Bazı çağdaşlar, laikler, Kemalistler, İslam’dan uzaklaşmışlar “İçki
kısıtlanıyor, içki içmek hakkı ve hürriyeti ayaklar altına
alınıyor” diye feryat ediyor, ağlıyor, saçını başını yoluyor,
göğsünü dövüyor, inliyor. Bendeniz de tam aksine memleket bir
meyhane-i kübraya döndü, içki belası ülkeyi ve toplumu sardı diyor,
çok üzülüyorum.
Müslümanların dikkatine, sağlam ve güvenilir hadîs kaynaklarından,
Tirmizî’de ve İbn Mâce’de yazılı olan bir hadis-i şerifin mealini
sunuyorum:
“Enes (ra) rivayet ediyor: ‘Resulullah (as) hamr=şarap ile ilgili
olarak on kişiye lanet etti: (1) (Hammaddesinden şarap yapmak
amacıyla) sıkana… (2) Sıktırana… (3) İçene… (4) Sâkilik yapana
(yani sunana, servis edene)… (5) (Üretim yerinden veya depodan,
toptancıdan perakendeciye veya tüketiciye kadar) taşıyana… (6)
Taşıtana… (7) Satana… (8) Satın alana… (9) İkram edene… (10) Bunun
parasını yiyene…”
Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere İslam’da sadece içki içmek
haram değil, içkiyle ilgili birçok muamele de haramdır. Adam
içmiyor ama içkili lokantada garsonluk yapıyor ve müşterilere içki
taşıyor. Bu da hem haram=yasak bir iş etmiş oluyor, hem de
Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) lanetine uğruyor.
Üzüm yetiştirmek haram ve lanetli değildir, çünkü ondan yaş olarak,
pekmez yapılarak, üzüm kurusu yapılarak, pastacılıkta, çörekçilikte
de yararlanılabilir.
Şarap veya alkollü içki fabrikasında kullanılıp haram içki
üretileceğini kesin şekilde bilenin oraya üzüm satması caiz
olmaz.
Üzülerek görüyoruz ki, Türkiye’nin sofu geçinen birçok Müslüman’ı
alkollü içki konusunda gerekli hassasiyeti ve dikkati
göstermemektedir.
Hiçbir şuurlu ve vicdanlı Müslüman “İçenlerden bana ne? Ben
içmiyorum ya…” diyemez. Bu konuda elinden geldiği kadar emr-i mâruf
ve nehy-i münker yapmalıdır.
Bendeniz idareci olmadığım için lisan ile, bu yazıyı kaleme alarak
pek nâçizâne, bir nebzecik nehy-i münker yapmaktayım.
Yine üzülerek şu hususu da beyan etmek isterim ki, (…..) kesimde
maalesef bazıları içki içmektedir.
Müslümanların mübarek Ramazan aylarında içkili, fuhuşlu, lüks fısk
u fücur mekânlarında iftar etmeleri en azından ayıptır.
Sultanahmet’te turistik butik otellerin ve restoranların bulunduğu
bir sokakta alkollü içki vermeyen bir Müslüman lokantası var. Dışta
görünür bir yerinde “Müessesemiz alkolsüzdür” diye yazılı. Birileri
gitmişler, “Bu lokanta haksız rekabet yapıyor.” diye şikâyet
etmişler. Olacak şey değil!
Uyanık Müslümanlar içkili lokantalarda, içkili otellerde yemek
yememeli, içkili bakkal ve marketlerden alış veriş etmemelidir.
Dükkanını içkili lokanta, bakkal, market için kiraya vermek de caiz
olmasa gerek.
Sözde Müslüman… Hiç umursamıyor, fütur getirmiyor, beş veya yedi
yıldızlı içkili fuhuşlu israflı otele iniyor. Peki Kur’an, Sünnet,
Şeriat, onun böyle bir yerde konaklamasına nasıl bakıyor? Bunu hiç
düşünmüyor.
