Ülkemizin gündemi, şu günlerde alışılmışlık ve gelenekselliğin  dışında yapılan söylemlerle karşı karşıya.  Buna, CHP Genel Başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Geçmişte çok hatalar yaptık, helalleşeceğim ve bunun için yola çıkacağım” söylemi  damgasını vurdu.

Ülkemizin gündemi, şu günlerde alışılmışlık ve gelenekselliğin dışında yapılan söylemlerle karşı karşıya. Buna, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Geçmişte çok hatalar yaptık, helalleşeceğim ve bunun için yola çıkacağım' söylemi damgasını vurdu. Bu ne demektir? Açıkçası, CHP'nin geleneğinde neredeyse hiç rastlanmayan kendi kendisini otokritiği ve yaptıkları hataları itiraf ile halktan, mağdurlardan özür dilemek ve helallik almaktır.

Helallik Almanın Sınırları

'Partili kadrolarına danışmadan ve Parti Yönetim Kuruluna getirmeden kendi başına yaptı' denilen Kılıçdaroğlu'nun yukarıdaki söylemi daha doğrusu halkın ve mağdurlarının yüreğine su serperken 'Atatürkçüyüm, Kemalistim' denilen çevreleri iyice ürküttü. Bu ürküntü, 'hataları itiraf ve helalleşmenin sınırları ta Atatürk'ün yaptıklarına kadar uzanacak mı?' dan kaynaklandı. İçimizdeki bazı çevrelerde Atatürk, sosyolojideki 'totem geleneği' ne göre halen bir 'tabu' olmaya devam etmektedir. En ilkel toplum totem toplumunda 'totem' e dokunmak nasıl ki dokunanı yakar, yok ederse, bu çevrelerce 'Atatürk'e dokunmak, dokundurmak' da aynı kategoride yer alır. 'Modern Çağ' denilen günümüzde 'İlerici ' geçinmenin ölçüsü bu mu olacaktır?

Tepkilere İlk göz atmamda, 'ürküntü ve korku' tablosunda yer alanlardan üç isimden bahsedeceğim: Sözcü'de Emin Çölaşan, Korkusuz'da Can Ataklı ve Cumhuriyet'te Zülal Kalkendelen. Bu üç köşe yazarı, 'paniğe kapılmak' tan olarak Çölaşan 'CHP'nin Helalleşme Çağrısı!' (16 Kasım 2021), Ataklı 'Helalleşme Sözü Fırtına Yaratıyor…' (17 Kasım 2021), Kalkandelen, 'Helalleşme Yolculuğu' (17 Kasım 2021) başlıklı yazılarında, Kılıçdaroğlu'nun 'helalleşelim' i CHP'nin kurucusu ta Atatürk'e kadar uzatılmasının 'büyük hata olacağı' ndan le, parti yetkili kurullarına danışmadan bunu gündeme getirmesinin iyi olmadığından, bu konuya hiç girilmemesi gerektiğinden , 'helalleşmekten kasıt AKP'nin vurulması' ise, bunun mümkün olmayacağını ve onun ancak yaptıkları yolsuzluklar ve hatalardan hareketle vurulması gerektiğini dile getirdiler. Çölaşan, 'Şeyh Said, Seyit Rıza ve Şapka isyancılarıyla helalleşilemez' vurgusu yaparken, Ataklı, daha ilginç bir plan sundu. AK Parti'nin, fırtınası herkesi içinde sürükleyecek olan 'helalleşme' ile değil, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesinin marjinal Marksist örgütlerinden olan Halkın Kurtuluşu Partisinin Ekim 2021'de hazırladığı 'Ak Parti'nin Yolsuzlukları ve Hataları Raporu' nu yayınlayarak onun bununla vurmasını istedi. Kalkandelen ise, CHP'nin Necip Fazıl ve İskilipli Atıf'la helalleşmesinin bu partiye yakışmayacağından bahsetti. Biz millet olarak genlerimizde var olduğu halde kendi aramızda kavga yapmayı çok severiz. Muarızlarımızı mat ettik mi bundan sonsuz zevk alırız. Her işimizde siyah beyaz ayrımı yaparız. Bizde diğer renkler ve tonları yoktur. Ya hep ya hiç vardır. Zaten, Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk devletinin yıkılışının temel sebepleri ve dinamikleri de dış tehdit ve tehlikelerden çok iç kavgalar sürecinde kendisini göstermiştir.

