Ülkelerinde belki de zengin olup, iyi şartlarda yaşayan, ama yaşanan savaş ve uğradıkları zulüm sonucunda, sadece hayatta kalabilmek için yabancı bir ülkeye sığınmak zorunda kalan bu insanlara bu tavır neden? Böylesine bir aşağılanmaya maruz kalmaları kabul edilebilir mi? Kendi insanlıklarını unutarak mültecilere böyle muamele eden bu insanlar, yeri geldiğinde bir hayvan yada bir çevre eylemi için yeri göğü ayağa kaldırmaktalar. Ama nedense, yardıma muhtaç oldukları içinkendilerine sığınmış olan,zor durumdaki bu insanlarınyaşadıkları acılara bir yenisini daha eklemekten çekinmiyorlar. Kuşkusuz ki bu tavırları ile,mültecilere karşı soğuk, insaniyetsiz ve merhametten uzak bir bakış açısı içerisinde olduklarını ortaya koymuş oldular.

Kışın dondurucu soğuğunda çaresiz ve muhtaç konumdaki insanları, buz gibi suyun altında çırılçıplak soyup yıkamanın hiçbir açıdan kabul edilebilir ve makul bir yönü olamaz. Ancak İtalya ve bu gibi ülkelerin neden böyle bir yaklaşım içerisinde oldukları az çok biliniyor. Başta İtalya olmak üzere Avrupa’ya, özellikle Mali, Sudan, Etiyopya, Libya gibi Afrika ülkelerinden çok fazla insan mülteci başvurusunda bulunuyor.Başvuruları cevaplanmayanlar da, işte bu olayda olduğu gibi,kaçak olarak botlarla, hayatları pahasına bu ülkelere giriş yapmaya kalkışıyorlar. Ancak görüldüğü gibi, Avrupa’nın insan haklarına ve demokrasiye verdiği değeri göz önünde bulundurarakburada hakettikleri insanca muameleyle karşılaşabileceklerini düşünen bu insanlar hüsrana uğrayabiliyorlar.
Bilindiği gibi sadece Suriye iç savaşında, 6 milyon insan yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalarakmülteci konumuna düştü. Bunların yaklaşık 2 milyonu Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak ve İsrail gibi komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. İçinde bulunduğumuz kış mevsiminin neden olduğu soğuk hava ve kar yağışını da düşünecek olursak,mülteciler konusunda acil yardım gerektiren bir insani kriz yaşandığı açıkça ortada. Suriye’de yaklaşık 5 milyon insan açlık tehlikesi altında yaşıyor ve sağlıklı içme suyu bulunamıyor. Suriye topraklarında açlık, soğuk ve salgın hastalıklarla pençeleşen 4 milyon 300 bin, Suriye dışında ise sığınmacı olarak zor durumda olan 1 milyon 200 bin çocuk var. Savaşın başlangıcından bu yana ise,120 bin kişi hayatını kaybetti.

Avrupa Birliği ülkelerinin mülteci konusunu ele alışıise, şu çerçevede özetlenebilir:Bu ülkelerin bir kısmı, özellikle Suriye’de yaşanan bu insanlık dramına karşı, ancak BM’in baskısıyla cüzi miktarda bir mülteci grubunukabul edeceklerini açıkladılar. Uluslararası Af Örgütü’nün Aralık 2013’te açıkladığı rapora göre, Birlik ülkeleri Suriye’deki iç savaştan kaçak mültecilerin sadece % 0.5 ine kapılarını açtı. Örneğin Türkiyeyarım milyon kadar mülteciyikabul ederken, Fransa, 500 kişi, İspanya ise 30kişi gibi komik rakamlardile getirdiler.Norveç ise sadece 1000 kişilik bir grubu kabul edeceğini açıkladı.Birlik ülkelerinden yalnızca İsveç ve Almanya geniş sayıda sığınmacı kabul etti. İsveç 2012 ve 2013 yıllarında toplam 14.700 ve Almanya da 5.000 Suriyeli mülteciye kapılarını açtılar. İngiltere ve İtalya dahil 18 birlik üyesi devlet ise, hiç yer teklif etmedi. Uluslararası Af Örgütü bu raporu açıklarken “Avrupalı liderler utançla başlarını öne eğmeli” ifadesini kullandı.

