Bu bakımdan bir hizmet akdi işçi ve işveren arasında kurulan bir
akittir. İş sözleşmelerinin sözlü veya yazılı olması geçerliliği
açısından herhangi bir fark doğurmaz. Hizmet akitleri süreli veya
süresiz olarak yapılabilir.4857 sayılı iş kanununa göre belirli bir
süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde hizmet akitleri belirsiz
süreli sayılır. Hizmet akdinde belirli bir süre kararlaştırılmış
ise bu durumda hizmet akdi süreli olarak yapılmış demektir. Fakat
1475 sayılı iş kanunundan farklı olarak 4857 sayılı iş kanunu
süreli hizmet akitlerinin arka arkaya yapılmasını bazı
sınırlamalara tabi tutmuştur.
Kanunun 11 maddesinde belirli süreli iş sözleşmesinin esaslı bir
neden olmadıkça birden fazla üst üste yapılamayacağı yapılması
durumunda ise başlangıçtan beri belirsiz süreli iş sözleşmesi
olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Bu durumun istisnası olarak
da belirtilen esaslı nedenlerde Yargıtay içtihatlarında belirtilen
niteliği itibarı ile dönemsel yapılan veya süreye tabi olan
işlerdir. Hizmet akitlerinin süreli olması durumunda en önemli fark
sözleşmelerin sona ermesi durumunda doğurmuş oldukları sonuçlardır.
Süresiz hizmet akitlerinde fesih durumunda işçinin çalışmış olduğu
süreye bağlı olarak ihbar öneli verilmesi veya bunun karşılığında
tazminatını alması gerekecektir. Fakat belirli süreli hizmet
akitlerinde hizmet akdinin süresi önceden belli olduğundan dolayı
ayrıca bir ihbar öneline gerek bulunmamaktadır. Süreli veya süresiz
tüm hizmet akitlerinde işçinin bir yılı doldurmuş olması ile kıdem
tazminatına hak kazanacağı şüphesizdir. Süreli ve süresiz hizmet
akitlerinde en büyük fark 4857 sayılı yasanın 20 maddesi ile
getirilen fesih bildirimine itiraz genel ismi ile işe iade
davasının açılmasıdır. Süreli hizmet akitlerinde akit süre sonunda
kendiliğinden bittiğinden dolayı işe iade davası açılamamaktadır.
Fakat süreli hizmet akitlerinin süresinden önce işveren tarafından
feshedilmesi durumunda ise işveren işçiye süreli hizmet akdinde
kalan süre zarfında ödeyeceği ücreti tazminat olarak
ödemelidir.
4857 sayılı iş kanunumuzda tanımlanan bir diğer hizmet akdi şekli
de kısmi zamanlı olarak işçinin işverenin emrinde çalışmasını
sağlayan bilinen ismi ile ( part time ) kısmi süreli çalışmadır. Bu
yasanın 13 maddesinde tanımlanmış olup İşçinin normal haftalık
çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye
göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmî
süreli iş sözleşmesidir” şeklinde belirtilmiştir.
Toplumumuzda özellikle gençlerin istihdam edildiği bir çok iş
kolunda kısmi süreli çalışma uygulanmaktadır. Fakat ne yazıktır ki
bu uygulama sırasında bir kısım hakların çalışanlara verilmediği
görülmektedir. Özellikle bu tür hizmet akitlerinde çalışan
kimselerin sosyal güvenceden yoksun bırakıldığı gözlemlenmektedir.
Oysaki yasanın devam hükmünde Kısmî süreli iş sözleşmesi ile
çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş
sözleşmesinin kısmî süreli olmasından dolayı tam süreli emsal
işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz. Kısmî süreli çalışan
işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli
emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödeneceği açıkça
belirtilmiştir. Fakat bu duruma rağmen bu tür işlerin genelde
devamlılık arz eden değil geçici işler olması, genç kişilerin
istihdam edilmesi ve bazı diğer faktörlerden dolayı çalışanların
yoğun bir biçimde sosyal güvenceden yoksun kılındıkları
görülmektedir.
Hizmet akitleri ister süreli olsun ister süresiz olsun sözleşmeye
taraflarca bir deneme süresi konulabilir. Bu 4857 sayılı yasanın 15
maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu süre en fazla iki ay olabilir.
Toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir. Deneme süresi
içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın
ve tazminatsız feshedebilir.
Süresiz hizmet akitlerinde işveren tarafından haklı bir nedenle
fesih yapılması durumunda işverenin herhangi bir tazminat ödeme
yükümlülüğü bulunmamaktadır. Fakat işveren tarafından herhangi bir
haklı nedene dayanmaksızın iş sözleşmesi tek taraflı olarak sona
erdirilirse işçinin;
Feshin geçersizliğini tespit davası (İşe iade davası),
İşe iade istenmemiş ise tazminatlarını talep etme hakkı
bulunmaktadır. Eğer çalışan işe iade istemiş ise bu durumda kıdem
ve ihbar tazminatının ödenmesini talep edemez.
İşe iade davası açılabilmesi için işçinin iş yerinde 6 aydan fazla
çalışmış olması ve çalışmış olduğu işyerinin en az 30 kişilik
mevcudunun olması gerekecektir. 6 aydan az bir süre çalışmış olan
bir işçinin işe iade davası açması mümkün değildir. Ayrıca işe iade
davası feshin ihbarından itibaren bir ay içinde açılmalıdır. Bu
süre ihbar ile başlayacağından dolayı işçi ihbar önelinde işverenin
yanında çalışmış olsa dahi bir aylık sürede davasını açmak
zorundadır. Bu dikkat edilmesi gereken bir konudur. Zira işçinin
işyerinde ayrılmadan dava açmasının gerekmeyeceği zannı ile bir çok
kişi işe iade davası açma süresini kaçırmaktadırlar. Diğer yönden
de bu hususu lehlerine kullanmak isteyen işverenler fesih ihbarını
fiili tarihten önceki tarihlere yapılmış gibi göstererek çalışanın
bu hakkını yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu durumda genelde
işverenler işçinin önüne otuz günden önceye tarihlenmiş bir fesih
ihbarı bildirimi getirmekte bunu imzalamalarını çalışandan
beklemektedir.
Bu durumda çalışanın aklına gelen ilk soru ihbar tazminatım yandı
mı ? sorusuna işveren hayır ödeyeceğim demesi ile çalışan fesih
ihbarını 30 gün öncesi tarihi ile tebliğ almaktadır. Oysa ki bu
durumda işe iade davası açma hakkını yitirmektedir. Yasa gereği
işçinin iş akdinin feshinin geçersiz olduğu tespit edilmiş ise bu
durumda işveren yasanın 21 maddesine göre işçiyi bir ay içinde işe
başlatmak veya tamzinat ödemek zorundadır.