Hata İtirafları ve Helalleşmek Topyekun Olmalıdır

CHP için hep 'Atatürk'ün partisi' denilmiştir.' Çünkü CHP'yi o kurmuş ve öleme kadar da genel başkanı, 'Ebedi Şefi' kendisi olmuştur. CHP'nin 'tarihi misyonu' için hep, 'Dünyanın süper gücü İngiltere'nin I. Dünya Harbinden sonra kurmaya çalıştığı 'Yeni Dünya Düzeni' nin Türkiye'deki versiyonu' kanaat ve ihtimalleri üzerinde durulmuştur. CHP'yi topyekun değerlendirirken 'birinci plan' da bu esas alınmalıdır. Zaten, 'milletimize yabancılaşmanın partisi' olarak kimlik kazanmış ve temayüz etmiş CHP' nin emperyalist yayılmacılık ve sömürgecilikten olarak ülkemizi ikinci defa olarak kurulmakta olan yeni bir dünya düzenine adaptasyonu, II. Dünya Savaşından sonra olmuş, bu savaşı müteakip dünyanın birinci süper gücü olma misyonunu İngiltere'den devir ve teslim alan Amerika Birleşik Devletleri, bu süreçte 'dünya hegemonyası' için kendi 'Yeni Dünya Düzeni' ni kurmuş, Türkiye'nin buna adaptasyonu ise, 'hayali bir Sovyet Rusya tehdidinden kurtulmak için Amerika' nın eteğine sarılmak' komplosu ve senaryosu sonucu CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Milli Şef İsmet İnönü tarafından 'Amerikan nüfuzuna sokulmanın' öncülüğünü yapmamla kendisini göstermiş, bu öncülüğün ardından, Başbakan Menderes – Cumhurbaşkanı Bayar ikilisi ise çok kötü uygulamalarıyla Türkiye'yi Amerika'nın neredeyse '52'nci eyaleti' haline getirmişler ve ilerisinde ise 'Amerikan – Batı eksenli darbeler geleneği ' ile daha da berbat haller yaşanmıştır.

'İkinci plan' a gelince, 'Atatürk'ün Misyonundan' olarak yaşanan 'gizli ve açık planları' veya 'takiye yapmak' ın varlığına dayalı olarak 'A ve B planları' gündeme gelecektir. Maalesef ki, benim dışımdan neredeyse hiçbir yazar ve çevre, akademik ve bilimsel olarak otokritiğini belgelere dayalı olarak bütün teferruatı ile bunu dile getirmemiş, getirememiştir. Adlarına 'A ve B Planı' da denilebilecek iki farklı planın olduğunu günümüzde kaç kişi bilmektedir? Her halde bir elin parlakları sayısı kadar!... Ben bunları yazıp yayınladığım 'Mustafa Kemal Paşa'dan Kamal Atatürk'e Gizli-Açık Planları ve Tutan –Tutmayan İnkılapları' isimli kitabımda objektif olarak, kırmadan dökmeden yerine göre yapılanların hakkını vererek anlatmaya çalıştım.

Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşımızın başlangıcında, zaferi kazanıp kuvveti ele geçirene kadar Osmanlı kalpağı ve üniforması altında, işgal edilmiş vatanı kurtarmak adına da halkı ve Padişahı kendi yanına çekmek için 'Saltanatçı, Hilafetçi, Şeriatçı, Din-i Mübin-i İslam'ın kurtarılması vb.' amaçlı ve kimliklidir. 'Nutuk' unda işin başında bunu yapmaya mecbur olduğundan, 'Gizli Planları' nı 'Milli bir sır gibi' saklayarak hareket ettiğinden kendisi de açık açık bahsetmiştir. 'Gizli Planları' olarak da daha Harp Okulu yıllarından beri 1789 Fransız İhtilali ve Ogüst Comte' nin Pozitivizmi etkisinde zaferi kazandıktan sonra frag –simokin altında, bıyıkları ve sakalları kesilmiş olarak ülkemizde bir zamanların CHP genel başkanı Bülent Ecevit'in tabiriyle ('Topyekun Batılılaşmak' adı altında) 'Batı Kapitalizmi' nin 19. Yüzyılda yaptığı 'üst yapı devrimleri' nin bir benzerini onun yaptığından bahsetmiştir. Halkımız, yapılan bu devrimlerin birçoğunu kabullenememiş, hep 'Devrimlere tepkiler' den bahsedilmiş ve Atatürk'ün kendisi bile zaman zaman bunlardan vazgeçmenin göstergesi olarak çevresine 'dilde ve musikide inkılap (devrim) olmaz' diyerek bu alanda yapılan hataların telafisine çalışmıştır.

