Muhterem kardeşim… Bendenizi Mızraklı İlmihal gibi yazılar kaleme almakla suçlar gibisiniz. Günlük yazılar kaleme alan bir fıkra (köşe yazısı) muharririnin sık sık bıkıp usanmadan namaz konusunu tekrar etmesinden şikâyet ediyorsunuz.

Biliniz ki:

1. Namaz, imandan sonra İslam’ın ikinci temel şartı ve emridir.
2. Zamanımızda nice kişinin imanı gitmiştir. Bu en büyük faciadır. İman hizmetleri zarurîdir. İman hizmetlerini terk edip, yahut ikinci plana atıp, onların yerine cami şadırvanları, minare hoparlörleri veya cemaatçilik ve hizipçilik holiganlıkları yapmak akıl kârı değildir.
3. Şu Müslüman memlekette namaz kılanların nispeti azalmış, belki de yüzde ona düşmüştür. Bu da bir facia ve felakettir. İslamî hizmetlerin birincisi iman hizmetleri, ikincisi namaz konusunda nasihat etmek, uyarmak ve aydınlatmaktır.
4. İmanı olmayan kurtulamaz. Namazı terk eden dinini yıkmış olur.
5. Âhirete imansız giden ebedî felakete düşer.
6. İnsanların imanlı olması için çalışmak yüce ve zarurî bir hizmettir.
7. İmanlı olduğu halde ölen kişi ebedî azaba çarpılmaz. Allah onun günah ve kusurlarını keremiyle bağışlayıp ya doğrudan doğruya Cennete koyar, yahut adaleti ile bir miktar cezalandırdıktan sonra Cennete koyar.
8. Bir kimsenin iman getirmesine vesile olan kişi, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha büyük bir ticaret yapmış olur.
9. Beş vakit namaz kılmak farz-ı 'ayndır.
10. Farz namazların cemaatle kılınması, Müslümanın keyfine, ihtiyarına ve tercihine bırakılmış değildir, şer’î özürler dışında mecburîdir.
11. Sadece Cuma namazı kılmakla kulluk vazifemizi yerine getirmiş olmayız.
12. İnsanları, onların akılları ve kültürlerine uygun şekilde namaz davet etmek çok önemli ve ulvî bir vazifedir.
13. İmanı ve namazı bırakıp siyaset dedikodularına öncelik ve önem vermek çılgınlık ve beyinsizliktir.
14. Sadece kuru kuruya “Yahu be adam namaz kılsana be!..” demekle iş bitmez.
15. Gönüllere inen, kalpleri yumuşatan, gözleri yaşartan uyarılar yapılmalı, nasihatler edilmelidir.
16. Bendeniz profesyonel gazeteci değilim. Bütün aczime ve biçareliğime rağmen bir misyonum vardır. Bu da iman, namaz, Şeriat, Ümmet, Hilafet hizmetleri ve propagandası yapmaktır.
17. Yaşım ilerledi. Elli yılı aşan yazarlık hayatım boyunca bir tek insanın namaza başlamasına vesile olabildimse ne mutlu bana.
18. Sözlerimden, uyarılarımdan hiç kimse etkilenmiyorsa bile, yine de hizmete devam etmem gerekir. Çünkü vazifemdir.
19. Aziz kardeşim, Kur’an’sız kurtuluş olmaz. Kur’an’ın amele ibadete dair ilk emri ise namazdır.
20. Bırakınız namazı terk etmeyi, namaz konusunda tehâvün (hafife almak) bile büyük günah ve suçtur.
21. Namaz mü’minin mi’racıdır.
22. Namaz, kılanı yolda komaz.
23. İman, Kur’an, Sünnet, Şeriat ve namaz hizmetleri ya doğrudan doğruya ilim erbabı tarafından yapılır. Yahut, onlara destek vererek yapılır.
24. Bütün akl-ı selim sahibi Müslümanlar, öncelikle İmam-Hatip mekteplerindeki bütün öğrencilerin, vakit namazlarını okulun camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılmaları için gayret göstermelidir. Namaz kılmak İmam-Hatip okullarında mecburî olmalıdır. Kılmak istemeyen tard edilmelidir.
25. Müslümanların açtığı bütün özel okullarda da namaz mecburî olmalıdır.
26. Bütün Müslümanların kadın erkek çocuk, doğru şekilde iman etmek ve dosdoğru namaz kılmak için ilmihallerini öğrenip ezberlemeleri farzdır.
27. Dinî konuları magazinleştirmek haramdır. Bu magazinleştirme tahkir ve tezyif (hakaret etmek, alay etmek, hafife almak) derecesine varırsa küfürdür.
28. Sakın bu fakire, dinle, imanla, namazla ilgili yazılar kaleme aldığım için kızıp öfkelenmeyiniz. Bunları bırakıp İktidar-Cemaat dedikodusu veya din magazini yapıp duracak değilim.
Bütün Müslümanlara: Geliniz hep birlikte doğru dürüst iman, Kur’an, namaz, Sünnet, Şeriat, İslam ahlakı hizmetleri yapalım.
Bu hizmetleri doğru şekilde yapanlara destek verelim.
Sakın ola ki, böyle ulvî hizmetleri süflî maddî menfaatlere, paraya, benliğe, din sömürüsüne, siyasete, cemaatçiliğe, ticarete âlet etmeyelim.
Doğru bildiğim yolda inşallah yürümeye devam edeceğim.