AB ülkelerinin bir çoğu, Avrupa’ya yönlenebilecek Suriyeli mülteci akınını baştan engelleyebilmek için, Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi sığınmacıların yoğun olarak bulundukları ülkelere yardım yapmayı ve böylece onları Avrupa’dan uzak tutmayı çözüm olarak gördüler. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande bunu dillendirerek şöyle söyledi: “Görülüyor ki, Suriyeli sığınmacılar Avrupa kapılarını zorlayacaklardır. Bunu önlemenin tek yolu, Suriye’ye komşu olan Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e yardım etmektir. Yoksa kısa zaman sonra kapılarıma Suriyeli mülteciler dayanacaktır. Bu ülkelere yardım edilmeli ki, mültecilerin kampları terk ederek bize kadar gelmeyi denemeleri sonucuyla karşı karşıya kalınmasın.Suriyeli mültecilerin, kampları terk edip Avrupa ülkelerine gelmeleri halinde ise uygun şekilde ağırlanmaları için gerekli önlemler de şimdiden alınmalıdır.”

Kimi Avrupa gazeteleri ise, bu kişiler arasında teröristlerin de olabileceği, bölgeye huzursuzluk getirebilecekleri, kaçakçılık gibi olayların gerçekleşebileceği telkinleri ile mültecileri dışlayan bu yaklaşımı destekleyip gündemde tutuyorlar.
Öte yandan Avrupa Birliği ülkeleri, mültecileri kendi ülkelerine kabul etmek yerine, onların halihazırda bulundukları ülkelere maddi destekte bulunma konusunda da pek gönüllü sayılmazlar. İngiltere, Suriyeli mülteciler için 3 yıldır devam eden bu drama toplam 500 milyon Pound (1.784 milyon TL) yardım teklif etti. Bu para, diğer AB ülkeleri arasında en yüksek olsa bile, İngiltere’nin sadece bir haftada harcadığı savunma bütçesi olan 652 milyon Pound’dan bile az bir miktar (yıllık savunma bütçesi 34 milyar Pound).
Şu ana kadar55 bin Suriyeli mültecinin Avrupa’ya ulaşıp sığınma talebinde bulunduğu tahmin ediliyor. Bu rakam toplam mülteci sayısının sadece % 2,4'ünü oluşturuyor.Dolayısıyla, dünyada evini, barkını, eşini, dostunu, hayatını geride bırakıp her şeyi göze alarak ülkesinden kaçmak zorunda kalarak yabancı bir ülkeye gelip sığınma talebinde bulunan milyonlarca insan daha var.

Avrupa ülkelerine yaptıkları sığınma taleplerine cevap alamayan binlerce insan, bu ülkelere kaçak olarak girmeyi başarıyor, ancak yine de bu ülkelerde yoksulluk sınırının altında ve çok zor şartlarda yaşamak zorunda kalıyorlar.Avrupa’ya büyük umutlarla gelen mülteciler, insan haklarının kalesi olarak gördükleribu bölgelerde terörist, kaçakçı yakıştırmalarına maruz kalıyorlar.
VeAvrupa ülkelerine gerek Suriye’den, gerekse Kuzey Afrika ülkelerinden gelen bu mültecilerin çoğu Müslüman.Bunun sebebiise, başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere,günümüzdeMüslüman dünyasınınçeşitli zorluklar içinde olması. Ortadoğu’dayaşanan savaşlar ve süregelen anlaşmazlıkların neden olduğu mülteci akınları dışında,Arap Baharı’ndan bu yana da ülkesinden kaçanların sayısı arttı.

İnsan haklarını, özgürlüğü, barışı ve demokrasiyi savunan Avrupa, kendi ülkelerinde yaşama hakkı bulamayan bu insanlara özgür ve güvenli bir yaşam imkanı sağlamaktan çekiniyor. Peki Avrupa Birliği yaşanan bu insanlık dramlarına karşı neden bu kadar duyarsız?Yaşam mücadelesi vererek sığınma talebiyle gelen insanlara karşı neden sırt çeviriyor, neden korkuyor?
Bu korkuyu geliştirenen önemli sebep,Müslümanlığın Ortadoğu’da ve bir çok ülkede gerçek haliyle yaşanmıyor olması. İslam dini gerçekte Avrupalı toplumların çok rahat edeceği, demokrasinin, özgürlüklerin en ileri anlayışına sahiptir.Ancak İslam’ın özünden uzaklaşıp dini, bağnaz anlayışla yaşayan çevreler tarafındanİslam insanlara, tutucu, bağnaz, hayatı kısıtlayıcı, tüm güzelliklere, estetiğe, sanata, neredeyse yaşamın kendisine karşı bir inanç gibi empoze ediliyor.Bu sebeple İslamiyet’in, özgürlükleri, modernliği,müzik, heykel, resim, tiyatro gibi sanat dallarını ve demokratik bir yaşam tarzını kısıtladığı sanılıyor.Dolayısıyla kendilerinisanatın ve demokrasinin liderikonumunda görenAvrupa ile,İslam’ı onlara yanlış tanıtan bu anlayışın taban tabana zıt olması,yaşanan bu korkuyu güçlendiriyor.

