Allah’a şükürler olsun ki böyle bir soru kimsenin aklına gelmiyor Türkiye’de. Zira Türkiye, hamdolsun ki Cuma namazlarını bile yasaklayacak kadar panikleyen İran gibi hastalığın yayıldığı bir ülke değil...
Allah'a şükürler olsun ki böyle bir soru kimsenin aklına gelmiyor Türkiye'de. Zira Türkiye, hamdolsun ki Cuma namazlarını bile yasaklayacak kadar panikleyen İran gibi hastalığın yayıldığı bir ülke değil...
Bizde en son haber olarak bir tek vak'a görüldü. O da kimseye sirayet etmemiş yetkililerin deyişine göre.
Bunun, yàni Türkiye'nin hastalıktan uzak kalışının bazı sebepleri olduğu da söyleniyor. Virüs Asya genleri taşıyanlar üzerinde daha tehditkar olurken Türkiye gibi genetik haritası karışık saf olmayan ırklarda ve siyahî Afrikalılarda tutunamıyormuş.
Bu iddiayı ortaya atan araştırmacı hekim Doç. Dr. Oytun Erbaş, 'Corona virüsün akciğere tutunduğu yer ACE/2 proteini. Ona tutunuyor ama o aynı zamanda akciğerde iltihabı önleyen bir protein. Onu bozduğu için aşırı bir iltihaplanma ve su toplama oluşuyor. Bu protein en çok Asyalı erkeklerde var. (......) Virüs, bütün dünyaya yayılsa beyaz ve siyah ırkta büyük oranda ölümler görülmeyecek. Biz Akdeniz ırkıyız, Asya'dan da aldık ama saf Asyalı değiliz." dedi.
Bir de bu virüsün ABD'nin tehdit ettiği ülkelerde ortaya çıkmasına dair komplo teorisi var ama üzerinde durmaya değmez. Zira bu durumda en ziyade Türkiye'de olması gerekirdi.
Yàni denilmek isteniyor ki, virüsü ABD üretti ve düşmanlarına biyolojik silah olarak kullandı. Biyolojik silahları kullanmak yasak o ayrı ancak bu komplo teorisi pek çürük geldi bana..
Maske ve kolonya satışlarında patlama oldu. Zır cahil adam bile virüs nedir öğrendi. Hoş hála bazıları toz zerresiymiş falan dese de en azından bu virüs ile bütün dünya hijyeni öğrendi.
Müslümanlar baştan virüse karşı kalkanlı. Yàni koruyucu hekimlik açısından en güzel tedbiri alıyorlar. Hem de en güzel şekilde... Zira günde beş vakit namaz için beş yahut en az üç abdest alınıyor ve virüsün alındığı gözler, burun ve ağız üçer defa yıkanmış oluyor abdets ile.
* * *
Ramazan yaklaşıyor. Recep ayının yarısını geçtik. Bir buçuk aydan az kaldı. Yarın birgün eğer Allah korusun virüs bizde de yayılmış olsaydı ne garip manzaralar ortaya çıkardı. 'Hocam coronavirüs var bende, oruç tutmayım değil mi?' diye sorulurdu Nihat Hatipoğlu hocaya... Şaka bir yana, elbette hastalar için İslam dininin hükümleri bellidir. Lakin hastalıklar bir yàni aynı değildir, çeşit çeşittir.
Merhum üstadım Mehmet Şevket Eygi, eski (eskimez) bir yazısında şöyle demişti: 'Hangi Hastalar Oruç tutmaz? Adam ateşler içinde yorgan döşek yatıyor. Yahut ensüline bağlı ağır diyabet hastası. Veya vahim bir kalp rahatsızlığı var, gündüzün ortasında ilaç almazsa sağlığı tehlikeye girecek. Bunlar oruç tutmaz, hastalık geçince kaza ederler.
Adamın başı ağrıyor, baş ağrısı da bir hastalıktır. Midesi ekşiyor, bu da bir hastalık… Böyle bir sürü hafif hastalık vardır. Hayatı tehlikeye girmeyecekse, bunların oruç tutmasında yarar vardır. Çünkü oruç tutarak inşallah sıhhat bulurlar.
Hastalığı yüzünden kimin oruç tutmayacağı muttaqi fıkıh alimlerine, müslim ve hazık doktorlara sorulmalıdır. Sosyolojik Müslüman olanın raporu dinen geçerli olmaz. Ufak tefek hastalıkları rahatsızlıkları bahane edip oruç tutmamak samimî ve gerçek Müslümana yakışmaz.' (Vahdet Gazetesi, 01.07. 2015, 'Dikkat Edelim' başlıklı yazısı)
Muhterem okurlarım, Allah sıhhat ve afiyet versin cümlemize. Lakin hastalık da sağlık da insan için. Hastalarımıza acil şifalar diliyorum.
Ve bir kez daha Sağlık Bakanına sesleniyorum: Hastane değil, şifahane diyelim. Cumanız mübarek olsun.