Nefs-i emmâre insanı hayvandan daha aşağı dereceye indirir.
Nefs-i emmâre insanı şeytanın kulu kölesi eyler. Nefs-i emmâre
sahibi uyarıları, öğütleri, olumlu tenkitleri kabul etmez, nefsine
toz kondurmaz.
Nefs-i emmare sahibinin gözleri vardır, görmez; kulakları vardır,
işitmez; kalbi vardır duygulanmaz; aklı vardır, nasır
tutmuştur.
Nefs derecelerinin en aşağısıdır emmâre.
Kişi tek başına, kendi aklıyla nefs-i emmâre derekesinden, nefs-i
levvâme derecesine yükselebilir. Ondan sonraki derecelere
yükselebilmek için mutlaka bir rehberin, kâmil bir mürşidin terbiye
etmesi gerekir.
Parayı malı çok sevmek, zengin olmak için haram ve yasak yollarda
yürümek, lüks şatafatlı ve israflı bir hayat sürmek nefsine
uymaktan ileri gelir.
Şu muhtereme bakınız: Bir yere intisaplıymış, namazını da kılıyor
ve her gün bol bol gıybet ediyor. Yani ölü Müslüman kardeşinin
etini yiyor. Bu zata olgun bir Müslüman demek mümkün müdür?
İnsan bazen yanılıp gıybet edebilir ama sonra bu hatasından ve
günahından tevbe etmesi, gıybeti önce azaltması ve sonunda büsbütün
bırakması gerekmez mi?
Gıybet ediyor, kendisine kardeşim gıybet etme diyorlar, Nemrud ve
Fir’avun nefsi, ben gıybet etmiyorum, tenkit ediyorum cevabını
veriyor.
Doğru cevap ne olmalıydı: Beni uyardığınız için teşekkür ederim,
bir daha dilimi tutmaya çalışacağım.
Ne buyrulmuş: Kişinin namazı ve orucu sakın sizi aldatmasın; siz
onun parayla ilgili muamelatına bakınız.
Adamda namaz oruç var ama para konusunda şeytanın teki. Para
kazanmak, zengin olmak için yemediği halt yok. Böylesi elbette
mânevî derecesi iyi bir Müslüman değildir.
Eskiden Müslüman halkı yetiştiren, terbiye eden, eğiten kurumlar
vardı:
*Bunların birincisi İslam Medreseleriydi. Bu kurumlarda icazetli
ulema, fukaha, vaizler, imamlar, müftüler, müderrisler, kadılar
yetişiyor, onlar da halkı irşad ve tenvir ediyordu.
*Halkı eğiten, terbiye eden kurumların ikincisi Tasavvuf
Tarikatları idi. Onlar daha çok nefs terbiyesi veriyor, bağlılarını
iyi ve olgun Müslüman yapmaya çalışıyordu..
*Üçüncüsü: İş, ticaret, üretim hayatını tanzim eden loncalar,
ahîlik teşkilatı, fütüvvet ahlakı vardı.
*Dördüncüsü: Devlet İslam Mekteplerinde talebeye İslam kültürünü,
İslam ahlakını öğretiyordu.
Tanzimattan sonra bu müesseselere zaaf geldi.
Medreseler eski parlaklığını kaybetti.
Tarikatların bazısında bozukluklar oldu.
Loncalar kaldırıldı.
Lakin medreseler, tekkeler yine de hizmet ediyordu.
Şeyhülislam Mustafa Sabri, Manastırlı İsmail Hakkı, Ders vekili
Zahid el-Kevserî, Elmalılı Hamdi, Silistreli Süleyman Hilmi gibi
hizmet sahipleri medreselerden yetişmiştir.
Kapatılıncaya kadar tasavvuf tekkelerininin bazısında büyük
şeyhler, mürşidler hizmet vermiştir.
Müslümanlar ıslah olmak istiyorlarsa İslam Medreselerinin, Tasavvuf
dergahlarının yeniden açılması, eski ahîlik ve fütüvvet
teşkilatının yeniden hayata geçirilmesi için çalışmalıdır.
Reformcu, mezhepsiz, bid’atçi, taqiyye yaparak Mutezilî olduğunu
saklayan ilahiyatçılar bu istediklerimi istemezler.
Fazlurrahmanın fıkıhsız, Şeriatsız Tarihsellik ve Tatiliye
mezhebini Türkiyeye hakim kılmak isteyenler, eski medreselerden ve
tekkelerden nefret ederler.
Allah iki çehreli bir Janus’tur diyen zındığı baş tacı edenler hiç
Sünnî medreseler, Sünnî tekkeler ister mi? (Janus bir Roma
putudur.)
Milyonlarca Müslümanın siyasî iktidara yazılı olarak müracaat
ederek, yasal sınırlar içinde baskı yaparak Medreselerin,
tekkelerin açılması, Tevhidî eğitim yapan İslam Mektepleri
kurulması için çalışması gerekmez mi?
