Ortadoğu geçmişten bu yana çok kanlı savaşlara sahne olmuştur.
Ortadoğu geçmişten bu yana çok kanlı savaşlara sahne olmuştur. Bu sahnede ki en kanlı savaşlardan birini de Arap-İsrail savaşları oluşturur. İsrail, geçmişten bu yana yani İbranilerden beri bu topraklarda ‘’Arz-ı Mevud’’ hayalini gerçekleştirmek için her yola başvurmuş ve hala başvurmaktadır.
Araplar maalesef kendi içinde tam manası ile birlik olamıyor. Tabii bu da İsrail ve onun küresel destekçilerinin sürekli işine geliyor. Mesela Altı Gün savaşlarında İsrail’in Arap komşuları Mısır, Suriye ve Ürdün açıktan İsrail ile savaşmış ancak birçok olayda olduğu gibi bu savaşta da açıktan saldırmak yerine kapalı bir şekilde Arap ordusuna silah ve mühimmat (az miktarda) desteği veren Ortadoğu’nun ABD’si olan Suudi Arabistan, her zaman ki gibi kapalı oynayarak aktif yer almaktan kaçınmıştır. Birçok olayda maalesef Suudi Arabistan’ın özellikle bu son dönemlerde, ABD, İsrail, İngiltere gibi küresel güçlerle aynı çizgide hareket etmesi artık olağan ve alışılagelmiş bir hareket tarzı olmuştur. Bu hareket tarzı maalesef Suriye olayında tavan yapmıştır. 5 Haziran 1967’de başlayan bu ‘’Altı Gün Savaşları’’ İsrail’in kesin üstünlüğü ile bitmiş ve bu savaştan sonra İsrail bir hayli güçlenmiştir. İsrail, Araplarla yaptıkları bu savaşları kazanmalarını İsrail hava kuvvetlerine ve istihbarata borçludur. Her ne olursa olsun bu topraklarda İstihbaratı kuvvetli olan Devlet kazanır…
Bu savaşlarda İsrail'in askeri üstünlüğünün nedeni yüksek seferberlik gücü, istihbarat, komuta ve kontrol hâkimiyeti ve hava sahasını denetim altına almasıdır. Araplar ise değişik ordu sınıflarını bir arada kullanmayı bilseler de buna uyum sağlayamamışlar, ordularını bürokratik anlayışla yöneterek İsraillilere karşı inisiyatiflerini kaybetmişlerdir. 1973'teki savaşta da İsraillilere destek için Amerikalıların kurdukları hava köprüsüyle onlara yardım sağlamaları önemli bir noktadır.
Günümüzde Suriye olaylarında aktif rol alan ülkelerden biri de hiç şüphesiz İsrail’dir! Suriye ile İsrail arasında ki geçmişte yaşanan ‘’Su yolları’’ sorunu da üzerinde durulması gereken bir husustur. Zira bu husus bir nevi de olsa (Golan Tepeleri gibi) bugün yaşanan olaylarda payı olacak cinsten bir husustur. 1964 yılında İsrail, Ulusal suyolu projesi için Ürdün Nehri'nden su almaya başladı. Ertesi yıl ise Arap devletleri, Ürdün Nehri'nden gelen suyun İsrail'e akmamasına yol açacak planlarını devreye soktular. Bu plan İsrail'in ulusal suyolu kaynaklarını %35, ülkenin toplam su kaynağını ise %11 azaltacaktı! İsrail Savunma Kuvvetleri (ISF) Suriye'de inşa halinde olan baraj tesislerine Mart, Mayıs ve Ağustos 1965'de saldırılarda bulundu. Bu saldırılar Suriye - İsrail arasında savaşa dek süren uzun sınır çatışmalarına yol açtı. Bu sınır çatışmaları halen az da olsa devam etmektedir. Yine baktığımız zaman ‘’Büyük Orta Doğu’’ Projesinin (Aslında Büyük İsrail Projesi) en önemli ayağı hiç şüphesiz su yollarıdır. Fırat ve Dicle nehirleri bu projede gayet önemlidir.
Bu topraklarda ki birçok olayı bu proje bağlamında almak
mümkündür. Bu proje ve projenin analizi üstüne epey bir yazı
yazdım. Ancak şunu asla unutmamak gerekir; ne Arap-İsrail savaşları
nede bölgede yaşanan diğer hadiseler Büyük İsrail Projesinden
bağımsız değildir. Süreç adım adım işliyor. Türkiye bu projenin
İran ile birlikte en büyük ayağını oluşturuyordu? Ama İran’ın Derin
Dünya Yöneticileri ile anlaşması sonucu, İbre Asya hedefleri için
geçiş yeri olarak kullanılacak ülke olan Pakistan’a dönmüştür. Bu
bağlamda çok yakın zamanda Pakistan’da bazı menfii olaylar artacak
ve Pakistan bölünmenin eşiğine doğru gelecektir. Pakistan’dan sonra
en büyük hamle ise Türkiye üzerinde yapılmaya çalışılacaktır. Bu
bağlamda Türkiye’de bu proje kapsamında İsrail için can damarı
niteliğindedir.
Son zamanlarda ki Terör olaylarında Taksim bombası dahil olmak üzere bazı olaylarda özellikle Tel-Aviv’in bir numaralı taşeron örgütü olan IŞİD vasıtası ile bu tür eylemler yaptırılarak bazı planlar için düğmeye basıldığını görmekteyiz. BİP (Büyük İsrail Projesi) Projesi kapsamında bölgede IŞİD, Pkk, Ypg vs. gibi taşeron örgütler kullanılarak zemin oluşturulmaya başlanıyor. Bütün mesele bölgedeki Büyük İsrail’in güvenliği ve sınırları meselesidir! Çok basit bir İstatistikten çıkarılan bir sonuç var. Bugüne kadar IŞİD’in öldürdüğü bir tek İsrailli sivil veya asker yoktur. IŞİD’in İsrail’e en ufak müdahalesi dahi söz konusu değildir. Buda mı tesadüf acaba!
Evet, sevgili dostlar son zamanlarda Ortadoğu şekillenirken İsrail’in çok fazla ortada sesinin çıkmaması, planlarının yavaş yavaş hayata geçmesinden dolayıdır. Artık Şeytanilerin ve Ruhanilerin savaşı başlamak üzere! Uzun yıllardır bölge buna hazırlanıyordu. Beklenen gün çok yaklaştı. Ve unutmayın ki Kudüs ve Ortadoğu’nun anahtarı Türkiye’dir. Türkiye olmadan bu kilidi açamazlar. Türkiye’yi oyun dışında tutmaya kararlılar. Ama bu sefer umdukları gibi olmayacak! Türkiye=Bölgenin Anahtarı… Yani biz olmadan olmaz.
Son günlerde ülkemizde yaşanan Kaos tam hızıyla devam ederken, bölgenin kaos mimarları da planlarını hayata geçirmeye devam ediyor. Bölge bu kadar hareketliyken, Türkiye’nin asla durağan olmaması gerekir. İkiyüzlü Batılı Devletler üç maymunu oynamaya devam ediyor. Bu bağlamda Mazlumların umudu Türkiye’nin yeniden dirilişine ve ayağa kalkmasına çok ihtiyaç vardır.
Ve son söz: ‘’ Kimin bir hesabı varsa, şüphesiz Allah’ın da bir hesabı var. Allah daha Nurunu tamamlamadı’’