Ankara'daki katliamdan sonra Devlet, bütün varlığıyla maktullerin
haklarına, nasıl katledildiklerine, onların yakınlarına çok ciddi,
çok samimi ve çok hızlı bir şekilde sahip çıktı. "Devlet"
dediğimiz, o kuvveti çalıştıran siyasi güçtür. Cumhurbaşkanıdır,
Başbakandır, bakanlardır, MİT, emniyet ve diğer bürokrasidir.
Bu çalışma, herkesi memnun etmelidir. Aksi olsaydı, ölen o
insanlar, ideoloji veya ırklarına göre farklı muamele görselerdi
ayırımcılık yapılmış olurdu. Halbuki katliam yaşandığı andan
itibaren hemen her yetkili "ölenler canlarımızdır!" dedi. Kimse
sosyalist, Kürt, hatta Kürtçü diye ayrılmadı. Türkiye Cumhuriyeti
Vatandaşı olmaları kâfi görüldü.
Konuşanlar, sanki kendi evlerinden cenaze çıkmış gibi derin hüzün
içinde duygularını dile getirdiler. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun
çırpınışlarını inkâr etmek vicdanla olmaz. Hükümet sözcüsü Numan
Kurtulmuş'un maktul yakınlarına maaşdan eğitime kadar bir çok sahip
çıkıcı haberleri verdiğinde fevkalâde memnun olduk. Ölenler, büyük
çoğunluğuyla iktidara sert şekilde muhalifti, sosyalistlerdi,
ideolojileri vardı. O gün orada miting yapılsa kendisine
demeyeceğini bırakmayacak olan bu insanlar öldürülünce Hükümet,
olağanüstü bir gayretin içine girdi. Bugün vesilesi acı da olsa
Türk vatandaşlığı ortak paydasında buluşma değeri, karşılığını
görmüştür Failler, örgütler, şebekeler bir bir tesbit edilmekte.
Aynı hassasiyet Suruç katliamında da yaşanmıştı. Oraya gidenler de
sosyalist eylemcilerdi. Ama onlar da bu ülkenin gençleriydi. Dünya
görüşünü zorla kabul ettirmeye kalkışmadıktan sonra herkesin fikri
kendine.
Diğer katliamların soruşturmasında da sınıf, ırk, siyasi görüş
ayrımı yapılmamıştı. Buna "demokratik olgunluk" dersek bu olgunluk,
Ankara'daki terör saldırısı tahkikatında zirveye ulaştı.
Olay patlak verir-vermez daha hiç bir şey belli değilken kameralar
önüne geçip "katliamı devlet yaptı!" diyenler, sonra vaziyet
farklılaşınca "katillere devlet içinden yardım edildi!." diye
konuşmaya devam edenler, acaba şimdi ne diyor, ne düşünüyorlar.
İşte her şey gün yüzüne çıkmakta. Kayıtlar, belgeler bir bir belli
olmakta. Açıkça görülüyor ki Reyhanlı, Suruç, Ankara bütün bu
saldırılar, adları herkesce malum terör örgütlerinin çalışmasıdır.
Bazıları tek başına birine ait, bazıları ortak cinayet. Onlar,
birbirlerini eğitmekte ve istihbarat alışverişi yapmaktalar.
Bu terör örgütlerinin ortak yanları, Türkiye düşmanlığıdır.
Gerçekler böylece aydınlanınca dün "katil devlet, faşist devlet!"
diye yoldaşlarına hitap edenler, bugün acaba "katil PKK!" diye
bırakın kameralar önünde konuşmayı kendi aralarında
fısıldayabilirler mi? "Bu örgütlerin hepsi katil!" diyebilirler mi?
İsteseler de diyemezler. Dediklerinde başlarına gelecekleri
bilirler.
7 Haziran'dan bu tarafa yaşananlar karşısında "Kürt seçmeni" merak
ediyoruz. Onlar ne diyor, ne düşünüyorlar? Örgütün güdümündeki
küçük bir Kürtçü azınlığı kasdetmiyoruz. Herkes gibi Türkiye
sevdalısı olan Kürt vatandaşlarımızı kasdediyoruz. 7 Haziran’da
oylarını sandıktan ziyade maceraya atmışlardı. Şimdi
olup-bitenlerden ders alındığını tahmin ederiz. Bakınız kimse hiç
bir resmî ve gayrı resmî merci ve kişi, kimseyi ötekileştirmiyor.
Bugün "Kürt seçmen!" diye yazıyoruz eskiden buna imkân var
mıydı?
Kürt Seçmen de Türk seçmen de bilmeli ki Türkiye'nin başına
gelenler, getirilmek istenenler AK Parti yüzünden değildir. Türkiye
büyüdüğü ve kalkındığı içindir. Kuzey Irak'ta da AK Parti mi
iktidarda, orada da Tayyip Erdoğan mı Cumhurbaşkanı? Burada Tayyip
Erdoğan'ın kanına ekmek doğrayanlar aynısını Mesut Barzani’ye de
yapmaktalar. Çünkü petrolü Türkiye üzerinden pazarlamakta, inşaatı
bizim şirketlere vermekte.
Bırakınız diğer iki partiyi, AK Parti yerine HDP iktidarda olsa ve
o da bu büyüme, gelişme, zenginleşme ve dünya ile yarış projelerini
hayata geçirseydi yine kanlı terör örgütleri ortaya çıkar, Suriye
yine mahvedilir, Suriye'ye yine yabancı devletler doluşurdu. Kara
mizah gibi olsa da aynen vaki; Küba bile Rusya'ya destek için
Suriye'ye asker yollamış. Herhalde hatırlanacaktır.
Yakınlarda yazmış ve "dünya nereye gidiyorken Marksist Kürtçüler,
Kobani'de Küba kurmaya çalışmaktalar!" demiştik.