Heyhat ki, on milyonlarca Müslümanın, Cemaat-İktidar kavga ve
savaşının dedikodularıyla uğraşmaktan, böyle hayırlı şeyleri
düşünecek vakti kalmamış.
(İkinci yazı)
Tasavvuf ve Tarikat nedir?
TASAVVUF ve tarikat nedir diye soran gence:
Ehl-i Sünnete göre ve Ehl-i Sünnet dairesi içinde tasavvuf nedir
şeklinde cevap vereceğim?
1. Sahih=doğru itikattır. Bu devirde doğru itikada sahip olmak için
Ehl-i Sünnetin iki büyük itikad imamından birine, İmamı Eş’ari’ye
veya İmamı Mâturidi’ye bağlı olmak gerekir. Sahih itikad olmadan
Sünnî tarikat, Sünnî şeyh, Sünnî derviş olmaz.
2. Dinde reform, yenilik, değişim istememek, mezhebsiz olmamak,
dört hak mezhebin birinin fıkhını bütünüyle uygulamak.
3. ‘Âbid olmak, başta beş vakit namaz olmak üzere ibadetleri eda
etmek, yani dosdoğru yapmak. Tarikat mensubu Müslüman namazları,
tarikat mensubu olmayan din kardeşinden daha dikkatli kılar.
4. İhlaslı olmak.
5. Kur’an, Sünnet, selef-i Sâlihîn ve evliyaurrahman ahlakı ile
ahlaklı bulunmak.
6. Nefs derecesi en az nefs-i levvame olmak.
7. Bağlanmış olduğu gerçek şeyhin, kâmil Mürşidin nasihatlerini,
emirlerini dinlemek ve yerine getirmek.
8. İlmihalini bilmek ve ilmihal bilgilerini hayata uygulamak.
9. Parayı, zenginliği, dünyaya sevmemek, zahid olmak.
10. Kesinlikle gıybet ve tecessüs etmemek; başkalarının gizli günah
ve ayıplarına karşı karanlık gece gibi olmak.
11. Derviş ile muhib kelimeleri arasındaki fark bilmek, seyr-i
süluk yapmadıkça ve çile çıkarmadıkça derviş olamayacağını iyi
bilmek.
12. Derviş olmadığı halde kendisine derviş demeyecek.
13. Halkın övgüleri ile yergileri, nezdinde bir olmak. Övgü
istememek, övgüyü sevmemek, yergilere üzülmemek.
14. Mürüvvetli olmak. Mürüvvetsiz kişi tasavvuf ve tarikat erbabı
olamaz.
15. Son derece mütevazı olmak.
16. İsraf etmemek, dünya şatafatına, lüksüne, aşırı konfora, aşırı
tüketime yönelik olmamak.
17. Bir Müslüman tarikatli olabilir ama asla tarikatçi olamaz ve
tarikatçilik yapamaz.
18. Yunus Emre’nin dediği gibi sövene dilsiz, dövene elsiz
olmak.
19. Öteki tarikatlara ve öteki şeyhlere dil uzatmamak, onlara da
hürmet etmek.
20. Gerçek şeyhlere biat etmek, müteşeyyihlerden ateşten kaçar gibi
kaçmak.
21. Tarikati, dervişliği veya muhibliği ile gururlanmamak.
22. Bir tarikata girmek, bir şeyhe intisab etmek nasib ve kısmet
meselesi olduğundan; tarikat ve şeyh propagandası ve reklamı
yapmamak, herkes benim tarikatıma girsin hevesinde olmamak.
23. Beddua etmemek, başta kendisi olmak üzere herkesin ıslahı için
dua etmek.
24. Kendisine kötülük yapanı affetmek, ona iyilik yapmak.
25. Komşuları başta olmak üzere herkesin meleği olmak. İnsanların
kurdu olmamak.
26. Hüsn-i hâtime konusunda çok korkmak ve Allahtan hüsn-i hatime
nasib etmesini yalvararak istemek.
27. Peygamber Efendimizi canından çok sevmek, diğer Peygamberan-ı
izam hazeratını da (aleyhimüsselam) sevmek, Ashabı, Tâbiîni, Tebe-i
Tâbiîni, eimme-i müctehidîni, her asırda gelip geçmiş müceddidleri,
evliyaurrahmanı, pîran hazeratını, gerçek ulemayı ve fukahayı
sevmek.
28. Ehl-i Beyt-i Mustafaya bağlı olmak.
29. Ashab aleyhinde konuşmamak.
30. Yardım ve paylaşma ahlakına sahip olmak.
31. Deccallara, Kezzablara, Süfyanlara taraftar olmamak, onları
sevmemek.
32. Nefsiyle büyük cihad etmek.
33. Seküler, laik, dünyevî olmamak. Dine ve âhirete dönük
olmak.
34. Din büyüklerini erbablatırlmamak
Derviş veya muhib olarak gerçek tasavvuf yolunda olan
kardeşlerimden naçizâne bir ricada bulunacağım, lutf ve kerem
buyurarak bendeniz için dua etsinler.