Edebi metin okumak insanı rahatlatır. Schopenhauer klasik metinleri okumaktan hissettiği rahatlama duygusunu dile getirir ve şöyle der, “ Sanki tertemiz kayalık kaynağında yunmuşum gibi.”

İnsan bu dünyaya gelirken ağlaya ağlaya gelmiştir. Çünkü insan cennetten dünyaya indirilmiştir. Bu insan için büyük bir yaradır. Bu yaranın tedavi edilmesi lazım ki insan bu dünyadan güle güle gitsin. Bu yara insanın ruhunda olan bir yaradır ki madden tedavisi mümkün değildir. Manevi bir terapi gerekir. Bu manevi terapinin birçok yolu vardır ama o yollardan biri edebiyattır. İnsan önce iç dünyasına bir hakikat yolculuğu başlatması gerekir. Bu yolculuk esnasında keşfedeceği cevherler insanın hakikatine ermesine sebep olacaktır. Hakikatleri keşfettikten sonra da zaten tedavi büyük ölçüde gerçekleşecektir. İnsanı bu iç yolculuğuna sevk eden edebi metinlerdir. İnsan edebi metinler okuyarak ruhundaki keşfedilmemiş yerleri keşfeder.  Bu keşifler sayesinde insan iç dünyasını tanır. Bu tanıma aslında kendi içiyle yüzleşmesine de sebep olur. Kendisiyle yüzleşen insan kendisini tanımaya başlar. Kendini tanıdıkça iç hakikatine ermeye başlar. Keşfedilememiş yönlerini edebiyat sayesinde keşfeder. Bu da akli, ruhi ve kalbi tekâmüle sebep olur. Bu tekâmül sonucunda olaylara daha geniş açıyla bakar. Anlam veremediği durumlara ve olaylara anlam vermeye çalışır. Dünya hayatına tahammülü artar. İşte edebi metin okumak insanın bakış açısını ve sadrını genişletir.

İnsan Ruhu Estetik Olana Hayrandır

İnsan estetik mutluluğu sanatın ve edebiyatın yardımıyla arar. Allah güzeldir güzeli sever. Allah insanı en güzel şekliyle yaratmıştır. Dolayısıyla muhteşem bir sanat söz konusudur. Allah insana güzelliklerden anlama ve bu güzelliklerle tatmin olma duygusu da bahşetmiştir. Güzellik fıtridir. Dolayısıyla insan fıtratı gereği estetik olana hayrandır. Dünya hayatında tabiatına uymayan bir şey gördüğümüzde anlamasak bile ruhumuz daralır, rahatsız oluruz. İşte bu rahatsız olma durumu insanın içindeki estetik kaygıdan, tabii olan kaygıdan kaynaklanmaktadır. Kötü kokunun görülmeyip insanı yine de rahatsız etmesi gibi. İnsan bu estetik olana ihtiyacını sanat eserlerine bakarak, en başta kâinata bakarak tatmin etmeye çalışır. Bu durum insan için bir ihtiyaçtır. Bu durumun tersi de söz konusudur. O da şöyle ki estetik olamayana baka baka insanın bu estet yanı körelir. Bu yan körelince kişi ne bir sanattan keyif alır ne bir sanat eserini tanır ne de estetik ihtiyacını giderebilir. Çirkin olana baka baka insanın terazisi şaşar. Sonunda güzeli ve çirkini ayırt edemez hale gelir. Zaten bu hale gelince de hayattan hiçbir keyif alamaz. İşte edebiyat ve sanat burada devreye girer. İnsan edebiyat sayesinde nice sanat eserlerini okuma imkânı bulur. Bu eserler onu başka sanat eserlerine götürür ve estetik bir tatminliğe ulaşmasına vesile olur. Ayrıca edebiyat ve sanat tefekküre de vesiledir. İnsan sanat ederindeki güzellikleri görür veya edebi metindeki estetik ifadeleri okur sonra tefekküre yönelir.

Edebiyat Tecrübedir

Bir insan ancak öyküleri okuyarak, İnsanlık durumlarına kulak kesilerek, kendini varoluşsal bir şekilde olgunlaştırabilir. Edebiyat ve felsefe bize bu türde yaşanmışlıkları bahşeder. Bu yaşanmışlıklar bizlerin yolunu açar. Olaylara ve durumlara daha olgun ve tecrübeli bakmamızı sağlar. Kurmacadaki her karakter her olay bizim için ayrı birer tecrübedir. İnsan bu metinleri okuyarak bazı durumları yaşamadan yaşamış gibi tecrübe elde eder. Okuyarak tecrübe sahibi olmak dünya hayatında insan için büyük bir kazanımdır. Zarar görmeden, sıkıntıya girmeden öğrenmesi gerekeni öğrenir. Gidilecek yolu roman ya da hikaye karakteri gidip gelmiştir ondan ders çıkarır. Eğer takıldığı bir mesele varsa aynı dertten mustarip bir deneme yazarının yazısını okuduktan sonra bu okuyanı rahatlatabilir.  Buradan da görüyoruz ki edebiyat insanın yolunu açar ve rahatlatır.

Edebiyat Rahatlatır

Duruma yazı tarafından baktığımızda şöyledir; Hakikat ruha yük oluyorsa bir yerlerde bu dile gelmelidir. Edebiyat hakikatlerin veya sırların fısıldandığı bir alan açar. Birçok sanat eserine ya da edebiyata baktığımızda yazar onu öncelikle okurlar okusunlar diye değil içinde yaşadıklarından, ruhuna yük olan duygulardan kurtulmak için yazmıştır. Daha sonra bu sanat eserine, hikayeye, romana ya da herhangi bir edebi metne dönmüştür. Burada da edebiyatın rahatlatıcı gücünü görüyoruz.