Son yıllarda uluslararası arenada dengeler hızla değişirken, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerilimli bir seyir izliyor. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve iki ülkenin bölgesel çıkarları, bu ilişkilerin merkezinde yer alıyor. Bu bağlamda, birçok kişi şu soruyu gündeme getiriyor: NATO’nun güçlü bir üyesi olan Türkiye’ye, İsrail gibi bölgesel bir aktör saldırıda bulunabilir mi? Bu soruya yanıt verebilmek için hem askeri hem diplomatik hem de stratejik unsurları ele almak gerekir.
NATO'nun Koruma Kalkanı ve Türkiye’nin Güvencesi
NATO ittifakı, Türkiye’nin en büyük uluslararası güvencelerinden biridir. 1949 yılında kurulan bu ittifak, özellikle 5. Madde ile üye ülkelere çok önemli bir güvenlik şemsiyesi sunmaktadır. Bu maddeye göre, bir NATO üyesine yapılan saldırı, tüm ittifaka yapılmış kabul edilir ve diğer ülkeler saldırıya uğrayan üyeye yardım etmek zorundadır. Bu da, Türkiye’ye yapılacak bir saldırının NATO’nun devreye girmesini gerektireceği anlamına gelir. İsrail’in NATO’ya rağmen Türkiye’ye saldırması, sadece askeri bir eylem değil, aynı zamanda büyük bir diplomatik krizin fitilini ateşleyecektir. NATO'nun bir üyesi olarak Türkiye’ye saldırmak, İsrail’in ABD ve Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerini de riske atar. Özellikle ABD’nin İsrail ile olan stratejik bağlarına rağmen, Türkiye’nin NATO’daki kilit rolü, böyle bir saldırının sonuçlarını öngörülemez hale getirebilir. Sonuç olarak, İsrail’in NATO üyesi bir ülkeye saldırması, hem kendi varlığını riske atmak hem de NATO’nun gücünü test etmek anlamına gelecektir.
Türk Askeri Gücü ve İsrail’in Askeri Kabiliyeti
İsrail ordusu, özellikle hava savunma sistemleri, gelişmiş teknolojileri ve yüksek stratejik kabiliyetiyle tanınır. Bu özellikler, İsrail’i Ortadoğu’da oldukça güçlü bir aktör haline getirmiştir. Ancak Türkiye gibi geniş coğrafyaya yayılan, askeri kabiliyeti yüksek ve NATO ile koordinasyon halinde olan bir ülkeye karşı askeri başarı elde etmek oldukça zordur. Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO’nun ikinci en büyük ordusu olarak hem insan gücü hem de savaş tecrübesi açısından büyük bir avantaj sağlamaktadır. Türk ordusu, özellikle son yıllarda terörle mücadele operasyonlarında kazandığı deneyim ve sınır ötesi harekâtlarla kendini kanıtlamıştır. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe operasyonları, Türkiye’nin hem konvansiyonel savaş hem de asimetrik savaşta ne kadar başarılı olduğunu ortaya koymuştur. İsrail, teknolojik üstünlüklerine rağmen geniş çaplı bir kara harekâtında Türk ordusuyla başa çıkmakta zorlanabilir. Türkiye’nin jeopolitik avantajı, insan gücü ve savaş stratejileri, İsrail’in kısa sürede askeri bir zafer kazanma olasılığını oldukça düşürmektedir.
İsrail’in Olası Saldırı Senaryoları
Peki, İsrail Türkiye’ye doğrudan bir saldırı planlayabilir mi? Bu sorunun yanıtı, İsrail’in uluslararası ilişkilerde nasıl bir strateji izlediğine bağlı. İsrail’in Türkiye’ye karşı doğrudan askeri bir saldırıya kalkışması, çok büyük diplomatik ve askeri sonuçlar doğuracaktır. İsrail, muhtemelen doğrudan bir savaş yerine dolaylı yöntemlerle Türkiye’yi zorlamayı tercih edecektir. Bu dolaylı yöntemler arasında ekonomik yaptırımlar, istihbarat operasyonları, bölgesel müttefiklerini Türkiye’ye karşı harekete geçirme gibi stratejiler sayılabilir. Özellikle istihbarat savaşı, iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırabilecek en önemli unsurlardan biridir. İsrail, bölgede Türkiye’nin etkisini zayıflatmak amacıyla çeşitli grupları destekleyebilir ya da Türkiye’nin müttefiklerine yönelik hamleler yapabilir. Aynı zamanda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji çıkarlarına zarar vermeye çalışabilir. Bu noktada Türkiye, yalnızca askeri gücüyle değil, diplomatik ve ekonomik stratejileriyle de İsrail’e karşı bir denge unsuru oluşturmak zorundadır.
Türkiye’nin Bölgesel Stratejisi ve İsrail’i İzolasyon Politikası
Türkiye, son yıllarda Ortadoğu’daki etkinliğini artırmak amacıyla birçok bölgesel güçle ilişkilerini geliştirmiştir. Bu çerçevede, İsrail’i doğrudan hedef almak yerine, onu bölgesel ittifaklarla izole etmek stratejisini benimsediği söylenebilir. Özellikle Filistin meselesinde Türkiye’nin gösterdiği tavır, Arap dünyasında büyük yankı bulmuş ve Türkiye’nin bölgedeki prestijini artırmıştır. Türkiye, İsrail’in bölgedeki varlığını zayıflatmak için Arap ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurarak, İsrail’i diplomatik olarak yalnızlaştırabilir. Doğu Akdeniz’deki enerji denklemi de bu bağlamda önemli bir koz olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki enerji projelerinde devre dışı bırakılması için bölgesel ittifaklar kurarak stratejik üstünlük sağlayabilir. Özellikle Mısır, Lübnan ve Suriye gibi ülkelerle geliştirilecek işbirliği, İsrail’in bölgedeki etkisini zayıflatabilir.
Türkiye ve İsrail Arasındaki İlişkiler: Geleceğe Dair Senaryolar
Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin geleceği, büyük ölçüde Ortadoğu’daki dengelere ve iki ülkenin izlediği politikalara bağlı. Her iki ülke de bölgesel çıkarlarını koruma konusunda ısrarcı olsa da, doğrudan bir askeri çatışmanın getireceği maliyetler göz önüne alındığında, daha çok dolaylı çatışmalar yaşanması muhtemel görünüyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin NATO güvencesi altında olduğu sürece, İsrail’in askeri bir saldırı gerçekleştirme ihtimali oldukça düşüktür. Sonuç olarak, NATO’nun koruma şemsiyesi, Türkiye’nin İsrail gibi bölgesel güçlerle yaşadığı gerilimlerde en önemli güvence unsurlarından biri olmaya devam edecektir. İsrail’in Türkiye’ye karşı askeri bir saldırı gerçekleştirmesi, hem askeri hem de diplomatik açıdan büyük riskler taşıdığı için bu ihtimal oldukça düşüktür. Ancak bu, iki ülkenin tamamen barışçıl bir ilişki sürdüreceği anlamına gelmez. Dolaylı çatışmalar, ekonomik ve diplomatik savaşlar, istihbarat operasyonları, önümüzdeki süreçte Türkiye-İsrail ilişkilerinin belirleyici unsurları olacaktır. Türkiye, hem askeri gücü hem de diplomatik becerileriyle bu süreçte güçlü bir aktör olarak varlığını sürdürecektir.