünkü gevezelikten öteye gitmiyor, racon kesmeyi aşamıyor, ezber tekrarından başka bir yanı bulunmuyor. Düzensiz, plansız, muhtevasız, gelişigüzel ve saçma… Seksenli yıllarda “Konuşuyoruz ama nece konuşuyoruz” şeklinde bir şarkı vardı şöhret olan. Lafazanlık dediğimiz şey bu işte. Âşık Mahsuni Şerif bu hâli “Zevzeklik” olarak isimlendiriyor.
Dilbaz olmak ise daha farklı. Gönlü hoş eden sözler için kullanılır. Sıcakkanlılık ve esprili anlatım söz konusu olduğundan gevezelik sırasında olduğu gibi üzerimize kasvet çöreklenmez. Farsçada gönül anlamına gelen dil kelimesinden türetilmiştir. Aynı kökten “Dilara” kelimesi türetilmiştir ki, gönlü süsleyen sevgili mânâsına gelir ve kız çocuklarına isim olarak konulur. Aynı şekilde erkek çocuklarına “Dilaver” ismi verilir ki, yiğit ve korkusuz kişi demektir. Neyse yine mevzuyu çatallandırmayalım.
…
GEVEZELİĞİMİZİ yenmemiz için “Sessizlik Terapisine” ihtiyacımız var. Anlamlı susmayı başka türlü öğrenemeyeceğiz. Yaşadığımız bu baş döndürücü hızla akan dünyada zihnimizi sakinleştirmeye, kalbimizi durultmaya, aklımızı gerekli ve yararlı işlere yönlendirmeye mecburuz.
Psikolojik iyi oluşa erişmek için bu yönde çabalamalıyız.
…
SESSİZLİK terapisi bizi kendimiz üzerinde düşünmeye sevk edecek. Kendilik bilinci yolculuğumuzu teşvik edip kolaylaştıracak. Kendimizi yönetme, sınırlarımızı belirleyip bunlara riayet etme gibi pratikler kazandıracaktır. Kendimizin efendisi olabildiğimizde metin olacağımızdan gevezeliklerimiz son bulup gönül alan konuşmalara yönelebileceğiz. Geveze değil dilbaz olacağız.
…
KEŞİF yapabilmek için sessizliğe ihtiyacımız var. Hayatı, olayları, tabiatı, evrende olup biteni keşfedebilmek için dış ve iç gevezeliğimizi sonlandırmamız gerek. Evvela kendimizi duymaya başladığımız için etrafımızı da duymaya başlayacağız. Rüzgârın uğultusu konuşacak bize, derenin çağıldaması fısıldayacak, yağmurun damlayışı gözümüzü açacak, şimşeğin çakması zihnimizde yeni yolaklar açacak. Koşarak önünden geçip giderken daha önce hiç görmediğimiz ağaçlar tomurcuklanarak kalbimize tebessüm yüklü selamlar gönderecek. Gökyüzü enginliği, denizler derinliği, yıldızlar yârenliği, toprak bereketi hatırlatacak.
…
GEVEZELİĞİMİZ izale olunca dengeyi bulacağız. Uçlarımızı törpüleyecek, süngülerimizi kınına sokacağız. Savunma kılıfına bürüyüp sakladığımız saldırılar geri çekilecek ve kendimizi doğru ifade etmeye başlayacağız. Sessizlik terapisi bize zalim olmamayı ama mazlum da olmamayı belletecek.
…
MUTLULUK yoldaşımız huzur barınağımız olacak gevezeliklerimizi ardımızda bıraktığımızda. Hırslarımızı gemlemeyi öğreneceğiz çünkü. Nefsimizin uğultularını boğacağız. Kalbimizi işitmeye başlayacağız. Hakkımıza razı olacağız. Ne yedireceğiz ne de bize ait olmayana göz dikeceğiz. Emeğimizin getirisine gösterdiğimiz rıza sağduyuyu yayacak ve çevrede bir sükûnet limanı oluşacak.
..
GEVEZELİĞİN bitmesi zihnimizdeki kahredici gürültüyü sonlandıracak. Dinlenecek. Mola vermeyi öğrenecek. Telaşeden kurtulacak. Dolayısıyla kaygı denizi dalgalarını kıyılarımızdan çekecek. Tufandan ve dalgaların bizi içine çekmesinden emin olacağız. Yaşama şevkimizi yeniden kazanacak ve neşemiz geri dönecek. Dağılan dikkatimiz yoğun sis bulutunun dağılması gibi ortadan kalktığından odağımızı şaşırmayacağız. İyilerle olup iyiliklerimizi çoğaltacağız. Çünkü iletişim kazalarından arınmış olacağız. Farkındalığımızın güzel meyvelerini hayat sepetimize dolduracağız.
…
SESSİZLİK terapisi öfkenin esaretinden azat edecek. Sahip olmadığımız ve ayrıntısını bilmediğimiz mevzularda konuşmamayı belletecek. Başkalarına kendilerini kötü hissettirecek söz ve eylemlerden ırak tutacak. Nefsimizin bizi kışkırttığı ne varsa üzerinde düşünme fırsatı bulacağımızdan artık geri durmayı başarmış olacağız. Sonradan nedamet getireceğimiz fiillerden kaçacağız, tüm kaçma çabamıza rağmen yine de yakalanmışsak tövbe etmeyi deneyimleyeceğiz. Bizimle alakalı olmayan konularda söz israfı yapmayacağız, eğer alakalıysa yeteri miktarda kanıta dayalı konuşacağız. Köpürtmeyeceğiz. Eleştiriyi kabul edeceğiz ama yıkıcı eleştiri yapmaktan uzak duracağız. Hak edilmeyen övgüleri ne kabul edeceğiz ne de başkasına bunu yapacağız.
Hasılı sessizlik terapisini ciddiye almak, gevezeliklerimize pranga takmak için elzem.
Ya Selam!