Gazze şehadet mektebidir ve bu mektebin kurucusu, Şeyh Ahmet Yasin'dir.
Buraya, küçük yaşlardan beri felçli olan Ahmet Yasin'in hayatını okurken kendi yaşadığımız hayattan utanacağımız, bir hayat hikayesi bırakıyorum. Felçli bir adamın siyonistlerle nasıl mücadele edip, mücadelenin sonunda şehitlik mertebesine nasıl ulaştığını görünce belki kendimize geliriz.
Gelin hep beraber, Felçli bedeni ile Yahudilerin korkulu rüyası olan hem âlim hem baba hem lider hem siyasetçi olan, terörist İsrail askerleri tarafından 2004 yılında roketli saldırıda şehadet şerbeti içen Filistin direnişinin manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin’i tanıyalım.
Şeyh Ahmet Yasin, her şeyini İslam davasına adamış, felçli bedenine rağmen mücadeleden ve cihattan bir an geri kalmamış, zalime ve zulmüne boyun eğmeyen bir lider ve büyük bir dava adamıdır. Filistin’in kurtuluşu için Abdülaziz El Rantisi ile birlikte mücadele veren Hamas'ın kurucusu ve manevi lideridir.
Şeyh Ahmet Yasin 1937 senesinde Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde doğdu. Üç yaşında iken babasını kaybetti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948'de İsrail'in kurulduğuna şahit oldu. 1948 senesinde Yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmeleriyle birlikte ailesi ile beraber Gazze’ye göç etti.
Ahmet Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. Ardından er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimine devam etti. Lise öğrenimini 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Ahmet Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli tarihi olaya şahitlik etti. Bu olayların hepsi onun üzerinde önemli etkiler bıraktı. 1952 de yaz ayında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bundan ötürü bütün vücudu felç oldu.
Eli ayağı tam tutmuyordu. Tekerlekli sandalyedeydi. Daha küçük yaşta babasından, yurdundan ve sağlığından olmuştu. Filistin'de her çocuğun hikâyesi böyledir aslında.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'ne kaydoldu ve burada Müslüman Kardeşler'e katıldı. Liseyi bitirir bitirmez bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanında kendi özel çalışmaları ile kendini çok iyi şekilde yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra Gazze’de öğretmen olarak görev aldı.
Daha sonra sokak sokak, cadde cadde sohbetler verdi. Onu dinleyen herkes etkileniyor dirilip uyanışa geçiyordu. Erkek, kadın, çocuk bölümleri oluşturup büyük eğitim faaliyeti başlatıp yapılandılar. Ahmet Yasin'in namı tüm Filistin'e yayılmıştı. Gece gündüz çalışıyordu.
Dostları onu tekerlekli sandalye ile her yere götürüp konuşturuyordu. Zordu ama durmuyordu. Filistin ve Gazze halkının dirilip direnişçi hale gelmesi lazımdı. İsrail herşeylerini yok edecekti. Gençlerin ilimle, imanla donanmaları gerekiyordu. İlmen fiziken gelişmeliydiler.
1967 senesinde Filistin'in neredeyse tamamı Siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine Filistinliler vatanlarını işgalden kurtarmak için kendilerine liderlik yapacak birilerini aramaya koyuldular. Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra herkes tarafından iyice tanındı. Filistin'in her tarafında isminin duyulmasıyla işgal yönetimi bundan son derece rahatsız oldu. Bu yüzden Şeyh Ahmed Yasin’i defalarca polis merkezine çağırdılar.
Bir yandan İsrail ciddi baskı ve şiddet uyguluyordu. Fakat Ahmet Yasin'in çalışması evlerde, yer altında devam etti. İsrail'e karşı durmaya başladılar. Daha sonra Ahmet Yasin, 1984'te İsrail'e karşı silahlı eylem için örgüt kurduğu için tutuklanıp 13 yıl hapis cezası verildi.
Hapiste işkence ederek sorgulamaya başladılar. Fakat o sırada Filistinliler İsrailli askerleri ele geçirip Ahmet Yasin'i verirlerse bırakacaklarını söylediler. Böylece İsrail askerleri ile takas edildi. Daha sonra Ahmet Yasin sürekli takip edildi. Evi basıldı yağmalandı.
Ahmet Yasin hiç durmadı çalışmaya devam etti.
Ahmet Yasin, 1987'de gizli bir toplantıda öğrencisi "Abdülaziz Rantisi" ile HAMAS'ı kurdu. Lideri oldu. Siyasi, askeri kanadını oluşturdu. İsrail'in zulmüne karşı set oluşturma amacındaydılar. İsrail kafasına göre cinayet işliyordu.
