Bunları gören okuyan halkın, bilhassa çocukların psikolojisinin
bozulmaması mümkün değildir. Azgın bir köpek bir kediyi parçalıyor…
Arslan zebraya saldırmış, kanlar fışkırıyor… Ceylan rüzgar gibi
kaçıyor ama panter onu yine yakalıyor… Dev yılan küçük timsahı
yutuyor…
Yaşlı madamın kucağındaki köpek ağzını açıyor ve kedinin başını
kopartıyor… Köpek balıkları, deniz altındaki dev canavarlar, küçük
balıkları yutan büyük balıklar, kavanozdan çıkamayınca kendini
sokarak intihar eden akrep……
Pek âdi, pek rezil, pek kışkırtıcı, azdırıcı müstehcen yayınlar
yetmiyormuş gibi başımıza bir de bu korkunç, kanlı, dehşetli, feci,
vahşi haberler ve resimler belası çıktı.
Bunları yasaklayan kanun çıkartılsa yırtına yırtına bağıracaklar,
basın hürriyeti kısıtlanıyor, hürriyetler ayak altına alınıyor
diyecekler.
Zaten şu sırada iktidarın müstehcen veya korkunç yayınlarla
uğraşacak hali ve vakti yok.
Başta kötü ahlaksız medya olmak üzere şer kuvvetleri ülkemizi bir
tımarhaneye çevirdi. Cinnet getiren baba iki çocuğunu ve karısını
öldürdükten sonra intihar etmiş… Bir vatandaş sekizinci kattan
kendisini yere atmış…
Geçen sene bebeğini yapayalnız evde bırakıp tatile çıkan ve
zavallıcığın ölmesine sebep olan katil ve canavar anne…
Kötü medya, uyuşturucu, seks manyaklığı, lüks israf ve tüketim
çılgınlığı… Dindar kesimde bile dedikodu ve gıybet bağımlılığı
korkunç boyutlara ulaştı…
Hangi şehirde olmuş unuttum, bir çöpçü kutu içinde bir buçuk kilo
altın bulmuş, götürmüş polise vermiş, polis de sahibini bulmuş,
sahibine teslim etmiş… Bütün medya alkışlıyor. Helal olsun namuslu
çöpçüye… Kaybedilen, unutulan kıymetli bir eşyanın veya malın
sahibini bulmasından daha normal ve tabiî ne olabilir… Toplumumuz o
kadar bozulmuş, dejenere olmuş ki, bunu bir erdem sanıyoruz.
İstanbul’da korkunç bir nüfus patlaması var. Bir dostum anlattı,
Sultanahmet Divanyolu caddesinin alt tarafında Firuzağa camii var,
onun karşı tarafındaki Mado dondurmacısından bir külah dondurma
almış, yürüye yürüye yalaya yalaya Beyazıt’a gidecekmiş,
dondurmasın huzur ve rahat içinde yiyememiş. Adım başında Suriyeli
bir çocuk yapışkan bir şekilde dilencilik yapıyormuş.
Dostuma oh olsun, sokakta herkesin içinde dondurma yersen böyle
olur diyemedim…
Başka şehirleri bilmem, İstanbul Suriyeli çocuk dilencilerle doldu.
Bunların topladıkları paralar kendilerine ve ailelerine kalmıyor,
özel bir mafyanın eline geçiyor.
Devlet, Valilik, Belediye, Emniyet, diğer sorumlular bu mafyayı
bilmiyor mu? Bilmemesine imkan yok… Peki, niçin izin veriyorlar,
göz yumuyorlar?
Bir de öteden beri faaliyet gösteren İstanbul Meydanlar Mafyası
var. O da serbestçe icra-yı faaliyet eyliyor.
Yaz geldi çıplaklık artacak. Meyhaneler kaldırımlara masalar
kuracak, içkiler içilecek… Bazı semtlerde akşam olunca kadın
satışları yoğunlaşacak…
Trafik kazaları arttı. İzmit civarında çoğu TIR, otuz araba
birbirine girdi.
Bina zina riba…
Mübarek ay Ramazan yaklaşıyor. Sahte dindarlar kadın erkek karışık
eğlenceler, şenlikler yapacak. Eskiden Şehzadebaşı Direklararası
eğlenceleri varmış ya, şimdi de vur patlasın çal oynasın Ramazan
şenlik ve etkinlikleri…
Bir Trakya vilayetinde İmam Hatipte okuyan gelinlik kızlar sahneye
çıkıp erkeklere ilahî konseri vermiş. Rezalet!
Osmanlı devleti zamanında Ramazanda açıkta oruç yemek yasaktı.
Yiyenler gözaltına alınırdı.
Osmanlı devleti Müslüman kadınların sahneye çıkmasına izin
vermezdi.
Şimdiki İslamcılar acayip, Kur’anda yazıyor mu diyerek işin içinden
çıktıklarını sanıyorlar.