Bir yandan çok sayıda Suriyeli mülteci olması ve BM gibi kuruluşlardan bu yöndebaskılar gelmesi, bir yandan da ‘Arap Baharı’ ile birlikte AB’ye sığınan mültecilerin sayısında da önemli bir artış olması, Avrupa’nın bu konuda giderek daha da zorlanmasına yol açtı. Özellikle Akdeniz’e kıyısı bulunan AB ülkeleri, mülteci akını karşısında,kendi çıkarları açısından açmaza girdiler.

AB ülkelerinin bu durumuna karşılık, Türkiye mülteciler konusunda hem çok önemli pozisyonda bulunmakta hem de mültecilere çok büyük bir destek sağlamaktadır. Türkiye, AB ülkelerinin çekindiği bağnaz yapının tersine, Müslüman çoğunluğuna rağmenmodern, Batı’ya dönük bir ülkedir. Türkiye’de bağnaz bir modelin barınabilmesi söz konusu değildir. Ülkenin büyük bölümünü oluşturan genç nüfus hem dindar, hem modern, hem de kaliteli ve kültürlü bir nesildir. Türkiye, laik bir ülke olması itibarıyla açık, kapalı farkı gözetmeden birlikte yaşamayı kendine prensip edinmiş, her görüşü içinde barındırabilen, Hristiyanlara, Musevilere, ateistlere de saygılı ve eşit şatlarda yaşama hakkı tanıyan, özgürlüklerin üzerinde duran, demokrasi yolunda sürekli ilerleme peşinde olan ve bu yönleriyle dünyanın dikkatini üzerine çeken bir ülkedir.

Türkiye’nin radikalizmden uzak olması ve gerçek İslam’ın her kesimi kucaklayan, görüş ayrımı gözetmeksizin herkese eşit mesafede duran, sanatı, estetiği, güzelliği savunan yapısı,Avrupa’nın mültecilerde gözlemlediği ve korktuğu bağnaz yapıya set olabilecek özelliktedir. Tarihten gelen ve mevcut politikalarıyla desteklediği Müslüman ülkeler arasındaki lider konumu, Türkiye’yi bu alanda da örnek durumuna sokmaktadır.

Eğer Avrupa,Müslüman mültecilere Türkiye modelini sunabilir ve onların Avrupa’daki yaşama entegre olabileceklerini, sosyal yaşamda kendi halklarına uyum sağlayabileceklerini düşünürse, iş gücü olarak onları sanayisine yönlendirmeyi düşünebilir ve mülteci kanunlarında kolaylık sağlayabilir.

Avrupa, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişini kolaylaştırarak ve Türkiye’nin İslam dünyasına verdiği destek ve ağabeylik politikalarına destek olarak, aslında en büyük iyiliği kendine yapmış olacaktır.Böylece şu anda açmaza girmiş olan mülteciler konusunu sadece çözümlemekle kalmayıp onları kendi ülkeleri açısından da en verimli şekilde yönlendirmiş olacaktır.

Türkiye Avrupa Birliği’ne katılarak İslam dininin sıcak, sevgi dolu, misafirperver, yardımsever, güzel, modern, kaliteli ve doğru yüzünü temsil edecektir. En önemlisi ise,Birliğin içinde diğer İslam ülkelerindeki radikal gruplardan gelebilecek tehditlere karşı bir bariyer oluşturacak, İslam’a mal edilen olumsuz düşünceleri ve önyargılarıortadan kaldıracak ve İslam ülkelerine dinin ultra-modernliği, kaliteyi, sanatı teşvik eden yönünü gösteren güzel bir örnek olacaktır.