Tarihten sayfalar okurken “bu nasıl olmuş, nasıl müsaade edilmiş, niye kimse harekete geçmemiş ki” gibi söylemlerim olurdu.
Tarihten sayfalar okurken 'bu nasıl olmuş, nasıl müsaade edilmiş, niye kimse harekete geçmemiş ki' gibi söylemlerim olurdu. Hatta 7 Ekim'den çok kısa bir süre önce Srebrenitsa Katliamı'yla biraz ilgilendim. Şimdi, hayretle okuduğum o satırların ve izlediğim sahnelerin içindeyim. Ben, tarihin içindeyim.
Hani diyor ya şair:
'Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar.
Ben yaşarken koptu tufan,
Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat...' (¹)
'Anlatsana lütfen, nasıl günlerdi' diyerek, Milli Mücadele günlerini anlatmalarını istediğim o yaşayan çınarlardan biri de artık benim. Çocuklarımın, torunlarımın kitaplardan okuyacakları ve filmlerini izleyecekleri 'Gazze'deki Kutlu Direniş ve Zafer' hadisesine şahidim.
Peki, çocuklarım ve torunlarım bu şahit olduğum günleri bana sorduklarında nasıl izah edeceğim? Olayları anlatmamı istediklerinde nasıl açıklayacağım? 'Sen ne yaptın' dediklerinde ne diyeceğim? Kaldı ki çocuklarıma ve torunlarıma anlatmaya yüzümün olmadığı bir durumda; beni yaradana, koruyup kollayana, rahmetiyle sarıp sarmalayana karşı halim ne olur?
Sadece 7 Ekim ve sonrasındaki süreci ele alacak olursak, şu satırları yazdığım esnada Soykırım'ın 109. gününe adım attık. Şaka değil, 109 koca gün. Tüm dünyanın gözü önünde, Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları ayaklar altında alındı. Bebekler katledildi. Çocuklar katledildi. Kadınlar katledildi. Hamile kadınlar katledildi. Gazeteciler katledildi. Doktorlar katledildi. İnsanlık katledildi..!
Bu tabloyu kendime izah edemiyorken, başkasına nasıl anlatabilirim?
Uhud'u, Bedir'i, Nuh'un (a.s) gemisini hep uzakta aradık ey iki milyar.
Tarih ayağımıza geldi.
İşte, önümüzde düşman ve ardımızda Bedir.
İşte, altımızda Uhud ve eteğinde ganimetler.
İşte yanaşan Nuh'un (a.s) gemisi ve elimizde biletler...
Ortada bilmem kaç bölümlük bir dizi var. Bu diziyi yayınlayan, son bölümünü de yazdı elbette ve nasıl biteceğini ilan etti. Hepimiz biliyoruz, çok iyi biliyoruz. Son bölüm için bir vaat var: Mutlu son.
Sorun şu ki, bizler kaçıncı bölümde olduğumuzu bilmiyoruz. Bu dizi bir gün bitecek ve biz artık son bölüme çok yakınız. Belki sondayız, belki ramak kaldı, bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var, ne yapıp etmeli ve son bölümden önce diziye yetişmeliyiz.
Belki başrol, belki figüran, belki kamera arkası.
Bir yol bulmalı ve senaryoya dahil olmalıyız.
(¹) Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar, İsmet Özel