İÇLER ACISI
Manas Destanı yüce dinimiz İslam’ın da etkilerini taşır. Burada millet için başedilmez düşmanın hainler ve hainlikler olduğu anlatılır. Hainlik her zaman bilerek de yapılmaz, etkisinde kalınan kalıp fikirler de hain tuzağına düşürür.
1990’dan beri okullarda çok sahnelediğim ancak yıllardır Devlet Tiyatroları repertuvarına bir türlü aldıramadığım Bilge Ana oyunu da Manas dersinin Ordu yöresi kültürüyle yoğrulmuş halidir. Oyunun derdi, yiğitliği yüzünden damadının kullanılmasını ve sonunda hapse düşmesini bir türlü önleyemeyen şu Bilge Ana feryadıdır: Ben bu yörenin nice kavgalarına şahidim. Hepsinde suçu da suçluyu da gördüm, bildim. Lakin gösterip gördüremedim. Suçlarını hep ruhunu çaldıkları güçsüzde görünür kıldılar. Mahpuslarda nice yiğit güçsüzler var! Cin görünür de izlenir mi Emmim Kızı, içini sardığını çarpmaz mı cin?
Dikkat edilirse bu içler acısı derdi günümüz siyasetinde de görmek mümkün. İçler acısı: Atatürk’ün mirası ana muhalefet partimizin İstanbul il başkanlığını kazanmış Ordulu, hekim ve ana olduğunu duyduğum biri gündemde şimdi. Seksen öncesi ortamının çatışmacı fikirleriyle yoğrulmuş tweetleri tartışılıyor. Dikkatimi en çok ne çekti? Beyin, devlete isyan fikriyle öylesine yıkanmış ki karşı olduğu hükümeti değil de bizzat devleti seri katil olarak görüyor. Barış derken terör ile uzlaşma öneriyor. Denendi de oldu mu? Bugün böylesi fikirlerin oy alması derin derin düşünmemizi gerektiriyor.
Tarih boyunca devletini her şeyin üstünde tutmuş büyük milletimizin fertlerinin ruhunun çatışmacı fikirlerle nasıl çalınabildiğini 74-80 arasında yaşamadık mıydı? Bu filmi görmemiş miydik? Hâlâ aklımızı başımıza alamadığımızı, yeni yeni cin fikirlerle kandırılabileceğimizi fark ettiler de bizi dize getirmek için cumhuriyetin kurucu partisine sızma operasyonu mu yapıyorlar acaba? İyi değerlendirmeli ve doğru anlamalı; 80 darbesi öncesindeki karanlık tarihimizi asla tekerrür ettirmemeliyiz.
Ya 28 Şubat Darbecilerine direnişiyle milletin hafızasına yer etmiş Sayın Akşener’e ne demeli? O yiğit ruhunu çalmış olabilirler mi? Kendi çocuklarınızı bu harekatın en ön saflarında görmek istiyoruz ne demek efendim? Şu sırada askerlik görevindekiler değil mi harekata katılan? Seferberlik ilan edildi de iktidara yakın çocuklar gitmiyor mu? Milletin geleceği tehlikedeyse sen ben mi var? Böyle bir söylem askerin şevkini kırmaz mı? Temelinde ikilik yaratma, dolayısıyla millî birliği bozma felsefesi olan bu söz, düşman cin fikrinin yansıması diye anlaşılmaz mı yani? Uydu mu hiç asenalığa?
İyi Parti yazımı okuyanlar, galiba buradan aday olacaksın demişlerdi? Oysa Partinin 9 ayrı sorunun çözümü hakkında, sivil toplum kuruluşu mensuplarından gelen önerilerle ilgili fikirlerini öğrenmek istemiştim o yazımda. Sayın Yusuf Halaçoğlu gibi Türk tarihini derinliğine işlemiş isimler vardı orada. Partinin kuruluş konuşmasında da sarılacak yaralardan söz ediliyordu. Yıkıcı muhalefetin millete yaramadığını görüp kılavuz muhalefet geliştirebilme güçleri var mı acaba diye merak etmiştim sadece.
Sayın Bahçeli’yi de oyunu yarıya düşürdüğü halde onların kurultay isteklerini geri çevirdi diye eleştirmiştim. Ancak Devlet Bey, 15 Temmuz sonrası, yıkıcı muhalefetin milletçe benimsenmediğini anladı. Bu dönüşü kimilerinin tepkisini çekti ama önceki icraatlarını da hatırlayıp iyice düşündüm ve yazdım: Başbakan olma şansı varken Ecevit’in devlet adamlığını benimseyip Tansu Çiller dinlensin demesi, seçim diyerek İsmail Cem liderli sol hareketi önlemesi ve Ak Parti iktidarına yol açması, yine 7 Haziran sonrası başbakanlık teklifini hiçe sayması, bugünkü duruşuyla da millî birliğe katkısı koltuk hırsının değil, devlet yolu siyasetinin göstergesiydi. Sayın Akşener de bu yola gelmeli, muhalefetini içler acısı yıkıcılıktan yapıcılığa, yani daha iyisi şudur diyebilme gücüne eriştirmeli. Millî davaların mensuplarına yakışan budur! Büyük Birlik de geldi yola, Saadet de durmazsa kim kalır gözü dışarıda?