1989'da yüzlerce Hamas üyesi ile beraber İsrail tarafından tutuklandı. Hapse atıldı. Felçli haliyle akıl almaz işkenceye maruz bırakıldı. Kendisine yöneltilen onlarca suç ile mahkemeye çıkarıldı. Ama mahkemenin hiçbir sorusunu cevaplamıyordu.
Mahkeme heyetine şunu diyordu:
"Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü, bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanun dışıdır!" demişti.
Mahkemede Şeyh Ahmet Yasin’in felçli ve tekerlekli sandalyeye bağlı biri olduğu yargıca hatırlatıldığında, yargıç şöyle demiştir:
-’’O, felçli ve oturan bir adam ama onun felçli, tekerlekli sandalyeye bağlı olmayan bir aklı ve dili var. Aynı zamanda bir örgüt adamı ve lider konumunda. Etkinlik sahibi birisi. İsrail açısından ona güvenilmez.’’Müebbet hapis verildi. İşkence edildi. Taviz vermesi istendi. Ama vermedi.
Siyonist İsrail rejimi söz konusu cezaya mahkûm ettikten sonra Şeyh Ahmet Yasin'le ara ara pazarlıklar yapmak ve ona serbest kalması için bazı şartları onaylatmak istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. O kesinlikle bunu kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesini şart koştular.
Bunun üzerine Şeyh Ahmet Yasin:
İşkence ve dayaktan her yeri morarmıştı. Kendi şöyle anlatacaktı "Özürlü ve felçli olmama rağmen beni tekmelediler, dayaktan göğüsüm her yerim morarmıştı." Ahmet Yasin işkenceye rağmen onların istediğini konuşmadı. Fakat işkenceye dayanamayan bazıları konuştu.
Hamas liderlerinden Halid Meşal’e karşı Ürdün’ün başkenti Amman’da başarısız bir suikast teşebbüsünde bulunup yakalanan 2 MOSSAD ajanı karşılığında takas edilen Ahmet Yasin, yaklaşık 8,5 yıl tutukluluğun ardından 30 Eylül 1997’de serbest bırakıldı.
Şeyh Ahmet Yasin, 8,5 yıl devam eden zindan hayatı boyunca kararlılığından hiçbir taviz vermedi ve Siyonist rejimi muhatap almama yönündeki tutumunu değiştirmedi. Şeyh Ahmet Yasin, Hz Yusuf’un imanı gibi bir tutum sergileyerek zindanı, Siyonist rejimi meşru görmeye tercih etti.
Kendisi bu konu da şöyle diyordu:
’Ey Rabbim! Zindan benim için Siyonistlerin gayrimeşru işgallerini onaylamaktan, meşru olmayan bir hakimiyeti meşru görmekten hayırlıdır.’’
2000 yılına gelince Ariel Şaron yüzlerce israilli askerle Mescidi Aksa’ya girince Hamas büyük ayaklanma başlattı. Ahmet Yasin, bu kıyamın manevi lideri oldu. Ahmet Yasin'e bir kaç tane suikast düzenlendi. Kolundan yara alarak kurtuldu. Suikastla öldürmek istiyorlardı.Şeyh Ahmet Yasin, herkesin bildiği üzere tekerlekli sandalyeye mahkûm felçli bir insandı. Ama işgalci Siyonist rejim onun bu haline rağmen iman gücü ve kararlılığı ile mücahitleri sürekli cesaretlendirdiğini görüyor, bu yüzden onun varlığına tahammül gösteremiyordu. Dolayısıyla onu öldürmek için pek çok kez plan yaptı. Çoğunluğunda başarı gösteremedi, bazılarında da doğacak sonuçtan korktuğu için çekimser davrandı. Ama en sonunda yine canilik, eşkıyalık tarafı ağır bastı ve 22 Mart 2004'te sabah namazından sonra cami çıkışında İsrail helikopterinin attığı üç füze ile şehit edildi. Tekerlekli sandalyesi yanmış, vücudunun parçaları sağa sola dağılmıştı. Parçalarını topladılar. Çok istediği şahadete kavuşmuştu.
Hayatı ilim, hicret, cihad ve şehadet oldu. Filistinli gençler için öncü. Tekerlekli sandalyede felçli bir beden. Lakin büyük bir aksiyon. Ya sağlam bedenli bizler ?
Ahmet Yasin'den sonra HAMAS eğitime, örgütlenmeye hızla devam etti. İsrail'in korkulu rüyası oldu hep.
Birgün Ahmet Yasin'e ayaklarını üst üste attığı resmi gösterdiler. Yıllar sonra felçli halde neden ayak ayak üstüne attırdığı soruldu. Cevap olarak "Çünkü benim fotoğrafımı hapishanede çeken siyonist bir askerdi" dedi.
Karşılarında korkak görünmedi. Fotoğraf çekilirken bile.
Ahmet Yasin "Türkiye İslam aleminin başına geçsin, siz o zaman görün" diyerek Türkiye sevgisini ve liderliğini hep belli etmişti.
