ESKİ Kudüs başmüftüsü Emin el-Hüseynî ile Arabistan’da görüşmüştüm.
Güzel Türkçe konuşuyordu. Üzerinde Osmanlı tarzı sarılmış düzgün
bir sarığı ve yine Osmanlı tarzı koyu renkli zarif cübbesi vardı.
Gözleri açık renkti, sarışındı. Efsane bir şahsiyetti.
Filistinlilerin başında onun gibi bir din aliminin ve mücahidin
bulunmasını arzu ederim.
Netanyahu’nun, Yahudileri imha fikrini Hitler’e onun aşıladığını
iddia etmesi hiçbir ciddî kaynağa dayanmayan saçma bir tezdir.
Hitler İkinci Dünya Savaşını kazanmış olsaydı, dünya ve bahusus
İslam dünyası nasıl olurdu?
Hitler Türklere ve Araplara, Yahudilere ve Slavlara beslediği gibi
bir düşmanlık beslemiyordu. Onun emelleri Ural dağlarına kadardı.
Onun ötesinde ve Ortaasyada Almanyaya dost bağımsız Müslüman Türk
devletleri kurulmasını planlamıştı.
İslam dünyasının İngiliz ve Fransız sömürgecilerinin elinden
kurtulmasına taraftardı.
Türkiyedeki İslam karşıtı Kemalist rejimin yerine, tarihî
devamlılık üzerine kurulu bir devlet istiyordu. Osmanlı saltanat ve
hilafetinin geri gelmesini taraftar olduğunu tahmin ediyorum.
Bendeniz bir Müslüman olarak, ehven-i şerreyni tercih ederim.
Hitler Sovyetler Birliğini yıkabilseydi, Türk dünyası hür
olacaktı.
Arap ve İslam dünyası da.
Hilafet yeniden kurulacaktı.
Filistin’de bir Yahudi devleti kurulamayacaktı.
Yeni kurulacak Türk devletleri ve Arap dünyası için Almanyanın
uydusu olmak mı; yoksa Marksist Sovyetler Birliğinin, ABD’nın,
İngilterenin sömürgesi olmak mı ehvendir? Hiç şüphe yok ki, Alman
hegemonyası daha hafiftir.
Alman ordusu Kırım’ı aldığında orada yaşan Tatar Müslümanlara din
hürriyeti vermişti. Rusların yıktığı, kapattığı camiler, medreseler
yeniden açılmıştı, ibadet etmek, oruç tutmak, tesettür, din eğitimi
serbest olmuştu.
Stalin Kırım’ı geri alınca, bütün Tatarları hayvan vagonlarına
doldurup sürdü. Zavallıların yarısı yolda öldü. Müslüman Çeçenlere,
İnguşlara da aynı zulmü ve vahşeti uyguladı.
Alman hegemonyası şer… Rus, ABD, İngiliz, Fransız, Siyonist
hegemonyası da şer… Hangisi daha az ve daha hafif şerdir?
Müslümanlar için elbette Hitler Almanyası daha hafiftir.
Yahudiler, Sabataistler, Kriptolar aynı fikirde değilmiş… Bu
onların bileceği bir şeydir. Ben Müslüman olarak Hitler ile Stalini
bir tutamam. Yaygaracılar beni Hitlerci olarak suçlamasın. Bir
Müslüman olarak Nazizm ideolojisini benimsemem mümkün değildir.
Keşke Hitler galip gelseydi de,
Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasaydı,
Ortaasyada bağımsız Müslüman Türk devletleri kurulsaydı,
Türkiyede Hilafet ihya edilseydi, Anadolu Müslümanları İslam
düşmanı faşist rejimin boyunduruğundan azad edilmiş, Arap ve İslam
dünyası sömürgecilerin zulmünden kurtarılmış olsaydı.
Hitler ve Nazizm bir müddet sonra giderdi, Filistin kalırdı,
Hilafet kalırdı…
Eski Kudüs başmüftüsü Emin el-Hüseynî hazretlerini rahmetle
anıyorum. Yeri doldurulamadı. Ne de olsa onda Osmanlılık vardı.
(İkinci yazı)
Kaliteye Olan Büyük İhtiyaç
TÜRKİYE’nin kaliteli insanlara, kaliteli kurumlara, kaliteli
kadrolara büyük ihtiyacı var. Kaliteli insanlar ve kadrolar
ülkelerini kurtarır, yükseltir, kalitesizler batırır.
Kaliteli eğitim istiyorum. Bugünkü ideolojik Kemalist eğitim
kesinlikle kaliteli değildir. Kemalistlerin, laiklerin, çağdaşların
İngilteredeki Eton Koleji gibi kaliteli bir okulları var mı? Yok
yok yok… M. Kemal’in ölümünden sonra Dönmeler tarafından fabrike
edilmiş Kemalist ideolojinin ışığında veya karanlığında eğitim
veren bir okulun zaten kaliteli olması mümkün ve muhtemel
değildir.
Türkiyenin Müslüman çoğunluğu bizim Eton’umuzu kurup faaliyete
geçirebiliyor mu?
Kaliteli insanlar olmayınca kaliteli siyaset yapılamaz.
Kaliteli muhalefet yapılamaz.
Kaliteli medyayı kaliteli medyacılar kurar ve çalıştırır.
Trafiğin düzelmesi için kaliteli sürücüler gerektiğini kabul
etmiyor musunuz?
Piknikçinin bile kalitelisi kalitesizi vardır. Kaliteli piknikçi,
akşam dönerken çöpleri toplar, çöp bidonuna atar, çevreyi tertemiz
bırakır.
Kaliteli bir vatandaş içtiği gazoz kutusunu, burnunu sildiği kağıt
mendili otosunun penceresinden atar mı hiç…
Kaliteli esnaf ticaretine yalan dolan hile hud’a karıştırmaz.
Kaliteli bir balcı, hiç şeker glikoz mısır şurubu kullanabilir
mi?
Kaliteli zengin domuz gibi beyinsizce yaşar mı, ahlaka aykırı bir
sürü halt yer mi?
Kaliteli öğrenci kopya çeker mi?
Kaliteli bürokrat, resmî otomobilini özel işlerinde kullanır
mı?
Kaliteli işçi, işini ihmal eder savsaklar mı?
Kaliteli patron, fabrikasında işçiler kuru fasulye pilav hoşaf
yerken; kendisi kaburga dolması, zeytinyağlı baklalı enginar,
dondurmalı puding yer mi?
Negatif de olsa, kaliteli dinsiz, ülke çoğunluğunun dinine,
mukaddesatına terbiyesizce saldırıp fitne ve fesat çıkartır mı?
Kaliteli dindar münafıklık, din sömürüsü yapar mı?
Biz hepimiz kaliteli olsaydık, bu memlekette her gün dört milyon
aziz ekmek çöpe atılabilir miydi?
Kaliteli olsaydık, İstanbulun en az üçte biri park, bahçe, koru,
havuz olurdu, şehir nefes alırdı.
Kaliteli Türkiyelilerin efendim yerine aha oho demeleri mümkün
müdür?
Müslümanlar kaliteli olsaydılar, tek bir Ümmet çatısı altında
birleşip râşid bir İmama biat ve itaat etmezler miydi?
Evet bize ekmeğin suyun havanın yanında mutlaka kalite
lazımdır.
Kalitesiz veya yarım kalite ile de yaşanıyor ama ona yaşamak mı
denir, bin türlü rezalet rüsvaylık içinde sürünmek mi?