Yazımın önceki bölümünde nüfusun önemi ve ülkemizdeki çocuk nüfusun her geçen yıl belirgin düzeyde düşüşü üzerinde durmaya çalışmıştım. Bu yazımda evlenme ve boşanma ileilgili veriler üzerinde duracağım.
Yazımın önceki bölümünde nüfusun önemi ve ülkemizdeki çocuk nüfusun her geçen yıl belirgin düzeyde düşüşü üzerinde durmaya çalışmıştım.
Bu yazımda evlenme ve boşanma ileilgili veriler üzerinde duracağım.
Toplum olarak yaşadığımız en önemli sosyal sorunlardan bir tanesi hiç kuşkusuz, boşanmadır.
Her geçen yıl boşanmalar belirgin düzeyde artış göstermekte olup Müslüman bir ülke için bunun adı; FELAKETTİR.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yıl yıl açıkladığı istatistiki verilere göre boşananların sayısındaki artış ve evlenenlerin sayısındaki azalma eğilimi sürüyor.
2019'da evlenen çiftlerin sayısı yüzde 2,3'lük düşüşle 541 bin 424'e geriledi. Boşanan çiftlerin sayısı ise yüzde 8'lik artışla 155 bin 47 olarak kaydedildi.
İstatistiklere göre ortalama ilk evlenme yaşında da yükselme devam etti. Ortalama evlenme yaşı 2019 yılında erkeklerde 27,9, kadınlarda ise 25 oldu.
2020 yılını bilmiyorum; ancak, 2016 yılından olmak üzere bugüne kadarki istatistiki bilgilerde düşmenin sürdüğü görülmektedir.
Evliliklerin azalması, boşanmaların artması, evlilik yaşının yükselmesi tabii olarak çocuk nüfusunun sürekli azalmasının sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca, evliliklerin azalmasının en önemli sebeplerinden biri de üniversiteli işsiz sayısının artmasıdır.
Bunun yanında evlilik dışı gayri ahlaki yaşam biçimlerini teşvik eden İstanbul Sözleşmesi gibi kadın ve aile düşmanı sözleşme, dizi ve programlar da evliliğin önündeki en büyük engellerdir.
Bunların amacı, İslam'da çok önemli bir yere sahip evliliğin önemini zayıflamaktır. Acı ama amaçlarına ulaşmada oldukça başarılılar.
Dinimiz İslam; neslin korunmasına, neslin korunması içinde ailenin sağlam temeller üzerine oturtulmasına çok önemverir.
Namussuzluk, aldatma ve dayanılmayacak düzeyde geçimsizliğin dışında küçük sebeplerle boşanma, asla caiz değildir.
Küçük sebeplerle ayrılan eşlerin psiko-sosyal sıkıntılara maruz kaldığına, geri dönülmez pişmanlıkların yaşandığına pek çoğumuz şahidiz.
İşin en acı tarafı; ana baba ayrı çocukların yaşadığı psikolojik travmalar ki, bu travmalar çocuğun tüm yaşamına olumsuz yansımaktadır.
Yaşadığımız toplumsal yozlaşma; ahlaki çözülmeyi beraberinde getirerek aile kurumunu zayıflatmıştır.
Aile kurumu zayıflamış olsa da hala değerini korumaktadır.
Özellikle evlilik müessesine zarar verebilecek her türlü program, film ve dizilerin olumsuz etkilerini bertaraf edecek önlemleri almak herkesin görevi olup görevin yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilmemelidir.
Çok geç kalmadan aile kurumuna sahip çıkalım ve boşanmaların sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışalım.
Aslında bütün mesele; karşılıklı saygı ve sevgidir.
Fiziksel ve duygusal yönden farklı iki tane insan bir ortaklık kuruyor. Bu iki insan, birbirini ne kadar severse sevsin hayata bakışlarında çok farklar vardır.
Hiç kimse dört dörtlük olamaz, her insan eş bile olsalar karşısındakini olduğu gibi kabul etmeli, kendi istek ve arzuları doğrultusunda dönüştürmeye çalışmamalıdır.
Ayrıca, gençlerimizi dinimiz İslam üzerine göre yetiştirmeliyiz ki, gayri meşru batı tarzı yaşam biçimlerinin tasallutundan kurtarmanın gereklerini yerine getirmenim azami gayreti içerisinde olmalıyız.
Söylemesinin kolay, işimizin çok zor olduğunu çok iyi biliyorum; ancak, geleceğimiz için başka çaremiz yok!
Yazılanları yazanın görüşü gibi görmek yerine kendimizde gözlemleyerek değerlendirebilirsek gerçekleri daha çıplaklığıyla görebiliriz.