**

Bazıları bendenizi karamsarlıkla suçluyor. Karamsar değilim, gerçekçiyim. Büyük hadiselerden, giden yüz kişiden birinin sağa döndüğü çok kanlı savaşlardan sonra Allah’ın lütuf ve keremiyle İslam güneşi doğacaktır.
Kimileri bu güneşin doğmasının, tereyağından kıl çeker gibi çok kolay olacağını sanıyor.

Onlar seher vakitlerinde rahat yataklarında horul horul mışıl mışıl uyurken, bir de bakacaklar ki, İslam güneşi doğuvermiş…
Müslümanlığın prensiplerinden biri şudur:

Güneş, Müslümanların üzerine, onlar yatakta uyurken doğmaz.

16’ncı asırda Osmanlılara esir düşen bir İspanyol, iki sene tutsak kaldıktan sonra kaçmış ve hatıralarını yazmış. Türkçeye iki ayrı tercümesi bulunan bu kitaptaki bir cümle çok dikkat çekicidir. Diyor ki:
“Güneş, İstanbul’da hiçbir Müslümanın üzerine, o Müslüman yatağında uyurken doğmaz. Güneşin doğmasına bir saat kala seher vaktinde Büyük Türk’ten (Padişahı kasd ediyor), en zelil dilenciye kadar Müslümanlar ayağa kalkar, hazırlanır ve namaz kılarlar.” (ezberimden yazdım, kitap yanımda değil.)

Zamanımızda Müslümanların çoğunluğu başta sabah namazı olmak üzere günlük namazları terk etmiştir. Onları uyarmak, öncelik bakımından benim işim değildir. Resmî Diyanet’in, özel Diyanetlerin, ulemanın, fukahanın vazifesidir.

Uyuyanların vebali, uyarmayanlar üzerinedir.

Okur-yazar bir Müslüman olarak sahih iman, namaz ve diğer zaruriyat konusunda yazılar kaleme almaya devam edeceğim..

“Ey halk, namazın terki büyük bir günahtır, azim belalar, felaketler, azaplar getirir. Uyanın” demek karamsarlık ve ümitsizlik değildir.

Bediüzzaman, 1920’de Ankara’ya gelmişti. Millî Mücadele erkanının bir kısmının namaz kılmadığını görünce bir beyanname yayınlamış ve bînamaz mücahitleri(!) ağır şekilde uyarmış ve tenkit etmişti.

Doğru inanç, namazı dosdoğru kılmak, farz namazları cemaatle eda etmek, cami mihraplarına alim, fadıl, ehliyetli, icazetli, muhlis imamlar koymak, kadın erkek çocuk her Müslümanın ilmihalini ve İslam ahlakını öğrenmesi konularında bütün dindar Müslümanlar etkili bir hizmet seferberliği ilan etmelidir. Bu da birleşmekle olur. Bugünkü tefrika ve parçalanmışlıkla olmaz.

(Yukarıda bahs ettiğim iki tercümeden biri “PEDRO’NUN ZORUNLU İSTANBUL SEYAHATİ Kanuni Döneminde Türklere Esir Düşen Bir İspanyol’un Anıları” adıyla Fuat Carım tarafından yapılmış, GÜNCEL Yayınevi tarafından yayınlanmıştır…)