Özgürlüğün tanımı toplumdan topluma, insandan insana değişse de, hepsindeki ortak unsur, kişinin istediğini yapabilmesidir
Özgürlüğün tanımı toplumdan topluma, insandan insana değişse de, hepsindeki ortak unsur, kişinin istediğini yapabilmesidir. Kişinin her istediğini yapabilmesi için bazen başkalarının özgürlüğünü kısıtlaması gerekir. En fazla, başkalarının özgürlüklerini kısıtlama yetkisi, devlet olabilme gücünü yakalamış, o toplumun silahlı gücüne hakim olan kişilerin elindedir. Dolayısıyla o toplumun en yüksek gücüne sahip en güçlü kişisi, o toplumun en özgür insanıdır.
İnsanların yönetici olmak istemesinin en önemli sebebi, en özgür olan insan, olmaya çalışmasıdır. Özgürlükleri kısıtlanan insanlar, daha fazla özgürlüğü yakalamak için, devlet makamlarının üstlerine gelmeye çalışırlar. Devlet Başkanının özgür olma ihtiyacı kadar, devletin vatandaşlarının da özgür olma ihtiyacı vardır. Ancak şu bir gerçek ki her özgür olmak isteyenin, devlet başkanı olması da mümkün değildir. En özgür insan olma mücadelesi nasıl devam edecek? En özgür olanlar ile en özgür olmak isteyen, fakat az özgür veya hiç özgür olmayanlar (köleler) arasındaki mücadele nasıl devam etmelidir? Yoksa herkes kendi özgürlük düzeyini olduğu gibi kabul edip sabır mı etmelidir? Dünya tarihi özgürlük mücadeleleri ile doludur. Aslın her iktidar olmak mücadelesi bir grubun daha özgür olma mücadelesidir. Başka bir açıdan bakarsak, başka bir grubun daha az özgür olması sağlama mücadelesidir.
Çok özgür olanlar ile az özgür olanların mücadelesi, bazen savaşlar düzeyinde, bazen fikirler düzeyinde, bazen ekonomik düzeyde, bazen dini mücadeleler düzeyinde, bazen mezhepler düzeyinde, bazen ırklar düzeyinde olmuştur. Ekonomik olarak çok zengin oldukları halde başka insanların kendine köle yapmak isteyenler tarafından dünyada birçok sömürge savaşları yapılır. Irak ve Suriye savaşları gibi… Ekonomik olarak özgürlüklerini artırmak için tröstler, tekeller kurulur. Fikirler üretilir, sömürge düzenlerinin haklılıkları ispatlanmaya çalışılır. Şarkiyatçılığın temel çıkış nedenlerinden biridir. Bazen bir dinin mensupları; kendi gibi inanmayanların, kendilerine hizmet için yaratıldığı; inancını geliştirirler. Kendi mezhebinin dışındakilerin mallarını ve canlarını kendilerine helal görebilirler. İnsan, bütün bu geliştirdiği yöntemler ile kendi özgürlüğünü artırıp, başkalarının özgürlüğünü icabından kısıtlama yetkisini elde etmek istiyor. Hatta özgürlük dağılımını ilahi olarak dağıtıldığını ve buna itiraz edilmemesi gerektiğini söyleyen inançlarda üretilmiştir. Hindistan’daki kast sisteminde olduğu gibi… Aristo’nun Atina’sında kölelerin insan kabul edilmeyerek, onların özgür olmaması gerektiği inancı yerleştirilmiştir. Oysa Atina demokrasinin doğduğu yerdi.
Özgürlük mücadelesinde temel mantık şudur; çok özgür olanlar, az özgür konumuna düşmek istemiyorlar; az özgür olanlar ise çok özgür konumunda olmak istiyor. Sizce, bu durum da olan bir topluluğuna, Peygamber ne önerirdi? Peygamberimiz; köleler köle, özgürler özgür kalsın dememiş; benim soyundan gelenler hep özgür olsun diğerleri daha az özgür olsun da dememiş; sadece Araplar çok özgür diğer milletler az özgür olsun da dememiş, sadece Kureyşliler çok özgür diğerleri az özgür olsun da dememiş… Eğer bunları demiş olsa idi, ümmeti arasında taraf tutmuş ayrımcılık yapmış olurdu. Allah da Peygamberi uyarırdı. Peygamberler adil olur. Allah insanlar arasında böyle bir ayırım yapmamıştır. Çünkü Allah insanı özgürlük peşinde koşacak şekilde, yaratıp; sonra da elinizdeki özgürlüğe razı olun diye emretmezdi. O zaman birçok kişi küfre girerdi. Böyle bir durum Allah’ın merhameti ile bağdaşmaz. Ne söylemeyeceğini belirtik, peki peygamber bize ne söyledi? Beşinci yazıda inşallah…