Ortadoğu, coğrafi konumu, doğal kaynakları ve çok çeşitli etnik, dini ve
kültürel yapıları nedeniyle tarih boyunca dünya politikasında kritik bir öneme
sahip olmuştur. Bölgedeki ülkelerin jeopolitik önemi ve stratejik çıkarları, dış
güçlerin müdahalelerini çekmiş, bu durum da Ortadoğu’da kalıcı bir istikrarın
sağlanmasını güçleştirmiştir. Son yıllarda ise özellikle Suriye’de yaşanan iç
savaş, terör örgütlerinin güç kazanması ve bölgesel güçlerin etkinliklerini
artırma çabaları Ortadoğu’daki istikrar sorunlarını daha da derinleştirmiştir. Bu
bağlamda Suriye’deki kriz ve Ortadoğu’da istikrarı sağlama çabaları, sadece
bölgedeki ülkeleri değil, küresel politikayı ve güvenlik stratejilerini de yakından
ilgilendiren konular arasındadır. Çalışmada, Suriye krizi ve bu krizin bölgesel
istikrara etkileri incelenecek, bölgesel ve küresel aktörlerin müdahale biçimleri
analiz edilecek ve kalıcı barışın sağlanabilmesi için atılması gereken adımlar
değerlendirilecektir.
I. Suriye Krizinin Kökenleri
1. Arap Baharı ve İç Savaşın Patlak Vermesi
Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye’de 2011 yılında başlayan hükümet karşıtı
protestolar, kısa sürede iç savaşa dönüştü. Otoriter bir yönetim altında
yaşayan Suriye halkının sosyal, ekonomik ve siyasi talepleri, rejimin sert
müdahalesiyle bastırılmaya çalışıldı. Bu durum, iç çatışmaların büyümesine
ve ülke çapında yıkıcı bir iç savaşın başlamasına neden oldu.
2. Etnik ve Mezhepsel Ayrışma Suriye, etnik ve mezhepsel çeşitliliğin yüksek
olduğu bir ülke olup, farklı grupların tarihsel ve siyasi gerilimleri iç savaş
sırasında derinleşmiştir. Sünni, Alevi, Kürt, Dürzi ve Hristiyan nüfusun
yaşadığı bu ülkede, rejimle halk arasında yaşanan çatışmalar, aynı zamanda
mezhepsel ve etnik bir ayrışmaya da yol açmıştır. Bu ayrışma, çatışmaların
çözülmesini zorlaştıran ve bölgesel istikrarsızlığı tetikleyen önemli bir unsur
haline gelmiştir.
3. Ekonomik Sorunlar ve Yolsuzluk İç savaş öncesinde de ekonomisi sıkıntılar
yaşayan Suriye, yolsuzluk ve ekonomik eşitsizlik sorunlarıyla baş
edememiştir. Bu sosyoekonomik sıkıntılar, hükümete olan tepkiyi artırmış,
halkın yönetime karşı direnmesini körüklemiştir. Ekonomik dengesizliklerin,
istikrarsızlık riskini arttırdığı ve ülkedeki istikrarsızlığın dış müdahalelere
zemin hazırladığı gözlemlenmiştir.
II. Bölgesel Aktörlerin Rolü
1. Türkiye
Türkiye, Suriye krizinde önemli bir bölgesel aktör olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin sınır komşusu olması, ülkedeki çatışmalardan doğrudan
etkilenmesine neden olmuştur. Özellikle Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye yoğun
bir şekilde göç etmesi, güvenlik tehditlerinin sınır bölgelerine yayılması ve
terör örgütlerinin güç kazanması, Türkiye’nin Suriye politikasını doğrudan
etkilemiştir. Türkiye’nin Suriye’deki temel hedefi, sınır güvenliğini sağlamak,
terör örgütleriyle mücadele etmek ve kalıcı bir siyasi çözüm oluşturulmasına
katkıda bulunmaktır.
2. İran
İran, Suriye’deki Beşar Esad rejiminin en büyük destekçilerinden biridir. Esad
yönetimine olan desteğini siyasi, askeri ve ekonomik yardımlarla sürdüren
İran, Suriye’deki iç savaş boyunca rejimi ayakta tutan en önemli güçlerden biri
olmuştur. İran’ın bu desteği, aynı zamanda Ortadoğu’daki Şii-Sünni ayrımını
körükleyerek bölgedeki mezhepsel çatışmaları da derinleştirmiştir.
3. Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri
Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, Suriye’deki muhalif gruplara destek
vererek Esad rejimini zayıflatmaya çalışmıştır. İran’ın bölgedeki etkinliğini
sınırlamayı hedefleyen bu ülkeler, Suriye krizine mezhepsel bir boyut
kazandırarak bölgedeki güç dengesini kendi lehlerine değiştirmeye çalışmıştır.
4. Rusya
Rusya, Suriye krizinde Esad rejimine askeri destek vererek doğrudan müdahil
olmuştur. 2015 yılında Rusya’nın Suriye’ye askeri olarak girmesi, savaşın
seyrini değiştiren önemli bir gelişme olmuştur. Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını
korumak ve Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını sürdürmek amacıyla
Suriye’deki etkinliğini artırması, ABD ve Batılı ülkelerle olan rekabetini de yeni
bir boyuta taşımıştır.
5. ABD ve Batılı Güçler
ABD ve Avrupa ülkeleri, Suriye krizinde başlangıçta rejim karşıtı gruplara
destek vererek Esad’ın devrilmesini hedeflemişlerdir. Ancak savaşın uzaması
ve terör örgütlerinin güç kazanması, Batılı ülkelerin Suriye politikasında
değişiklikler yapmalarına neden olmuştur. ABD’nin özellikle Suriye’nin
kuzeyindeki Kürt güçlere destek vermesi, Türkiye ile olan ilişkilerinde
gerilimlere yol açmıştır.
