MÜSLÜMAN küfür düzeninden ve sisteminden asla razı olmaz. Küfre rıza küfürdür.

Kur’ana ve Sünnete aykırı ve zıt hükümleri beğenenler, onlardan razı ve memnun olanlar Müslüman değildir.

Bozuk, sapık küfür düzenleri için eskisine göre daha iyidir diyenler, mantık bilmeyen cahillerdir.

Küfür, dalalet düzeninin çok kötüsü, orta kötüsü, az kötüsü olabilir ama eskisine nispetle daha iyisi olamaz.

İslam hukuku ve hikmeti ehven-i şerreyn tercih olunur kuralını koymuştur. Şerreyn iki kötü demektir. Karşımızda iki kötü var, üçüncü bir şık yok, bu iki kötüden birini seçmek zorundayız, hafif/az kötü olanını seçmeliyiz.

Ehven-i şerreyn seçilir ama eşedd olsun, ehven veya ehaff olsun kötü hiçbir zaman beğenilemez.

Ehven-i şerreyn kerhen seçilir. Ondan razı olunmaz.

Müslüman, Haliq’e=Yaratan’a masiyette mahluqata itaat edemez.

İslamın, Kur’anın, Sünnetin, ahkam-ı şer’iyenin dışında selamet ve necat=kurtuluş yoktur.

Bir Müslüman Tâğutlara, Deccallara, kezzaplara, Nemrudlara, Firavunlara, Hamanlara, Süfyanlara, (….)e sevgi besleyemez.

Kafirlerin, münafıkların, azılı din düşmanlarının İslam’ı sulandırmak, içini boşaltmak, light ve ılımlı hale getirmek, tahrif etmek projesini beğenmek küfürdür.

Kur’anla, Sünnetle, icma ile sabit zaruriyat-ı diniyeden birini inkar eden kafir ve mürted olur.

Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın tebcil ve tazimini emr ettiği bir değeri tahkir eden kafir olur.

Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın tahkirini emr ettiği bir şeyi tazim eden kafir olur.

Allah katında en üstününüz en fazla takvası olandır Kur’anî hükmü inkar eden kafir olur. Bu hükmü hayata uygulamayan fasık, facir ve fesatçı olur.

Salavat-ı hamsenin devamlı şekilde terki imana zarar verir, küfre götürür.

Kadınlarını ve kızlarını Kur’anın irşadlarına, Sünnetin gösterdiği doğru yola, ahkam-ı şer’iyeye yönlendirmeyen Müslüman bir toplum batmaya mahkumdur.

Riba, zina ve nemrudî yüksek binalar Müslüman bir toplumu çökertir.

İffetsiz, hayâsız toplumlar dejenere olur ve yıkılır.

Dini imanı para, kıblesi karı olan sapık toplumların geleceği yoktur.

İslam dini faydalı, zarurî ilim temeli üzerine kuruludur. İlim elden giderse din yıkılır.

Mâruf ile emr etmeyen ve münkerden alıkoymayan Müslüman bir toplum çöker.

Ruhbanlarını erbab haline getiren Müslümanlar gizli şirke düşmüş olurlar.

Hadîs: Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz.

Kendini İslama, Kur’ana, Sünnete, ahkam-ı şer’iyeye göre ıslah etmeyen, azgınlıklar yapan Müslüman bir toplum batmaya mahkumdur.

(İkinci Yazı)

Benim Cemaatim Var da Niçin Benim Ümmetim Yok?


MUHTEREM efendiler… Sizin cemaatinizin, sizin tarikatınızın, sizin hizbinizin, sizin fırkanızın, sizin grubunuzun, sizin parçanızın dışında da mü’minler vardır. Kur’ana göre bütün bu mü’minlerin hepsi kardeştir.

Siz kendi parçanızın içindekileri çok benimsiyor ve tutuyorsunuz ama diğer öteki başka mü’minlere aynı sevgiyi, alakayı göstermiyorsunuz.

