“Uğurun hayır ola, yaşın uzun ola, yolun açık ola. Saltanatında mağrur olma Padişahım; senden büyük Allah var.”

Sultan II. Abdülhamid Han…

Yıldız Camii’nde bereketli bir cuma sabahı ve bir Cuma Selamlığı merasimi…

Peki nedir bu Cuma Selamlığı?

Niyet hayr dedik akıbet hayr dedik revan olduk bir yola. İstedim ki bu milletin her bir ferdi tanısın ecdadını.

İstedim ki bu milletin her bir ferdi tanısın Sultan II. Abdülhamid Han’ı…

2024 yılının başları ve Beşiktaş civarında yürüyüş yapıyorum. Yıldız Hamidiye Camii’ne ilk defa girip orada öğle namazını eda ettikten sonra uzun uzun izledim, her bir köşesi zarafet, her bir köşesi bambaşka bir ihtişam ve huzur!

Tarihçiyim ya! Hiç durur muyum? Başladı bilgiler film şeridi gibi kafamın içerisinde dönmeye…

Cuma Selamlığı merasimlerini de burada yapardı Sultan II. Abdülhamid, hatta bu bahçede şu kapının önünde bir Cuma Selamlığı sonrası suikaste uğramıştı.

Peki ya Abdülhamid’i bu zamana kadar kim nasıl tanıdı?

Annem lise kitaplarında Kızıl Sultan olarak anlatıldı ama biz doğruyu ailemizden öğrendik demişti… Peki ya şimdiki çocuklar?

Kafamı yıldızlı kubbeye doğru kaldırıverdim ve aklımdan geçenler birer birer dilimden döküldü…

Çocuklar için yeni planladığım tarih dizisi serisinin ikinci kitabı “Cuma Selamlığı” olmalıydı.

Cuma Selamlığı kokusu ise bambaşka bir dünyaydı!

O mübarek koku ile Hünkâr, Efendimiz (a.s)’a “113. İslâm Halife’si ümmetinin yanında…” mesajını veriyordu.

Hemen çantamdan kalem kağıt çıkardım başladım…

1 ay içerisinde dosyayı tamamladım ve tamamlanana kadar geçen süre zarfında sıklıkla uğramaya çalıştım Yıldız Camii’ne. Ah bir de Yıldız Sarayı açık olsaydı dedim. Sahi ne zaman bitecekti o restorasyon?

Zaman geçti…

Kitap editörüm Aslıhan Cengiz hanımefendiye teslim edildi, ardından çizerim Sevdenur Rabia hanımefendinin hayal dünyasına doğru yola çıktı…

Takvimler 5 Haziran’ı gösterdiğinde “Cuma Selamlığı” ülkemizin dört bir köşesinde raflarda yerini aldı.

Serinin ikinci kitabı da hazırdı ve cennet vatanın evlatlarına emanetti.

Kısa bir sürenin ardından Yıldız Sarayı’nın ziyaretçilerine açılacağı duyuruldu.

İşte şimdi bu çocuklar kitaplarıyla birlikte hem sarayı hem de camiyi gezeceklerdi.

Cuma selamlığı…

Cuma selamlığı Osmanlı sultanlarının, İstanbul’da fetihden 1924’te Hilafet’in kaldırılmasına kadar geçen 480 sene müddetince binlerce defa her cuma düzenli olarak ifa ettikleri dinî, siyasî ve resmî özellikleri olan bir devlet ve saltanat şiarıdır. Osmanlı sultanının Cuma namazını eda için halka açık bir camiye belirli bir devlet merasimi içinde at üzerinde gidiş ve dönüşü yol boyunca yerli ve yabancı halkın yoğun ilgisini çekmekteydi.

Cuma selamlığını diğer saltanat merasimlerinden ayıran özelliği ise her hafta tekrarlanması, yerli yabancı, Müslim ve gayrimüslim herkes tarafından izleniyor olması ve yol boyunca çok sayıda şikâyet ve talep dilekçelerinin padişaha verilmesidir. İslam devletlerinde hükümdarlığın önemle riayet edilen iki alametini sikke ve hutbe teşkil etmiştir. Hükümdarlar Cuma namazlarını genellikle bulunduğu şehirdeki büyük ve tanınmış camilerden birinde halkla birlikte kılar ve Cuma hutbesi hükümdar adına okunurdu. Osmanlılarda padişahların Cuma namazına belirli bir merasim ile gidişi ve camiden dönüşü “Cuma selamlığı” veya “selamlık resmi” olarak adlandırılırdı.

İşte tüm bu anlattıklarım artık bir çocuk kitabındaydı ve evlatlarımız ecdadını tanıyarak yol alacaklardı.

Cuma Selamlığı ülkemin güzel evlatlarına armağan olsun, Sultan II. Abdülhamid Han ve nesline Rahmet olsun…