Alman asıllı ABD’li akademiysen Hans Morganthau, uluslararası ilişkileri, duyguların, yöneticilerin kişisel eğilimlerinin değil, siyasal gerçekçiliğin belirlediğini söyler.
Alman asıllı ABD’li akademiysen Hans Morganthau, uluslararası
ilişkileri, duyguların, yöneticilerin kişisel eğilimlerinin değil,
siyasal gerçekçiliğin belirlediğini söyler. Kalıcı dostluklar
yoktur, ulusal çıkarlar vardır.
Günün şartlarına göre milli menfaatleriniz neyi gerektiriyorsa onu
uygularsınız.
***
Dünya siyaseti güç dengesi üzerine kuruludur.
Zaman zaman bu dengenin aktörleri değişir.
Bir dönem uluslar arası güç dengesinin belirleyici aktörlerinden
olan Osmanlı Devleti, zamanla güç kaybedince dengeler değişti.
Çöküş evresine güç dengesi modelini en iyi uygulayan padişah II.
Abdülhamit olmuştu. Döneminin “düveli muazzama”sına karşı yürüttüğü
denge politikası ile Osmanlı’nın çöküşünü geciktirdi.
Eğer düzmece 31 Mart olayı olmasa, padişah olarak bir süre daha
kalabilse belki Osmanlı Birinci Dünya Savaşına girmeyecekti.
Birinci Dünya Savaşında Almanların yanında yer almamızın,
Abdülhamit’in Alman yanlısı politikalarının bir sonucu olduğu
iddiası yanlıştır. Zira padişahlığı döneminde İngiliz-Alman güç
modeli içinde Almanlara yatırımlar yaptırarak bir denge kurmaya
çalışan Abdülhamit, hal edildikten sonra münzevi hayatını
sürdürürken bile İngiltere’nin güç dengesindeki rolünü fark etmiş
ve Almanların safında savaşa girmenin yanlış bir tercih olacağını
belirtmişti.
Milli mücadele ile küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyetinin
dış politikası da akılcılık ve gerçekçilik temeli üzerine
kurulmuştur.
Atatürk, kurtuluş ve kuruluş sürecinde Sovyet dengesini iyi
kullanmış, daha sonra yüzünü batıya dönmüştür.
***
Binali Yıldırım’ın Başbakan olur olmaz yaptığı “dostları çoğaltma,
düşmanları azaltma” politikası ile gerçekçi dış politikaya
dönülmüştür.
Elbette hayallerimiz var. Ama ütopizm reailizmin önüne geçerse
sükut-u hayale uğramak da var.
O yüzden Başbakan’ın izlediği dış politika olumludur ve etkisini de
kısa sürede göstermiştir.
15 Temmuz’a rağmen…
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çin’de yaptığı 15 Temmuz darbe
girişimini terörün aldığı yeni biçim olarak tanımlaması
önemlidir.
Maalesef günümüz dünyasında savaşlar mertçe yapılmıyor. Terör
bilinçli olarak kullanılan bir yöntem halini aldı. Demokrasi ve
özgürlük nutukları atan devletler, ulusal çıkarları için terörist
örgütleri maşa olarak kullanıyorlar.
Türkiye’nin güçlenmesini önleyemeyen güçler sağlı sollu
kullandıkları maşalarla ülkemizi zayıflatmaya çalışıyorlar.
Terörün yeni versiyonu darbeyi devreye sokan güç ile PKK’yı,
YPG’yi, PYD’yi ve DAEŞ’i kullanan güç aynı.
Türk dış politikası belirlenirken bu argüman göz ardı
edilmiyor.
Reailizmden de uzaklaşmadan.
Fırat Kalkanı operasyonunun anlamı, sadece sınırımızda güvenli bir
şerit oluşturmaktan ibaret değildir; aynı zamanda bu operasyon
“kurulan tuzakların farkındayız” mesajıdır.
Terörün ardındaki elin, PYD’nin çekilmesinin intikamını almak için
PKK’yı kullanacağı bilindiği için, gerekli tedbirler alınıyor ve
PKK’ya şimdiye kadar olmadığı kadar güçlü bir darbe
indiriliyor.
ABD’nin ulusal çıkarlarından önce bizim ulusal çıkarlarımızın
geldiği somut biçimde ortaya konuyor.
Bunu yaparken Rusya gerçeği de göz ardı edilmiyor.
Çin’de Obama’nın Erdoğan ve Putin’in diyaloğunu uzaktan izlemesi,
Türkiye’nin bugün dış politikada uyguladığı güç dengesini gösteren
en iyi fotoğraftır bence.