Kendinizi tecrit etmişsiniz.

Sizde cemaat, tarikat, parça şuuru var ama Ümmet şuuru ya hiç yok yahut pek yetersiz.

Durmadan benim cemaatim diyorsunuz ama dilinizden kaleminizden Ümmet kelimesi dökülmüyor.

Herkesin öğrenmesi farz olan ilmihalde “Bütün mü’minler tek bir Ümmet oluşturur…

Mü’minler birbirleriyle kardeştir… Bu kardeşliği Allahü Teala kurmuştur… Mü’minler birbirlerini sever, destekler… Ümmet tek bir vücut gibidir…” buyruluyor ama…

Yine, temel din kitaplarımız bize, aslında bütün insanlığın Muhammed aleyhissalatü vesselamın ümmeti olduğunu, iman edenlerin Ümmet-i İcâbet, henüz iman etmemiş olanların Ümmet-i Dâvet olduğunu, bu ikinci kısmın en uygun şekilde İslama İmana Kur’ana çağırılması gerektiğini bildiriyor.

Ümmet konusunda bizim iki temel vazifemiz bulunmaktadır.

Birincisi: Ümmet-i İcabeti yani mü’minlerin bütününü kucaklayan bir alakaya, sevgiye, destek ve mensubiyet şuuruna sahip olmak.

İkincisi: Ümmet-i Dâvet konusunda üzerimize düşen vazife ve hizmetleri yapmak, yani onları, anlayacakları dil ve üslup ile Hak Dine, Kur’ana, Muhammed Mustafanın (Salat ve selam olsun ona) yoluna çağırmak.

Dünyadaki bütün insanların vebali Müslümanların üzerinedir.

Müslümanlar birleşip, tek bir Ümmet oluşturup, alimleri fakihleri mürşidleri ziyalıları vasıtasıyla insanlığı İslama İmana Kur’ana Muhammedî hedy’e çağırmazlarsa bu vebalden kurtulamazlar.

Her mü’min, benim tarikatım benim cemaatin benim hizbim demeden önce benim Ümmetim demekle mükelleftir.

Ümmet şuuruna sahip olmayan bir mü’min kamil olamaz.

Ümmet şuuruna sahip olan bir Müslümanın (Şeriata aykırı olmamak şartıyla) meşrebi olabilir. Bu meşreb, ancak Ümmet çatısı altında bulunularak meşru olur. Ümmeti hiçe sayan meşreb zararlıdır.

Bugün dünya Müslümanlarının en büyük eksiği Ümmet birliği şuuruna ve yapısına sahip olmamalarıdır.

Ümmet kitaplarda vardır ama gönüllerde ve beyinlerde yoktur.

Ümmet şuurunu, birliğini yitiren Müslümanlar iflah olmaz, necat bulmaz, izzete kavuşmaz. Ümmetin sadece edebiyatını yapmakla da kurtulamayız.

Ümmetin realitede olabilmesi için, başımızda, bütün mü’minlerin (veya onların büyük kısmının) kendisine biat ve itaat ettiği râşid, âdil, firasetli, muktedir, hayırlı bir Halife bulunması gerekir.

Bu zatın ehliyetli liyakatli, güvenilir vezirleri ve müşavirleri olması gerekir.

Ümmetin işlerinin istişâre-şûra ile görülmesi gerekir.

Ümmeti unutur, birbirinden kopuk parçalar hizipler halinde darmadağınık olursak, cemaatçiliği ve hizipçiliği ırkçılık haline getirirsek, benim cemaatim der, benim Ümmetim demezsek, boynumuzda biat ve itaat bağı bulunmazsa bizim için salâh felah necat zafer izzet olmadığını bilelim. Tarih boyunca Ümmet birliğini yitiren Müslümanlar perişan olmuşlar, cezalarını çekmişlerdir.