Konya Emniyeti büyük başarılara imza atıyor..
Konya Emniyeti büyük başarılara imza atıyor. 15 Temmuz’un
akabinde Konya 3. Ana Jet Üssü’ne yapılan başarılı operasyonla,
aralarında Kurmay Albay Mustafa Ertürk ve ekibi yakalanmış, aklını
daha üst akla emanet edenlerin yeni bir kalkışma hazırlığı
önlenmişti.
Söylentiye göre o başarılı operasyon sırasında Konya halkı
darbecilere olan öfkesini o kadar ileri götürmüş ki, askeri
lojmanlardan 155’i aramışlar bizi kurtarın diye…
Polis de onları yeni bir ihanetten kurtarmış.
Önceki gün de 15 Temmuz’da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ndeki
halka ateş açılması ve TRT binasının basılması emirlerini veren
Kurmay Albaylar Müslüm Kaya ve Nebi Gazneli Konya’da bir stüdyo
dairede yakalandı.
Konya’yı bir geçiş yeri olarak düşünmüşler. Asıl amaçları
Mısır’a kaçmakmış.
Kaçan kaçana.
Birçoğu 17-25 Aralıktan sonra sırra kadem basmıştı. Bir
bölümü de 15 Temmuz’dan sonra.
Ağa babaları daha çok ABD’yi tercih ediyor. Kimi Almanya gibi
Avrupa ülkelerini. Kimi Arnavutluk, Makedonya ve Bosna gibi Balkan
ülkelerini, kimi Kırgızistan’ı, kimi Güney Afrika’yı. Özellikle 15
Temmuz’dan sonra tercih edilen gözde mekan Mısır.
Kaçışın adı da hicret.
Peygamberimize dil uzatacak kadar sapkınlaşmış zihniyet, hala
din istismarcılığı yaparak kendilerini sahabeye, muhacirlere
benzetme sevdasında.
Talimat şöyle:
“Yurtdışında ‘Hizmet diasporası' çatısı altında birleşin,
hizmet hareketini bulunduğunuz ülkeden yürütün. Türkiye'deki
ailenizi de yanınıza alın, firar ve kaçma kelimelerini kullanmayın,
yerine, bunun yerine zulüm ve baskılar nedeniyle ‘hicret ettik'
deyin.”
Darbeci Sisi’nin darbecilere kucak açmasından ve açıkça
davetiye çıkarmasından sonra Mısır kaçış için yeni
adres.
Hatta ABD’de kalma şansı kalmadığı takdirde “FETÖ lideri”nin
de Mısır’a gönderileceğinden söz ediliyor.
Hayatta kalırsa tabii.
Zira Türkiye’nin ikili anlaşmalar gereği teslim talebi
karşısında köşeye sıkışan haminin, sırların ifşasını önlemek için
ya bir kalp krizi numarası, ya bir suikast süsü ile kestirme
yönteme başvurabileceğinden söz ediliyor.
Ama teslim edilirse Sisi kucaklamaya hazır.
Şimdiden bir “Hizmet Diasporası” oluşturuluyor
Mısır’da.
Mısır’a geçmek için kimi Suriye yolunu tercih ediyor, kimi
PKK’ya sığınarak Irak yolunu.
***
Mısır’ın bizim tarihimizde ayrı bir yeri var.
Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Ridaniye muharebesiyle Mısır’ı
fethetmesi ile hilafet Memluklerden Osmanlı’ya
kazandırılmıştı.
Osmanlı o yüzden Mısır’a büyük önem vermişti. Ancak Fransız
işgalinin ardından XIX. Yüzyılın başlarından itibaren Kavalalı
Mehmet Paşa’nın başına buyruk hareket etmesinden sonra sıkıntılar
da başladı. İç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlıya tabi bir
hidivlik haline getirilerek Mısır’daki Osmanlı nüfuzu sınırlı da
olsa bir süre daha devam etti. İngilizlerin 1882’de işgalinden
sonra Osmanlı Mısır üzerindeki hakimiyetin devamı için epey çaba
harcadı. 1914 yılında İngilizlerin tek taraflı olarak Mısır’ı ilhak
etmesine rağmen, Osmanlı Mısır üzerindeki haklarından vazgeçmedi.
Ta ki Lozan’a kadar. İngilizlerin baskısına direnemeyen Türk heyeti
Mısır’daki 1914 İngiliz işgalini tanımak durumunda
kaldı.
Bağımsızlığını ilan ettiği 1922’ye kadar Mısır İngiliz
egemenliğinde kaldı. İngilizlerin Mısır Krallığı üzerindeki etkisi
bağımsızlıktan sonra da sürdü. 1952’de “Hür Subaylar” darbesinin
ardından cumhuriyet yönetimine geçildi. Cemal Abdünnasır ve
ardından Enver Sedat dönemi Arap milliyetçiliğinin öne çıktığı bir
dönemdi.
1981’de Sedat’ın bir suikaste kurban gitmesinden sonra
Cumhurbaşkanı olan Hüsnü Mübarek ABD yörüngesinde bir politika
izledi, İsrail’e tavizler verdi. Bu durum halkta hoşnutsuzluk
doğurdu. Mübarek, Arap baharı dalgalanmasının da yansıması olarak
çığ gibi büyüyen muhalefet hareketi karşısında 2011’de istifa etmek
zorunda kaldı. 2012’de halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen Muhammet
Mursi ile demokratikleşme süreci başlamıştı ki müsaade etmediler. 3
Temmuz 2013’te meydana gelen askeri darbe ile Mısır’da halk
egemenliği durduruldu.
***
Bir temmuz darbesi ile meşru iktidarı deviren ve daha sonra
kendini Cumhurbaşkanı seçtiren Sisi, Türkiye’de planlanan bir
temmuz darbesinde başarısız olan darbecilere kucak açıyor
şimdi.
Oysa Türk devleti Binali Yıldırım’ın Başbakan olmasının
ardından, “düşmanları azaltma” politikası çerçevesinde Mısır’la da
ilişkileri yumuşatmak için hazırlıklar yapıyordu.
Anlaşılan Türkiye’nin bölgede dostluk köprüleri kuracak
girişimler başlatması birilerinin işine gelmedi. Türkiye’nin
bölgesinde bir güç haline gelmesi istenmiyordu. Güçlü Türkiye
istenmiyordu.
Rusya ile kavgalı olmalıydı Türkiye. İran ile bir dargın bir
barışık sürmeliydi ilişkiler. Irak’la sürekli sürtüşme
yaşanmalıydı. Suriye ile kavga halinde olunmalıydı. Mısır
Türkiye’nin ilgi alanına girmemeliydi hiç. Lozan’da kapanmıştı o
mesele.
Şimdi “üst akıl” Mısır’ı Türkiye karşıtı planlar için bir üs
olarak hazırlıyor.
15 Temmuz’da mısır patlatır gibi Türk halkı üzerinde bomba
patlatan darbecilerin Mısır sevdası bu yüzden.