İşin esasına bakılırsa, CHP'de 'ilk hata itirafları, helalleşme ve tarihi yanılgı' söylemi Kılıçdaroğlu'dan önce 12 Mart 1971 Darbesi ve rejimi günleri ve sonrasında 'Karaoğlan Ecevit' le başlar. Ecevit, 'Atatürk ve Devrimcilik' isimli kitabında, Atatürk'ün Avrupa taklitçiliğinden olarak 'Kapitalizme geçişin üst yapı devrimleri- burjuva devrimleri' yaptığını, kendilerinin Ortanın Solu, Sosyal Demokrasi veya Demokratik Sol ile, yine Kapitalizm gibi Batı'dan ithal Sosyalizm'in 'alt yapı devrimleri' ni yapacaklarından bahseder ve bunu programına alır. Görülüyor ki, CHP geleneğinden olarak nereden bakılırsa bakılsın ülkemizde yabancı sistemlerin ithalleri zemininde sürekli savrulmalar göstererek 'milletimize yabancılaşma' nın partisi olmaya devam etmiştir.

2019 Eylülünde CHP'nın kuruluş yıl dönümü parti tarafından kullanırken Kılıçdaroğlu'na sorulan 'Hiçbir seçimi kazanıp neden iktidara gelemediniz?' sorusuna verdiği cevap 'Adımız Halk Partisi idi ama, halkın partisi olmadığımız için' cevabını vermişti.

Kılıçdaroğlu'nun 'hata itirafları ve helalleşmesi' nin sınırlarının neler olacağı kendi ağzından beklenirken, 16 Kasım 2021'de TBMM'de Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunlardan bahsetti: 'Yaralarımızı sarmamız lazım. Bazılarımız zorlanıyor bu konuda konuşmaktan. Yaralar hala açık. Helalleşme ile hukuku karıştıranlar oldu. Helalleşmek, yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demektir. Bunu yarası olan topluluklarla yapacağız… 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulup başı kapalı kızlarımızla…' dan le, Sivas ve Maraş mağdurları, Diyarbakır Hapishanesi mahkumları, Varlık Vergisi (1944'de) , 6-7 Eylül olayları (1955'de) mağdurları, sağdan soldan asılan gençler mağdurları ile vb. helalleşeceklerini açıkladı.

CHP'nin Tam Bir Otokritiğe Hala Hazır Olmayışı

Cumhuriyet İttifakı liderlerinin Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarını değerlendirmeleri söyle oldu: Devlet Bahçeli, 16 Kasım Grup Toplantısında 'Hesaplaşma olmadan, helalleşme olmaz' dedi. PKK, YPG, Fetö, HDP'ye takındığı tavırlar yanında CHP'nin Suriye ve Libya'da takındığı tavırlarla hesaplaşmadan asla helalleşme olmayacağından bahsederken, Recep Tayyip Erdoğan da 'Sadece günü kurtarmak istiyor. Hangi birisiyle helalleşecekmiş? Menderes ile nasıl helalleşecek? Dersim'le, Kürtlerle nasıl helalleşecek? Suriye'de ne işimiz var dediler, orada şehit olan askerlerimizle nasıl helalleşecekler?' değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu'na CHP'nin içinden tepkiler geldi. Partideki 'Ulusal Birlik Hareketi' nden 'Başta Atatürk olmak üzere, İnönü, Ecevit ve Baykal'ın şahsında Türkiye Cumhuriyetini sanık sandalyesine oturtmak istiyor' dan le, Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlıktan istifası istendi. (Milliyet. 17 Kasım 2021). Anlaşılan, CHP'nin tam ve bütüncül, akademik, bilimsel otokritik ve hesaplaşmaya, helalleşmeye hala hazır olmadığı kendisini gösteriyor. İnönü ve Ecevit'in hata ve sevapları da masaya yatırılmalıdır. Sayın Kılıçdaroğlu, '28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz' derken 28 Şubat Postmodern Darbesinin birer 'Siyasi ayaklarından' olarak Ecevit ve Baykal'ın varlıklarını nasıl inkar edebilir veya görmemezlikten gelebilir. Bu hesaplaşmalar ve helalleşmeler yapılmadan Türkiye'nin tam olarak düzlüğe çıkması mümkün değildir.

CHP geleneğinde Ecevit'ten sonra (O da yerli, milli ve ilmi olmayan bir yabancı model taklitçiliğinden bir başka yabancı model taklitçiliğine savrulduğu halde eksim olarak) CHP'nin 'hatalar ve helalleşmeler' itirafında bulunan Kılıçdaroğlu'nun bunun sınırlarını ta başına kadar uzatmadıkça, yapılacak her iş boşuna olacaktır.