Urfa’da el-Ruha beş yıldızlı oteli var, mimarisi çok güzel. Bu
otelde içki yok.
Bir ara Turizm Bakanlığı içki satmayan otellere ruhsat
vermiyordu.
Yazımı sözde sofu Müslümanların içki konusundaki lakaytlıklarının
ve nemelazımcılıklarının dini açıdan büyük bir felaket olduğunu
belirterek sona erdiriyorum.
İçki uygarlığın şartlarındandır diyen hezeyan-gûlara kulak
asmayalım. Ciddî kaynaklardan Sovyetler Birliğinin batış
sebeplerinden birinin alkolizm olduğunu öğrenelim.
İçki ibtilası=bağımlılığı bugün de Rusya Federasyonunu başındaki
büyük belalardandır.
Müslüman nüfusuna içkiyi yasaklamayan hiçbir devlet âdil bir İslam
devleti olamaz.
Türkiyede içki ne kadar kısıtlanırsa ülke, devlet ve halk için o
kadar iyi olur.
Unutmayalım ki, 1920’de, Ankara’da Büyük Millet Meclisi kurulduğu
zaman ilk çıkardığı kanunlardan biri içkiyi yasak kılan “Men’-i
Müskirat Kanunu” idi.
Müslümanlar içki konusunda cesur ve radikal olmalıdır.
Kötü ve acı realiteleri uysal koyun gibi kabul etmek şuurlu,
uyanık, vicdanlı ve gerçek Müslümana yakışmaz.
Unutmayalım içki ve onunla ilgili on iş-faaliyet
lanetlenmiştir.
Lanet… Ne korkunç, ne dehşetli bir şey...
En azından içki aleyhtarlığı yaparak nehy-i münker yapalım.
(İkinci yazı)
Tekmelenip Ezilerek Öldürülen Kedi Yavruları
Bir yerde kedi yavrularını ayaklarıyla ezerek feci, vahşi, gaddar
şekilde öldürmüşler. Haberin sadece başlığını okudum, metnini
okumadım, videosunu seyretmedim. Yüreğim kaldırmaz.
Son birkaç hafta içinde köpeklerin de canavarca öldürüldüğüne dair
haberler, resimler, videolar yayınladı.
Acımasızlık dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Dünya adaleti bu katilliklere, canavarlıklara ya hiç ceza vermiyor,
yahut gereken cezayı vermiyor.
Vahşi şekilde öldürülen kedilerin, köpeklerin, diğer evcil ve
yabanî hayvanların bir Sahibi ve Rabbi vardır. O Rahman ve
Rahimdir. Böyle canavarlıklardan razı olmaz.
Zavallı minicik bir kedi yavrusu ayaklar altında tekmelenerek
ezilir ve öldürülürse o memlekete, o halka, o devlete bela, musibet
ve azab gelebilir. Bunu hiç kimse hatırından çıkartmasın.
Bu yaz ormanlarımızda yine bir sürü şüpheli yangın oldu. Bendeniz
bu yangınların bazısını gözü dönmüş kuduz ve canavar rantçıların
çıkarttığından şüpheleniyorum. Bu yangınlarda büyük sayıda ağaç,
çalı, bitki yandı, milyonlarca (böcekler dahil) hayvan öldü.
Zavallı kuşlar bile alevlerden kaçamadılar. Kaplumbağalar,
kirpiler, sincaplar hep öldü hep yandı.
Cenab-ı Hak bu yangınları çıkartanları yakacaktır. Hiç kimsenin
şüphesi olmasın.
Bunlara göz yumanlar da yanacaktır.
Hazret-i Ömer, “Kenar-ı Dicle’de bir Kurt aşırsa bir koyunu / Gelir
de Adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu…” buyurmuş… Evet insan için sorgu
vardır, hesap kitap mizan vardır.
Ezilerek vahşice öldürülen minicik kedilerin hesabı sorulmayacak mı
sanıyor bazıları.