Antik çağda Yunan halkının; kadim olmayan, baki de olmayan, adil de olmayan, yenilmez de olmayan, gaffar, rahim, işiten, gören, affeden gibi vasıflara da sahip olmayan bir yüce tanrısı vardı; Zeus.
Antik çağda Yunan halkının; kadim olmayan, baki de olmayan, adil de olmayan, yenilmez de olmayan, gaffar, rahim, işiten, gören, affeden gibi vasıflara da sahip olmayan bir yüce tanrısı vardı; Zeus.
Zeus kendisi, ilk karısı Metis'i yutmuştu. Ama öte yandan yamyamlık yapıyorlar diye halkına bir sel felaketi göndermişti.
İnsanlar onun gazabından korkuyor, ondan medet umuyordu ama o; kralın kulede mahpus kızına, öbür kralın karısına, gördüğü her güzele aşık oluyor, herbiri ayrı kadından yüzlerce çocuk sahibi oluyordu.
Tabi bunlar gerçek değil arkadaşlar. Bunlar antik dönemin hikaye anlatıcılarının, halka çeki düzen vermek, korkutmak ve yönetmek için uydurdurduğu hikayelerdi. İnsanlar bu hikayeleri dinliyor, tabiattaki açıklanamayan olayları; mevsimleri, depremleri, güneşin doğuşunu, sönen yıldızları anlamlandırıyor, tanrısal bir tezahür ya da tanrının bir işi olarak kutsallaştırıyorlardı.
Antik Yunan'da, Antik Roma'da, İskandinav yarımadasında, Mezopotamya'da, Mısır'da... İnsanlık tarihi kadar eski ve etkileri günümüze kadar uzanan geniş bir kült silsilesinden bahsediyorum.
Dönemin inanç sisteminin bütününe kısaca Paganizm diyoruz biz. Paganlar esasında putperest değillerdir ya da çok tanrılı dine inanırlar diye özetlenemezler.
Paganizm en kısa özetle; halkın neye inandığıdır. Avam tabakasının kontrole, destana, hikayeye, efsanelere, uyduruk kahramanlara, canavarlara, hayal gücüne, korkuya, teslim olmaya müsait zemine sahip bir yaşam tarzıdır.
İşin tabiatla özdeş hale gelmesi bana göre hikayelerin görsel olarak beslenmesiyle doğru orantılı olmalı.
Bir örnek olarak; Medusa'yı öldürmek için yola çıkan Perseus, Medusa'nın bulunduğu adanın yerini öğrenmek için üç kardeş cadı olan Graeae kardeşlerin yanına gider. Kardeşlerin üçünün de gözleri kördür ve elden ele dolaştırdıkları göz sayesinde herşeyi görebilmektedirler. Perseus gizlice yaklaşıp bu gözü ellerinden kapar. Üç cadı tamamen karanlıkta kalmıştır ve feryad etmeye başlarlar.
Eğer iyi bir hikaye anlatıcısıysanız, gökyüzünde o dönem elinde Medusa başı tutan Perseus yıldız kümesinde, belli zamanlarda kaybolup geri parlayan (aslında birbirinin etrafında dönen iki yıldız oldukları için bazen birbirini perdeleyip kararırlar) yıldızı bilirsiniz ve "işte bakın yıldız karardı, Graeae kardeşler karanlıkta kaldı" diyerek hikayeyi daha gerçekçi, daha enteresan hale getirebilirsiniz.
Dünyanın bilinen en eski dönemlerinde bile tabakalı toplumun açık izlerini gözlemleriz. Bir üst sınıfın varlığı daima en alt tabakanın varlığına bağlıdır. Köle, işçi, emekçi kesim adeta elitlerin varlığının garantisidir. Bu yüzden tarih boyu hak din için gönderilen peygamberler, tabakasız toplum ve eşitlik vaadi nedeniyle, Firavun gibi hükümdarlar tarafından kabul görmemiştir.
Binlerce yıl geçse de, üst sınıfın derdi hep aynıdır. Proleter kesim, kafese ayağı iple bağlı bir kuşun uçup gitmesi kadarcık bir özgürlük, açlıktan isyan etmeyeceği kadar zenginlikle yetinip, çalışmaya devam eder.
Rahatlığın ucu kaçınca; savaşlar, salgın hastalıklar, ambargolar, yasaklar, darbeler ile şamarlanıp haddini bilmek zorundadır. Birçok ülkenin tabanı, kendi tarihini, kahramanlarını ve düşmanlarını kontrollü olarak öğrenir.
Paganizm işte burda çok anlamlı bir boşluğu doldurur. Televizyonda bir hikaye anlatıcısı vardır. O bazen bizden biridir. Saçmasapan şeyler konuşur. Ama hitabetiyle hayran bırakır. Açık açık yalan söyler. İnandırır, sindirir, yönlendirir. Bazen avutur. Bazen heyecanlandırır.
Kitapları ve belgeleri okuyan üç beş meraklı dışında kimse söylediklerinin yalan olduğunu kanıtlayamaz. Kanıtlayanlar da sesini onlar kadar duyuramaz.
Bugün bir uydurma ses kaydını, yalan bir görseli ya da üfürükten teyyare bir komplo teorisini, whatsapp gruplarından ya da sosyal ağlardan kolaylıkla yayıp, halkın fikirlerini kontrol edebilirsiniz.
Bizim insan olarak en temel yaratılış amaçlarımızdan biri hakikati bilmek-bulmak olmalıdır. Cehaletin hiçbir mazereti olamaz. Hikayelerle avutulan değil, onları tartışabilen bireyler olmamız gerekir.
Zeus'a tapınanlara gülmek yerine kendi halimize bi baksak iyi olur.
Dedem rahmetlik, fikrini belirttikten sonra şöyle bitirirdi: "Diyen gitti!"