Birkaç sene önce, PKK’yı bitirmek, doğu ve güneydoğuda iç barışı
sağlamak için bazı çareler, çözümler ve tedbirler teklif etmiştim.
Bunlardan biri o bölgelerde Şeriat ilan edilmesiydi…
Ne kadar uçuk bir fikir ve teklif değil mi?
Uçuk ama isabetli bir teklifti bu.
Bazıları Şeriat deyince yerinden hopluyor.
Niçin korkuyorlar?.. Şu anda, demokrasinin ve insan haklarının
beşiği olan İngiltere’de tam 85 Şeriat mahkemesi var. Birilerinin
iki kıblesi var. Onlar hem Müslüman, hem de Atatürkçü. Bu iki kıble
kesinlikle birbiriyle bağdaşmaz.
Laik Fransanın iki bölgesinde, Alsaz Loren’de laiklik yok.
Cumhuriyet rejimi oralarda Katolik papazlarının, Protestan
pastörlerinin, Musevi hahamlarının maaşlarını devlet bütçesinden
ödüyor.
Türklerle Kürtler bin yıl boyunca İslam Kur’an Şeriat bayrağının
gölgesinde birlikte yaşadı.
PKK terörü ve hareketi, dıştan Kürt görünüyor ama aslında Kripto
Yahudi ve Kripto Haçlı hareketidir.
Son otuz yıl içinde çarpışırken öldürülen nice PKK teröristinin
sünnetli olmadığı hatırlanmalıdır.
Şu meşhur, malum, mahut zatın asıl ismi Artin’dir ve kendisi Kürtçe
bilmez.
Doğu ve güneydoğu’da Şeriat ilan edilmesine kimler karşı çıkar?
Sabataycılar bunu nefretle karşılar, asla istemez.
Kripto Hıristiyanlar istemez.
Karaylar istemez.
Kırımçaklar istemez.
Pakraduniler istemez.
Tatlar (dağ çufutları ) istemez.
Türk vatandaşı olmuş Meşhed Yahudileri istemez.
Boğaziçi aşireti istemez.
Onlara benzeyen benzetilmiş türediler istemez.
Türkiyenin bütünlüğünü korumak istiyorsak her çareyi, çözümü
düşünmeli, her tedbiri almalıyız.
Birtakım çağdaşlarda ve düzencilerde Lukas Notaras kafası ve
zihniyeti var. Kur’an ve Şeriat düzeni gelmesinden ise batsın şu
ülke diyorlar ve batırıyorlar. Otuz kırk seneden beri Kürt
vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde İslamı, İslam kardeşliğini
yıkmak için her habaseti ve hıyaneti yaptılar. Bir köy halkına
insan pisliği bile yedirdiler.
O bölgelerde binlerce gizli veya yarı gizli medrese vardı, onları
yıktılar, tarikatları sabote ettiler.
Müslüman Kürtleri zayıflattılar.
Bediüzzamanın istedikleri yapılmış olsaydı bugünkü kaos, anarşi,
terör olmazdı.
Radikal önlemler almak için vakit geçti mi? Bence henüz daha
geçmedi. Suya sabuna dokunmadan, aman ne şiş yansın ne kebap
zihniyetiyle, hem Atatürkçülük hem Müslümanlık edebiyatıyla işler
kesinlikle düzelmez. Okların bir kısmı yaylardan çıkmıştır, bir
kısmı çıkmaya hazırlanmaktadır.
1923 Cumhuriyetine dönülürse belki düzelme olacaktır.
Bugünkü resmî ideoloji sistemi ve düzeni ile âsâyişi korumak, iç
barışı ve sosyal mutabakatı sağlam mümkün görülmüyor.
Hangi şehrimizde olmuştu, bir hafta önce heykelin başını
kopartmışlar, top gibi tekme atıyorlardı.
Ya İslam ve iman kardeşliği, yahut kaos, anarşi, çözülme, dağılma,
parçalanma.
Seçim bize aittir.
(İkinci yazı)
Müslümanlar İslam’ı
Yeteri Kadar Savunmuyor
YERLİSİ yabancısı İslam’a saldırıyor. Kimisi pek âdi ve bayağı bir
üslupla saldırıyor. Kur’ana, Şeriata, mukaddesata seviyesizce,
bedevice , yobazca saldırıyorlar.