III. Terör Örgütlerinin Yükselişi ve Güvenlik Sorunları
1. IŞİD ve Diğer Radikal Örgütlerin Yükselişi
Suriye’deki istikrarsız ortam, terör örgütlerinin güç kazanması için elverişli bir
zemin oluşturmuştur. IŞİD başta olmak üzere birçok radikal örgüt, Suriye’deki
boşluktan faydalanarak bölgedeki etkinliklerini artırmış ve geniş toprak
parçalarını kontrol etmiştir. Bu durum, hem bölgesel güvenliği hem de
uluslararası güvenliği tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.
2. PKK/YPG ve Kürt Sorunu Suriye’deki iç savaş sırasında, PKK’nın Suriye
kolu olan YPG, ülkenin kuzeyinde etkili bir güç haline gelmiştir. ABD’nin
YPG’ye verdiği destek, Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanmakta ve bu
durum Türkiye’nin Suriye politikasında kilit bir mesele haline gelmektedir. Kürt
sorununun Suriye boyutu, hem Türkiye’nin iç güvenliğini hem de bölgedeki
güç dengelerini etkilemektedir.
IV. Bölgesel İstikrar İçin Çözüm Önerileri
1. Siyasi Çözüm ve Geçiş Süreci Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrar
sağlanabilmesi için tüm tarafların katılımıyla yürütülecek bir siyasi geçiş
sürecine ihtiyaç vardır. Bu geçiş sürecinin uluslararası toplumun desteğiyle
yürütülmesi, tüm etnik ve dini grupların temsil edildiği bir yönetim yapısının
oluşturulması ve taraflar arasında uzlaşı sağlanması önemlidir.
2. Bölgesel İşbirliği ve Diyalog Suriye krizinin bölgesel aktörler arasında bir
rekabetten ziyade bir işbirliği alanına dönüştürülmesi, Ortadoğu’daki istikrarın
sağlanması için kritik bir adım olacaktır. Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi
ülkelerin diyalog içerisinde hareket etmesi, bölgedeki mezhepsel ve etnik
çatışmaların çözülmesine katkı sağlayabilir.
3. Terörle Mücadele ve Güvenlik Önlemleri Ortadoğu’daki terör tehditlerine
karşı bölgesel işbirliği yapılmalı, uluslararası toplumun desteği ile terörle
mücadele stratejileri geliştirilmelidir. Terör örgütlerinin finansal kaynaklarının
kesilmesi, sınır güvenliğinin artırılması ve radikalleşmeyi önleyici politikaların
uygulanması gerekmektedir.
4. Mülteci Krizinin Çözümü Suriye krizinin yarattığı mülteci sorununun
çözümü, hem insani bir ihtiyaç hem de bölgesel istikrarın sağlanması
açısından önemlidir. Uluslararası toplumun mülteciler için daha fazla destek
vermesi, mülteci kamplarının güvenliği ve geri dönüş süreçlerinin güvence
altına alınması, çözüm sürecine katkı sağlayacaktır.
Sonuç
Ortadoğu’da istikrarın sağlanması, Suriye’deki krizin çözümüyle doğrudan
ilişkilidir. Suriye’de devam eden iç savaş, terör tehdidi ve bölgesel güçlerin
rekabeti, bölgesel istikrarı tehlikeye atan başlıca unsurlar arasında yer
almaktadır. Suriye’de kalıcı bir barışın sağlanması, bölgedeki ülkelerin
birbirleriyle uyum içerisinde hareket etmesi ve küresel güçlerin sorumluluk
alması ile mümkün olacaktır. Özellikle Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve diğer
bölgesel aktörlerin ortak çıkarlar doğrultusunda işbirliği yapmaları,
Ortadoğu’da istikrarı sağlama sürecinde hayati bir öneme sahiptir. Suriye’deki
kriz aynı zamanda, dış güçlerin bölgeye müdahalesi ve terör örgütlerinin
faaliyetleriyle daha karmaşık bir hale gelmiştir. Suriye’de yıllardır süren
çatışmalar, sadece ülkenin kendisini değil, tüm bölgeyi etkileyen bir
istikrarsızlık kaynağı haline gelmiştir. Bu yüzden, sorunun çözümünde
bölgesel işbirliği kadar, uluslararası toplumun da sorumluluk üstlenmesi
gerekmektedir. ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri gibi küresel aktörlerin
bölgedeki çıkarlarını bir yana bırakarak, uzun vadeli barış için gerçekçi bir
çözüm sürecini desteklemeleri büyük önem taşımaktadır. Bölgesel istikrarın
sağlanması için terörle mücadele, sınır güvenliğinin güçlendirilmesi, mülteci
krizine yönelik insani çözümler ve Suriye’de kapsayıcı bir siyasi yapının inşa
edilmesi gibi çok boyutlu bir yaklaşım gereklidir. Suriye’deki çatışmalar sona
erdiğinde, bölgedeki ülkeler arasında ekonomik, ticari ve diplomatik ilişkilerin
güçlenmesi de kalıcı istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Sonuç
olarak, Suriye’de barışın ve Ortadoğu’da istikrarın sağlanması için, bölgesel
ve küresel aktörlerin ortak bir vizyon etrafında hareket etmeleri gerekmektedir.
Uzun yıllar süren acı ve yıkımın ardından Suriye’de halkın barış ve güvenliğe
kavuşması, tüm bölgeye umut verecek bir gelişme olacaktır. Ancak bu hedefin
gerçekleşebilmesi için bölgesel çekişmelerin yerini işbirliği ve diplomasiye
bırakması, uluslararası toplumun ise yapıcı bir tutum sergilemesi gereklidir.