Toplumda yükselmesi gereken değerler ve yücelmesi gereken davalar varsa, bunların önünde duran en büyük engel dışarıdan gelen bir düşman değil; o değerleri bizzat temsil etmesi gerekenlerin kendi içindeki samimiyetsizlikleridir. Her şeyin en doğrusunu bildiğini sanan, başkasının fikrini küçümseyen, sadece kendi faydası varsa destekleyen bir zihniyet; ne bir dava uğruna birleşebilir ne de zaferi getirebilir.

Günümüzde birçok birey, kendi sözlerine büyük bir değer yüklerken, başkasının söylediklerini kolayca geçersiz kılabiliyor. Koca koca sloganlar atmak, boş laflarla süslü cümleler kurmak artık çok kolay, ama iş bu sözlerin gereğini yapmaya gelince bir adım dahi atmayanlar var. Fayda görmediği, çıkar elde etmediği bir işin, topluma katkısı olsa bile, güzelliğini takdir etmeyen insanlar, bu toplumda “büyük” olarak kabul ediliyor. Kendi sesi en gür çıkanın haklı olduğunu sanan, dedikoduyu diyalog yerine koyan bir anlayışla karşı karşıyayız.

Bu kişiler, bir işte yoksa ya o iş yanlıştır, ya eksiktir, ya da hiç var olmamıştır bile. ‘Ben yoksam o iş neye yarar?’ diyen bir kibir, etrafını yok eden bir ateşe dönüşüyor. Oysa davalar, bir insanın, bir makamın veya bir grubun tekelinde olamaz. Ama her seferinde, sadece kendi payı olmadığı için desteklemediği işlerin yanlış olduğuna hükmeden insanlar, aslında kendi dar kalıpları içinde sıkışıp kalmışlardır.

Birbirine karşı bu kadar yargılayıcı, empati ve diyalogdan uzak bireyler topluluğu, ne zaman ki "biz" olmayı başarabilir; o zaman gerçekten bir davaya hizmet etmeye başlayabiliriz. Zira bir amacın en büyük düşmanı, dışarıdaki bir rakipten ziyade, o amaca inandığını iddia eden ama onun yücelmesi için en ufak bir çaba sarf etmeyen, yalnızca kendi çıkarını kollayan zihniyettir.

Bugün, "ben" duvarlarını yıkıp "biz" olmayı beceremediğimiz için değerlerimiz yükselmiyor. İnsanlar, ortak bir hedef uğruna birleşmek yerine, kendi gündemlerini merkeze alıyor ve kolektif bir amacı şahsi menfaatleri ile kirletiyor. Bir araya gelmek, birlikte üretmek, eleştirileri açık bir şekilde dile getirmek yerine dedikoduyu tercih ediyoruz. Bu da, "biz" olmayı başaramayan bireylerin, en büyük eksikliklerimizden biri olduğunu ortaya koyuyor.

Davanın düşmanı dışarıda değil, içimizdeki kibirde ve hırsta saklıdır.