Bugün, bakkalın önünde sıcakta oturmuş bekleşen altı çocuğun gülümsemesini satın almak için onlara dondurma ısmarladım. Bu aktivite; her zaman yetişkinlerin kanayan vicdanlarının yara bandıdır...
Bugün, bakkalın önünde sıcakta oturmuş bekleşen altı çocuğun gülümsemesini satın almak için onlara dondurma ısmarladım. Bu aktivite; her zaman yetişkinlerin kanayan vicdanlarının yara bandıdır. Çocuklar dondurma bitene kadar mutludur. Onlara kendi içinizdeki gibi uzun soluklu bir sevinç armağan ettiğinize inanır, aynı yoksul hüzünlerine dönmeden, dondurma bitmeden yanlarından ayrılırsınız. Üç beş liraya satın alınacaklar arasında, en iyi uyuşturuculardan biriyle, kanamayı bi süreliğine durdurup yola devam edebilirsiniz.
Yalnız bu kez içlerinden biri, benden daha iyi bir kandırıkçı çıktı. Altı dondurmayı sayarak ellerine verdikten sonra, peşimden kasaya geldi.
Yanındaki küçük oğlanı yavru kedi gibi bana itiyor ve ona dondurma kalmadığına yeminler ediyordu. Marketin sahibi de ben alırken saymıştı ama çocuk öyle ikna ediciydi ki, ikimiz de yaptığımızdan şüpheye düştük.
Parkta bahçede, kapıda bacada, her gördükleri çocuğa, "düşersin, üşürsün" gibi telkinlerle, gelebilecek felaketlerden nasihat yeşerten yaşlılarımızın motivasyonuyla, bu çocuğun yapağı gibi karışmış saçlarına elimi koyup "asla yalan söyleme" derken, bana bakışı, beni aldı seçim sandıklarına, ihale kurullarına, mülakat dosyalarına götürdü. Asla utanmayan bir siyasetçi bakışıydı bu.
Yüzbinlerce dolarlık kol saatiyle, fakirler için ağlıyor, yardım kolisini yaşlı adamın önüne koyup fotoğrafını çekiyor, çamaşır asılı dar sokaklarda takım elbisesiyle kibirle yürüyüp, varoş bir evde sofraya oturuyordu bu bakışlar. Gülünce, içindeki iğrenmeyi saklayarak boynuma sarılıyor gibi hissettim. Asırlık sütunlara sarılmış yılanlar gibi hissizdi. Koca koca insanları ustaca oynatabiliyordu parmağında.
Sonuçta ben yedi dondurma ücreti ödeyip gittim. Gerçekten iyi ahlaklı, yumuşak huylu insanlar, politik zaferler kazanabilirler mi? Yoksa sadece faturayı mı öderler?
İyi ahlaklı siyasete hala inananlar, tam zıt düşüncede birinin gözüyle yorumları okusunlar. Karşı tarafı ahlaksızlıkla suçlamak, siyasetin temel ahlak prensiplerinden biridir. Alternatifiniz ne kadar ahlaksızsa, siz o kadar puan kazanırsınız. Tüm gayret haklı davanın ahlaki ve psiklojik üstünlüğünden çok, öteki tarafın alçaklığına kanalize edilir.
"Öteki" kavramı, doğru bir bakış açısı geliştirmek için önemlidir. "Kral çıplak" diyecek cesaret daima "öteki"nin rolüdür. Aynı zamanda bir psikolog gözüyle kendindeki nahoş yönlerin, bilinçsiz olarak "öteki"ne aktarılması da söz konusudur.
Öteki taraf daima bulunduğunuz yerden karanlıktır. Öyle olmalıdır.
"Ötekileştirme"de karşı tarafla ilgili kalıp yargılar daima düşmanca ve aşağılayıcıdır. Bu kelime "böl parçala yönet" sisteminin çikolatalı ekmeği gibidir.
Gezi olayları deyince, sağcıların aklına, eylemcilerin eline geçip ölümüne dövülen polisler, yakılan otobüsler gelir. Öteki taraf bütün bu anarşizmin ortasında ölen çocuğu tutup size doğru iteler. Faturayı ödemenizi ister. Onlara göre 15 Temmuz'da insanlar bilinçli bir şekilde çarpıştırılmıştır. Ötekileştirildiğinizde iyi ahlaklı siyaset yapma hayaliniz; duygularınız ve değerleriniz arasında tost kaşarı gibi eriyecektir. Haykırmaya başlayınca da mahalle kabadayısı olmakla suçlanırsınız.
Aynı dili kendi haklı davanızda kullanmaya başladığınızda, onlardan bir farkınız kalmaz.
Doğru iletişim dilini kullanan, dondurmaları eşit paylaştırabilen ve faturayı tereddütsüz ödeyen kişi gerçek bir politikacıdır...
Peki dondurmaların eksik olduğuna yemin eden kişi doğru söylüyorsa? Siz yanlış saymışsanız ve burada karşı tarafı ötekileştiren sizseniz?
Bu muhasebede delikanlı bir şekilde fazla da olsa faturayı ödeyebilen de "insan"dır. Herkes politika bilmek zorunda değildir ama herkes insan olmak zorundadır.