1099 yılının Temmuz ayında, Kudüs’e giren haçlı ordusu, kimi kaynaklara göre 40 bin, kimi kaynaklara göreyse 70 bin insanı, kadın, çocuk, yaşlı, Müslüman veya Yahudi demeden katlettiler.
1099 yılının Temmuz ayında, Kudüs’e giren haçlı ordusu, kimi kaynaklara göre 40 bin, kimi kaynaklara göreyse 70 bin insanı, kadın, çocuk, yaşlı, Müslüman veya Yahudi demeden katlettiler. Hristiyan kaynaklarda belirtildiğine göre o gün sokaklar, askerlerin ayak bileklerine kadar yükselen kan gölüne dönüşmüştü. Böyle bir vahşet neticesinde Kudüs’ün hâkimiyeti yaklaşık 460 yıl sonra Hristiyanların eline geçmiştir.
Haçlılar, Kudüs’ün başkent olduğu ve sınırları Filistin’den Antakya’ya kadar uzanan bir Latin Krallığı kurdular. Bundan yaklaşık 20 yıl sonra ise Kudüs’te, 9 şövalye tarafından, tam adı “İsa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın Yoksul Şövalyeleri” olan ve tarihte “Tapınak Şövalyeleri” olarak bilinen tarikat kuruldu.
Tarikatın kuruluş amacı görünüşte kutsal toprakların ve Hristiyan hacıların can ve mal güvenliğinin sağlanmasıydı. Buna binaen dönemin Kudüs Kralı bir zamanlar Süleyman Mabedi’nin de yer aldığı bölgeyi bu tarikata tahsis etti. Bu bölge Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri almasına kadar geçen yaklaşık 70 yıl boyunca tarikatın merkezi oldu.
İşin gerçeği tapınakçıların Kudüs’te kaldıkları sürede hacıları koruduklarına dair herhangi bir bulgu yoktur. Diğer taraftan Süleyman Mabedi’nin bulunduğu söylenen yerde yoğun kazı ve araştırmalar yaptıkları ise bilinen bir gerçektir. Bu durum Tarikat’ın asıl amacının bu bölgede var olduğu söylenen Hz.Süleyman’a ait hazineleri, Yahudiliğin gizli ilimlerini içeren kalıntıları ve yazıları bulmak olduğu açıktır. Bu türden kalıntıları bulduklarını da Tapınakçıların Hristiyanlığa bağlı şövalyelerken birden bire oldukça gizli hareket eden, birtakım Hristiyanlık dışı ritüeller uygulayan ve tamamen farklılaşmış bir dünya görüşüne sahip insanlar haline gelmelerinden anlayabiliriz.
Tarihçilerin ortak görüşüne göre ise dünya görüşlerini tamamen değiştiren bu kaynaklardan en önemlisi Kabala’dır. “Sözlü Gelenek” anlamına gelen Kabala Yahudi dininin mistik, ezoterik (batıni) bir yorumu olarak görülmesine karşın, bu kitabın Yahudilikten de önce var olan eski mısırın paganist öğretilerinin ve Yahudilerin Babil esareti sırasında öğrenmiş oldukları büyüye ait bilgilerin, Yahudiler içinde yayılmasıyla oluştuğu yine araştırmacılar tarafından dile getirilmektedir. İçerisinde yer alan bilgiler birçok büyü ritüelinin temelini oluşturmuştur. Burada asıl önemli olan ise şeytan ve diğer kötü cinlerle iletişim kurmanın yollarını öğretiyor olmasıdır.
Taha Suresi’nin 85.ayetinden 98.ayetine kadarki kısımda aktarılan Yahudilerin Mısır’dan çıktıktan sonra yoldan çıkmalarının konu edildiği Samiri’nin yaptığı buzağı kıssası belki biraz da bu açıdan değerlendirilebilir.
Bakara Suresi 102. Ayetinde bahsi geçen, Yahudilerin Babil’de öğrendikleri büyü ve sihir gibi şeylerde şeytanlara tabi olmalarının da kabala hakkında aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum. Kabalayla bağlantılı konulara ilerideki yazılarda yeri geldikçe değineceğim.
Böylece Tapınak Şövalyeleri’nin şeytanın şövalyeleri olma süreci de başlamış oldu. Kısa zamanda çok büyük miktarda taraftar ve mürid topladılar. Hristiyanlığın hakim olduğu her yere yayıldılar. Bu yaygınlık sonucu ticaret yollarını ellerinde tuttular, tüccarların paralarını korumaları karşılığında para ve itibar edindiler. O kadar çok zenginleştiler ki bir çok kral ve yöneticiye borç verir duruma geldiler. Başrahiplerden ve kardinallerden üyeler edindiler ve Katolik kilisesi içerisinde kısa zamanda yükseldiler. Öyle ki Fransa Kralı ve Papa’ya sözleri geçer duruma geldiler. Böylelikle benzeri görülmemiş ayrıcalıklar ve politik güç elde ettiler. Adeta devlet içinde devlet haline geldiler. O kadar güçlendiler ki, Krallar arasındaki çatışmalarda bile hakem olarak görev aldılar. 13.yy a gelindiğinde 20 bini şövalye olmak üzere toplam 160 bin mensuba ulaştılar. Şeytana hizmet eden büyük bir güç…
Bir sonraki yazıda faaliyetlerine son verilmesi ve yer altına çekilmeleri
Selam ve Dua ile…