İslâmcı “Stockholm Sendromu”
Eskiden Müslüman vardı şimdi İslâmcı... İslâmcı, dini ideoloji haline getirmiştir... Müslüman dini Allah’ın emri olduğu için yaşar. Samimi Müslüman din üzerinden çıkar elde etmez...
Onun tek çıkarı Allah rızasını kazanmak, Allah’ın mükâfatına nail olmaktır.
İslâmcı ise, kimseyi beğenmez, uçar, saçar, sıvar... Sonunda bir de bakmışsın ezilmiş, büzülmüş ve düşmanı metheder hale gelmiş...
İşte son zamanların trendi, camiamızın yakalandığı postmodern hastalık; bu eziklik belirtisi, İslâmcı “Stockholm Sendromu”dur.
Tecavüzcüsüne, hayatına kasdedene aşık olma hali değil miydi “Stockholm Sendromu”?.
İslâmcılar da dün büyük büyük laflar ederek gûya mücadele ettikleri düşmanlarına bugün adeta aşık olmuşlardır.
İslâm düşmanları bir kertenkele deliğine girse, bizimkiler de peşlerinden giriyor... Hayır hayır, düşmanı kovalarken girmiyorlar, “bunlar buraya girdilerse vardır bir hikmeti” diyerek giriyorlar...
Ezikliğin sonu dinsizliğe kadar gider.. Hazreti Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “fakirlik küfrolayazdı” buyurmasının hikmeti de budur.
Fukaralık nasıl bir yere kadar gelip Allah korusun kişinin sabır sınırlarını aşarsa en büyük felâkete yani isyana sebep oluyorsa bu da öyle...
Ezikler İslâm düşmanlarıyla boğuşmak yerine, İslâm ile boğuşmaya başlar... Böylece dinsizliğe köprü atmış olurlar...
İslâm düşmanlarıyla kavga sabır ister, büyük gayret ister... Daha önemlisi hamaset değil vasıf ister.. İşi hamasetle sürdürenler düşmanın vasıflı hamlelerine cevap veremez...
Veremeyince akılları sıra şirinlik edip, “biz de aslında öyle düşünüyoruz, Kur’ân aslında onu değil bunu diyor” demeye, Kur’ân’ı kendi heva ve heveslerine göre tefsire başlar…
Hadîs-i şerîf’leri ayıkladılar, yetmedi... Düşman bazı âyetleri de gösteriyor, hálâ şikayet ediyordu çünkü... O halde buna da bir formül bulunmalıydı.
Pakistan’lı ezik İslâmcılardan Fazlurrahman isimli bir fukara, “Kur’ân’ın bazı âyetleri tarihseldir, hükümleri bugün geçerli değildir” diyiverdi...
Ve bizim İslâmcı ezikler de denize düşen yılana misâli bu reformiste bir sarıldı pir sarıldılar, hálâ da ayrılamıyorlar...
Dinde reform meselesi trajikomiktir... İslâm, Müslüman düşmanlarına hayranlık, yani İslâmcı “Stockholm Sendromu”dur.
Ebubekir Sifil gibi nadir birkaç isim dışında bu sakil yola girmeyen hocaefendi kalmamış gibi... Din câhiller elinde din olmaktan çıkmış..
Dindarlarda ne feraset ne basiret kalmış. Ihlás denilen yürek temizliği kaybolmuş.. Namaz kılıyor ama “dirhemle münasebetine” bakınca (hadîs-i şerîf), herif adeta (paraya) tapıyor!..
Bin küsür sene İslâm sancaktarlığı yapmış, ilâ’yı kelimetullah uğrunda cenk etmiş bir millet, dinini düşmana peşkeş çekiyor!.
Uzmanlar “Stockholm Sendromu” için rehabilitesi fevkalâde müşkil bir hastalık diyorlar. Korkuyorum...
#HARBİDEN: ÜÇ AYLAR’da, “Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara, 286) âyetini, hiç değilse, “ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn” kısmını ezberleyip 5 vakit namazdan sonra duâ mahiyetinde okuyalım... 26.03.2018