Çoğunlukta olan Müslümanların (yasal sınırlar içinde) bu
saldırılara tepki göstermesi, cevap vermesi, resmî otoritelere
şikayet etmesi gerekmez mi? İşte bu gereği gibi yapılmıyor. Gereği
gibi dedim… Birkaç cılız inilti yeterli değildir.
İslamî kesim kendini koruyamıyor. Kur’anı, Sünneti, Şeriatı
koruyamıyor.
Çünkü islamî kesim param parça, bölük pörçüktür.
Çünkü islamî kesim, nâdir istisnalar dışında şifahî kültürlüdür.
İslam medeniyetiyle medenî değildir.
Mevcut birbirinden kopuk cemaatlerin çoğu siyasî iktidardan
yanadır. Bir kısmı ise siyasî iktidara muhalif. Devlet içinde
devlet haline gelmiş büyük bir cemaat ise iktidarla savaş
halinde.
Müslüman bir ülkede İslama, Kur’ana, mukaddesata saldırılır ve
Müslümanlar savunma yapmaz, saldırıları (yasal sınırlar içinde)
protesto ve def’ etmezlerse onların gelecekleri karanlıktır.
Müslümanlar dinlerini savunmayı önemli görmüyor.
Görselerdi, yüz binlerce, hattâ milyonlarca mail, dilekçe
göndererek protesto ve şikayet ederlerdi.
Dini ve mukaddesatı koruyan kanunlar var ama işlemiyor,
işletilmiyor.
Müslümanların büyük sayıda dilekçe ile bu kanunları işler hale
getirmesi gerekir.
Artık protesto etmek, dilekçe göndermek çok kolay. Müslümanlar bunu
bile yapamıyor.
Maalesef büyük sayıda Müslümanın üzerine ölü toprağı
serpilmiştir.
Müslümanlar, gizli küfür şirk nifak güçleri tarafından
afyonlanmıştır.
Müslümanların dinî hassasiyetleri erozyona uğratılmıştır.
Müslümanlar Divide et imperia=Böl parçala hükmet siyasetiyle
birbirinden kopuk bin parçaya ayrılmıştır.
Ehl-i Sünnetin Ümmet birliği kaldırılmış, yıkılmış, yerine bin
parçalı bir İslam Protestanlığı mozaiği kaosu anarşisi
getirilmiştir.
İslamî kesimin içine giren Ehl-i Sünnet düşmanı nifak ajanları
Müslümanları parçalıyor, sersemletiyor, afyonluyor.
Müslümanların içine büyük sayıda casus, ajan, provokatör, din
sömürücüsü, yönlendirici sızmıştır.
Medenî dünyada serbest olan nice dinî faaliyet, bizdeki azılı İslam
düşmanları tarafından gericilik olarak gösteriliyor.
Diyanet’in dine yapılan âdi saldırıları ilmin ve bilgeliğin
ışığında cesaretle ve yükse sesle cevaplandırması gerekir.
Tesettür savunulmalıdır. Diyanet’in, yıllar önce hazırlayıp
yayınlamış olduğu, tesettürle ilgili iki gerekçeli fetvayı yeniden
milyonlarca adet broşür şeklinde bastırıp yurt sathında dağıtması
gerekir. (Vaktiyle bunları bendeniz bastırıp elli bin kadar
dağıtmıştım.)
Diyanet, büyük cemaatler, büyük İslam dernek ve vakıfları; dini,
mukaddesatı, Kur’anı, Sünneti, Şeriatı, tesettürü, iffeti, İslam
ahlakını, İslam ailesini savunma vazife ve hizmetini terk, ihmal ve
tatil ederlerse, bu konuda gereken her şeyi hakkıyla yapmazlarsa
ülkenin ve halkın başına birtakım azap ve musibetlerin gelir.
Yukarıda anlattığım konularda hiçbir uyanık, şuurlu, sorumlu,
vazifeli Müslümanın bana ne demek hakkı ve tercihi yoktur.
Dinimizi, mukaddesatımızı, Kur’anımızı, Peygamberimizi (Salat ve
selam olsun ona) gereği gibi savunmazsak üzerimize zillet, esaret
iner, kendi vatanımızda agresif dinsizlerin, GY’lerin, egemen
azınlıkların, sömürgecilerin köleleri, şeytanların maskarası
oluruz.