İslam, yüce Rabbimizin yeryüzünde yaratmış olduğu insanlar için seçip beğendiği yegâne dindir. Âdem (as)’dan peygamber efendimiz Muhammed Mustafa (sallallahu âleyhi vesellem)’e kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din İslam dinidir. Yani Âdem’inde, Nuh’un da, Musa’nın da, Davud’un da, İsa’nın da (âleyhimusselam ecmaîn) dini, tevhid yani bir tek Allah inancına dayalı İslam dinidir.

Her peygamber kendi devrinde insanlara; şirk işlememeyi, putlara tapmamayı, öldürmemeyi, hırsızlık yapmamayı, zina etmemeyi, zulmetmemeyi; bir tek Allah’a iman etmeyi, takvayı yani Allah’tan korkmayı, hayırda yarışmayı, cömertliği, adaleti emretmiştir. Bunlar her iki dünyada saadete ermenin temellerindendir.

İslam barış ve esenlik dinidir. İslam’la yönetilen herkes huzurlu olmuş ve mutlu yaşamıştır. 6 asır cihana hükmeden Osmanlı İmparatorluğu buna bir misaldir. Bu daireye giren kurtulmuştur. Bu daireden uzaklaşan veya hiç girmeyen fert ve toplumların ifsadı, iflası, çöküşü ve helakı kaçınılmazdır. Tarih, İslam’ı reddeden, Allah’tan başkasına kulluk eden, zalim ve cahil toplumların helak, yani yok olma misalleriyle doludur. Nuh kavmi, Ad kavmi, Hud kavmi, Semud kavmi, Medyen kavmi, Lut kavmi ve Pompei gibi kavimler bazı örneklerdir. Bu kavimler ne zaman zulüm ve isyanlarında haddi aştılarsa, ölümü unutup hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya daldılarsa ve Rablerini unuttularsa helak onları ansızın yakalamıştır. Yok olup gitmişlerdir. Geriye sadece insanlık için ibret tablosu olacak yıkıntıları kalmıştır. Hiç şüphesiz bu durum bizlerden de uzak değildir.

İslam’dan uzak toplumları incelediğimizde genci ve yaşlısıyla, erkeği ve kadınıyla ahlaki mefhumlardan uzak hayvanlardan bile daha aşağılık bir yaşam şekline sahip olduklarını görürüz. Hayâ perdeleri yırtılmış, her türlü günahı işlemekten geri durmazlar. Fuhuş ve zinanın her çeşidine rastlamak mümkündür. Aile hayatı yok gibidir. Saygı ve sevgiden eser yoktur. Kapitalistleşmiş ve birbirlerine dahi meta ve kazanç kaynağı olarak bakmaktadırlar. Aile kendileri için bir anlam ifade etmeyip gayri meşru hayat tarzı kendileri için bir yaşam biçimi olmuştur. Zalim bir yapıya sahip olup, merhamet duygusundan uzaktırlar. Hayvanlara, bitkilere ve kendilerinden aşağı olan hiçbir canlıya acımazlar, merhamet etmezler. Müstehcenlik ve şehvetin esiri olmuş, mukaddesata hürmetleri yıkılmıştır. Kendileri rezalet ve pislik içinde olduklarından temiz olanları sevmezler. Onlara saygı göstermezler. Hatta değerli ve hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vakalar uydurmaktan da geri durmazlar. Hudutsuz, ölçüsüz ve çılgınca israf ederler. Bundan da büyük zevk duyarlar. Yardım duyguları ölmüş ihtiyaç sahiplerine tek lira harcamazken milyarlarca lirayı heba etmeyi meziyet sayarlar. Vakitlerini oyun, eğlence, dans, içki, uyuşturucu ve kumar ile heba ederler. Düşünmekten, fikretmekten uzaktırlar. Saçma sapan anlayışlara nazariyelere inanırlar ama hak olandan gayet uzaktırlar. Gönüllerini hakka kapatmış, sapıklığa sonuna kadar açmışlardır. İfsatçı olup kurulu yapıları bozarlar. Kargaşa, gürültü, kavga çıkarırlar. Karşı fikirlileri düşman kabul edip gayet acımasızdırlar. Allah’a iman etmedikleri, İslam’dan uzak oldukları, ölümü unuttukları ve cehennem diye bir azap yurdunun olduğunu düşünmedikleri için bu saydığımız günahları çok rahat işleyebilirler.

Yüce Allah insanoğlunu kendinden üstün bir varlığa tapınma duygusuyla yaratmıştır. Bu duyguyu doğru yerde kullanmak için elçiler göndermiştir. Ruh Allah’tan olduğu için O’nu yani Allah’ı (celle celaluhu) bulamadıkça huzur bulamaz. Bunun farkında olmayan İslam’dan uzak toplumlar bir çıkmaz içerisindedir. Satanizm de dâhil farklı ve sapık inançlara sahip olabilmektedirler. Nefsi tatmin manasında gönüllerince yaşarlar. Sınır tanımazlar. Ama yinede gerçek huzuru bulamazlar. Tabii ki bunun sonucunda ekseriyeti intihar etmektedir.

Evet, bu kötü misalleri arttırmak mümkündür. İslam’dan uzak batı ülkelerinin yaşam tarzı incelendiğinde az çok olay anlaşılacaktır. Sapık ruhludurlar. Ahlak mefhumundan eser yoktur. Ahlak onlar için pek bir anlam ifade etmez. Zalimdirler. Zalim oldukları İslam ülkelerine saldırıları incelendiğinde görülecektir. Çoluk çocuk demeden katliamlara girişmeleri, silah türü gözetmeden yaptıkları saldırılar zalim olduklarına kanıttır. Hiç şüphesiz en büyük zulümleri yani zalimlikleri ise Allah’a şirk koşmalarıdır.

Unutmayalım ki bizi biz yapan dinimiz olan İslam’dır. Kitabımız olan Kur’an-ı Kerimdir. Peygamberimiz efendimiz Muhammed Mustafa (sallalahu aleyhi vesellem)’dir. Bunlarsız bizler birer hiçiz. Bunu bildiği için batı bizi bu iki değerimizden uzaklaştırmak için elinden geleni yapmaktadır. Yukarıda saydığımız rezil hasletler yavaş yavaş içimize sızmakta, medya ve internet yoluyla bu durum hızlandırılmaktadır. Büyük bir ahlaki ifsat başlamış, gençlerimiz şehvetlerinin esiri olmuş, dininden diyanetinden uzaklaşmıştır. Kalplerine dünya sevgisi yerleşmiş, ölüm korkusu girmiştir. Bu ne zaman ki geneli saran bir durum olur, işte o zaman çöküşümüz başlayacaktır. Bugün yaşananlar bu büyük depremin artçı sarsıntılarıdır.

Bu durum karşısında anne babalara ve bizlere büyük görevler düşmektedir. Gençlerimiz avucumuzun içinden kayıp gidiyor. Bu büyük bir yangındır. Allah muhafaza hepimizi sarar. Eğer gayrı meşru yerler, camilerden daha fazla doluyorsa korkmamız lazım ve de korkalım. Rabbinden, peygamberinden, kitabından uzak bir nesil yetişiyor ve bizler seyrediyoruz. Uyanalım! Kendimizi ve ailemizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyalım. Unutmayalım ki İslamsız saadet olmaz. Bizleri İslam’la şereflendiren Allah’a hamdolsun.