MEB Psikososyal Destek Kılavuz kitabında bir görüntü var: Başörtülü ve açık iki hanımın çocuğa davnanışı çizilmiş. Başörtülü şefkatli, açık hanım hırçın sunuluyor. Araştırdım. Bir öğretmenin ürünü.
MEB Psikososyal Destek Kılavuz kitabında bir görüntü var: Başörtülü ve açık iki hanımın çocuğa davnanışı çizilmiş. Başörtülü şefkatli, açık hanım hırçın sunuluyor. Araştırdım. Bir öğretmenin ürünü. Konuyla ilgili soruşturma da başlatılmış. Ama Sözcü gazetesi de hiç kaçırır mı görür de kuru otlar üstüne düşmüş bu kıvılcımı? Ana manşetten haber yapmış. Ne diyor? Değiştirin Bu Kafayı! Eğitimciler buna tepki gösterdi diye de yazılı haberin içeriğinde. Köpüklü küvette yıkanan çocuğa sevgi sunan mini etekli bir hanım da var ama o çizimden hiç haber yok! Niye? Çünkü bugünkü ortamda körüklenerek yangın çıkarmaya uygun bir kıvılcım değil.
Gazi mezunu eğitim yazarı Abbas Güçlü, İflas Eden Lise Eğitim Sistemi yazısında dünkü yanlış icraatların nedenini soruyor, ardından da bugün milletin beklentilerini sıralıyor. Beklentiler doğru da çözüm önerisi, geçmişte çok yapılmış körtaraf tartışmaları körükleyerek yangına dönüştürecek kıvılcım niteliğinde: Her şey tarihimizde var, fabrika ayarlarına dönelim yeter diyor. Kendisinden mezun olduğu kurumun mensubu Bakanla iletişime geçmesi beklenirdi oysa. Öğretmen, veli, öğrenci araştırma sonuçlarını sunarak yönetim ekibiyle iş birliği yapabilirdi.
Eğitim ticaretiyle zenginlemiş kimilerinin de kıvılcım demeci şu: Batı, köy enstitülerini çoktan kurdu biz hala yerimizde sayıyoruz. Topluma hizmet etmesi gereken Vakfı, en pahalı okul zinciri durumuna getirmiş, eğitim ticaretine model olmuş TED'in Başkanı da şöyle konuşmuş: Bize bu yıl 5 bin öğretmen başvurdu ama nitelikli öğretmen bulmada yine zorluk çekiyoruz. Öğretmeni aşağılaması kurumunu seçkin göstermek, böylece kendine talebi artırmak için. Oysa gerçek şu: Öğretmenler umutsuzluk içinde. Kitlesel niteliksizlik varsa bu yüzden. 42 yıldır aralarındayım. Özel eğitimine falan hiç gerek yok. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi gönül gücü yüklensin yeter. Bu da umut vermekle olur. Bilgiye ulaşmak çok kolay günümüzde, umudu olsa yetiştirmez mi kendini öğretmen? Nitekim çoğunluğu sınav odaklı ticarî kurumlar için kendini yetiştirenler az mı? Kim özel eğitim verdi onlara?
Ne yaman çelişki değil mi? Eğitimden büyük paralar kazanan okulların sorumluları da ahkam kesiyor. Kimse artık bir araya gelelim de aklın yolu birde birleşelim demiyor. Bugünkü Bakanın da TTK başkanıyken katıldığı 2006 TÖZOB Antalya Sempozyumunda da yoktu bu aklın yolu bir. Herkes kendine yontuyor, kıvılcım saçıyordu. Bunları uzun bir inceleme yazımla Gazi Ü.Kolejleri Mavi Kuş dergisinde kayda almıştım.12 yıl geçti, aynı noktadayız.
Sadece eğitimde değil her alanda göz önünde olanlar, kıvılcım saçıyor ki medya körüğüyle yangınlar çıksın ülkede. En acısı da vatandaşın hakkını arayacağı veya savunacağı yargı sistemimizle ilgili olanlar. Şimdi İlker Başbuğ da sıçrattı bir kıvılcım. Meclis askerî yargıyı gece yarısı kaldırdı, sivil yargı da kumpaslar kurdu. Buradan hareketle hain siyasî ayak bulunabilir fikri attı ortaya. Cumhurbaşkanı da Meclis, sivilleşmeden yana bir irade koydu ortaya, yeniden vesayet günlerine dönüş yok tepkisi gösterdi. Girdi böylece iktidar muhalefet birbirine. Körün aradığı bir göz, Allah verdi iki göz misali tam hain-düşman isteği tartışmalar yine başladı gidiyor.
Cumhuriyetimizin ilkesi laiklik elden gidiyor gerekçeli vesayet müdahalelerine karşı alnı secdeye gelenleri himaye edici sivilleşme de darbe getirdi. Değneğin iki ucu da kirlendi yani. Demek ki devlet-millet el ele vermeli, kuru otlara kıvılcım düşürmemeli. Körükle yangınlar çıkdıkça yabancı servisler boş durdu mu hiç? Yakın tarih tecrübe değil mi?
Hatırlayalım: Refahyol hükümetini düşüren 28 Şubat sürecinde irtica geliyor paniği yaratıcı kıvılcımları, ünlü medya körükçüleri pompalamamış mıydı kamuoyuna? Sonradan mahkeme tutanaklarına geçmedi mi körükletici failler? Başörtüsü mücadelesi verenlere de onları ikna odalarına sürükleyenlere de aynı ölçüde tahrik edici destek verenler aynı değil miydi? Ayrıca Merhum Erbakan Millî Görüş teziyle islam ülkesi komşularımızla iş birliği şart, 'ABD'nin ne işi var burada?' derken, islam adaletini hisseden yüreğiyle tek zeytin yiyerek ve 2 km. yürüyerek okula giden bizim yavrumuz diye göz yaşı dökerken, Mecliste de açık açık Atatürk ilkelerini anlatırken nasıl irticacı damgası yemişti?
Düşünelim: Şimdi başörtülü-açık sorunu yok, şeriat falan da gelmedi. Aile Bakanı başörtülü, ticaret bakanı açık, sorun var mı? Merhum Erbakan dışında tüm liderlere bulaştı Hain, bugünkü cumhurbaşkanımıza da. Lakin onun uyanışıyla millet de uyandı ki darbe girişimine boyun eğmedi. Geçmişteki oyunları da iyice kavradı, tecrübesine yazdı böylece. Şimdi yeni kıvılcımlarla, yeni yangınlar üretilsin istemiyor. Evlatları birbirini yesin istemiyor.
Bugün çoğunlukla seçilmiş sivil iktidarı dünkü asker-yargı-bürokrat kökenli vesayetçilere benzesin de istemiyor. İktidar-muhalefet tüm millet evlatları kör tartışma tuzaklarına düşmemek için aklın yolu bir desinler istiyor. Nerede yolsuzluk, hainlik varsa el ele verilsin ve üzerine gidilsin istiyor.
Tek tartışma konusu geçim derdi olmalı. Gelir dağılımındaki adaletsizlik acilen giderilmeli. Herkesin organları aynı, herkesi 9 ayda doğurdu analar. Bir gün herkes yatacak musallaya, herkes karışacak toprağa. Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen islam adaletinde, yukarıdakiler biz yüksekteyiz dememeli. En önemlisi siyasetçiler sözlerinde durmalı. Körükle yangın çıkarma zihniyeti değişsin artık. Bunu istiyor millet, aklın yolu bir!