Şeyh Ahmed Yasin'den Ümmeti Muhammed’e Mektup!
Şeyh Ahmet Yasin bütün dava adamlarının yaşadığı kaderi yaşıyor ve ümmetin derdi ile azami derecede dertleniyordu. Hüznü, çilesi ve kederi dinmek bilmiyor bu durum felçlii bedeniyle mücadeleye itiyordu. Ancak hiçbir şey yapmayan ümmetin hali de onu bir taraftan üzerken bir taraftan da sitem etmesine sebep oluyordu. İşte Şeyh Ahmet Yasin’in Müslümanların tembelliğini, kendi acizliğini Allah’a arz ettiği mektubu ve duası:
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar!
Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında?
Bir halk yok mu?
Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; "Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah'ım, sana şikâyette bulunuyorum...!
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum, sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz!
Şeyh Ahmet Yasin’in Unutulmayan Sözleri
‘’Filistin halkı yeniden yurduna dönmediği ve Filistin toprakları üzerinde bir Filistin Devleti kurulamadığı sürece Filistin meselesine gerçek bir çözüm bulunmuş olunamaz. Bu olmadan üretilecek çözümlerin tümü geçici çözümlerdir ve sadece Filistin halkının sınırlı bir süre için teskin edilmesi amacına yönelik olabilir.’’
‘’Bütün insanlığa haykırıyoruz ki biz Yahudilerle onların Yahudi olmalarından dolayı savaşmıyoruz. Bilakis onlarla bize saldırmaları topraklarımızı, yurdumuzu ve evlerimizi elimizden almaları; evlatlarımızı, annelerimizi, babalarımızı öldürmeleri bizi öz yurdumuzdan kovmalarından dolayı savaşıyoruz.’’
‘’ Biz ‘’barışı’’ sevmiyor değiliz. Bilakis barışı seviyoruz. Selam (Barış) Allah'ın adıdır. Ancak işgal yönetimi barışı istemiyor. İnsanların haklarını gasp ederek onları yurtlarından kovan, haksızlığa uğratan, evlerini yıkan odur. O barışa inanmıyor. ‘’
‘’Biz Yüce Allah'ın yeryüzünde gerçekleştirmesini istediği gerçek barışı istiyoruz.’’
‘’Filistin halkının hedefi tektir, düşmanı da birdir. Haklarımızı ve topraklarımızı geri alıncaya kadar da savaşacağız. Bizim sahibimiz (velimiz) Allah'tır. O’ndan başka da sahip (veli) yoktur. Allah bizimledir. Onların beraberinde ise şeytandan başkası yok.’’
‘’Cihatsız bir toplum varlığını sürdüremez. Çünkü cihat İslam'ın istediği barışın yoludur.’’
‘’Cihad etmeyen bir toplum ölüler gibi olur.’’
‘’Biz niçin çarpışmayacağız? Evlerimizden ve yurtlarınızdan çıkarılmışız. Kendimizi savunma hakkımız olmayacak mı? Bütün semavi şeriatlar de beşeri hukuk sistemleri de bize topraklarımızı savunma hakkı vermektedir.’’
‘’ Şayet işgal gücüne karşı direnmek radikallik oluyorsa tüm dünya şahit olsun ki en radikal kişi benim. Ülkesi, kendi mülkü ve hakkını almak için mücadele eden radikal oluyorsa; en radikal kişiyim. Şayet Kudüs'ü isteyen radikal oluyorsa; ben en radikal kişiyim. Benim bütün söyleyeceğim bu. Hiçbir şeyden korkumuz yok!’’
İsrail zulüm ve gasp üzerine kurulmuştur. Zulüm ve gasp üzerine kurulan rejimlerin kaderi yıkılmaktır. İsrail gelecek asrın ilk çeyreğinde son bulacak inşallah. Tam olarak 2027 senesinde İsrail diye bir varlığı olmayacağını söylüyorum.
Ben Kur'an-I Kerim’e inanıyorum. Kur'an, milletlerin her 40 yılda bir değiştiğini bize söylüyor. Birinci 40 yılda 'Felaket Dönemi'(İsrail'in kuruluşu)'ni yaşadık. İkinci 40 yıl; intifada, mücadele, meydan okuma, savaş ve misilleme dönemi oldu. Üçüncü 40 yılda, beklenen son gelecek Allah’ın izniyle.
"Kur'an-ı Kerim Medine'de geçen bir olaydan bugüne şöyle işaret ediyor"
"Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız (Haşr-2). Yani Müslümanlar Yahudilerin kendilerine üstün geleceğini zannediyordu. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını zannetmişlerdi. Devletler, güçleri ile saldırıyor ve Müslümanlar onların başaracağını zannediyor.