Bendeniz hiçbir namuslu kadına fahişe demem, lakin bazı namuslu
kadınların fahişe kıyafetiyle gezmesini havsalam almıyor.
Çıplak kıyafeti, seksî tavırları ile erkekleri alabildiğine tahrik
ediyor, sonra serserinin biri çıkıyor, sarkıntılık yapıyor veya
tecavüz ediyor; suçun tamamı erkeğe yıkılıyor. Böyle adalet olur
mu?
Kim ne derse desin, benim görüşüme göre toplumumuz gittikçe
çılgınlaşıyor, zıvanadan çıkıyor.
Ahlak, fazilet, iffet şişeleri taşa çalınmıştır.
İtiraz ve protesto etmesi gereken dindar kesimin aldırdığı yok.
Tarih boyunca ahlaksız, azgın, çılgın toplumların helak olduklarını
düşünen yok.
Hızla dejenere oluyoruz, çözülüp dağılıyoruz, farkında değiliz.
Müslümanların büyük kısmı, İslam dininde emr-i mâruf ve nehy-i
münker diye bir farz olduğunu; bunu yapmayan toplumların yıkılıp
çökeceğini bilmiyor.
Ahlaksızlık diz boyu demeyeceğim… Ahlaksızlık gırtlağa kadar da
demeyeceğim… Ahlaksızlık boyumuzu aştı diyeceğim… Bunun sonu
ahlaksızlık tufanında boğulmaktır.
Sokaklarda günah ve azgınlık lağımları gürül gürül seller gibi
akıyor.
Bırakın sokakları, Müslüman evlerindeki Deccal Gözleri, Kur’anın
Sünnetin Şeriatin, İslam ahlakının haram ve yasak kıldığı bütün
pislikleri içeriye akıtıyor. Müslümanlar seyrine bakıyor.
Sodom ve Gomore… Ad ve Semud kavimleri…
***
(İkinci Yazı)
Namaz Kılınırken Cami İçinde Yardım Feryatları
Cuma namazında imam efendi, namazdan sonra yardım toplanacak dedi.
Farz kılındı, cemaatin bir kısmı çıkıyor, bir kısmı da sünnetleri
kılmaya başladı, camide pazar yerindeki gibi gür sesli feryatlar
başladı. Yardım yardım yardım… Âhir zuhur namazını nasıl kıldığımı
bilemedim. Zaten biraz rahatsızdım, başım iyice ağrımaya başladı…
Kutsal bir ibadet yerinde, halk namaz kılarken böylesine yüksek
sesle yardım şamatası olur mu? Her şeyin bir edebi erkanı var. Hem
yardım toplanacaksa makbuz vererek toplanmalıdır. Makbuzsuz yardım
toplamak kanunlara aykırıdır.
Cami adabı diye bir şey kalmadı. Geçen sene yine bir Cuma namazında
yanımdaki din kardeşimiz, hutbe okunurken cep telefonunun çıkardı,
önce mesajları okudu, sonra mesaj yazdı. Ayıptır yahu!
Camilerde, köpek oturuşuyla oturan Müslümanlar görüyorum. Ne ayıp
ne ayıp!
İstanbulun bütün camilerinde bir tuvalet ticaretidir gidiyor. WC…
WC… WC… Men… Women… One lira… Avluda çirkin, iğrenç WC levhaları ve
reklamları… Böyle bir WC ticareti putlara tapan Hinduların
tapınaklarında bile yok.
İstanbulda bir tek cami dışında bütün camilerde hoparlör fetişizmi
var. Kanun 65 desibel üzerindeki sesi, ses kirliliği kabul ediyor
ama dinleyen yok.
Sultanahmetteki küçük fakat lüks bir otelin işletmecisi anlattı:
Türkiyeye ilk defa gelen bir turist sabah çok yüksek sesle ezan
okunurken resepsiyona telefon açmış, ne oluyor dışarıdan canhıraş
sesler geliyor, yangın mı var demiş…
Beş sene kadar önce de, yine Sultanahmet’teki bir otelde kalan
turist kadın, sabah ezanı başlayınca yatağından hoplamış ve yere
düşmüş…
Bendeniz bir Müslüman olarak elbette ezandan şikayet etmem ama avaz
avaz çılgınca bağırtılan hoparlörlerden çok şikayetçiyim ve böyle
yapanlara hakkımı helal etmiyorum.
Çok güzel okunan ezanları, bağırtlak ve cırtlak hoparlörler
bozar.
Diyanetin hoparlör konusunda hiçbir teşebbüsü yok.
İstanbul’da hoparlör ile ezan okunmayan tek cami Fatih Çarşambadaki
İsmail Ağa camiidir. Ne minaresinde, ne de içinde hoparlör
vardır.
Hoparlörlerin gerekenden fazla açılması çok kötü bir bid’attir.
Bu konuda ilgililere laf anlatmak kesinlikle mümkün değildir.